Kritik dönem
Batı, Ukrayna’da duvara tosladı. Zaten Rusya’yı yenmesi de beklenmiyordu. Üstelik artan enerji fiyatlarıyla, Rusya’nın bu savaştan ekonomik olarak çokta etkilenmediği bir gerçek. Kim bilir belki de BİRİLERİNİN İSTEDİĞİ gibi gidiyordur her şey, ne dersiniz? Zira zamanın satır aralarına yansıyanların, bu yönde biçimlendiği ayan beyan ortada. Nasıl mı? Savaşın başlarında Türkiye’de buluşan heyetlerin, barışa ramak kala eli boş dönmesi bunun ilk işaretlerini vermişti aslında. Ukrayna Heyet Başkanı Arahamiya’nın; “İstanbul’da gerçekleşen görüşmeler sürecinde, dönemin İngiltere Başbakanının Kiev'e gelerek, anlaşmaya engel olduğunu” açıklaması da bir nevi bunu teyit etti. Akabinde de beklenen oldu ve Rusya, Ukrayna’da görece bir üstünlük sağladı. Rus tehlikesi, enflasyon ve artan enerji fiyatlarıyla boğuşan Avrupa ise GERİ DÖNÜLMEZ bir yola girdi. Derken NATO’nun Soğuk Savaş döneminden beri, en büyük tatbikatı başladı Ocak ayında hatırlarsanız. 90 bin askerin katılımıyla hala süren bu tatbikatın, Rusya ile MUHTEMEL SAVAŞ senaryoları içermesi de kafalardaki soru işaretlerini çoğalttı. Tıpkı önceden Rothschild’lerin muhasebecisi olan Macron’un; “Ukrayna'ya asker gönderme konusunun, göz ardı edilmemesini” belirttiği gibi.
Anlayacağınız bir yanda İSRAİL SOYKIRIMI, öbür yanda UKRAYNA
SAVAŞININ KÖRÜKLENMESİ hiç normal değildi. Birilerince 3. Dünya Savaşının TEMELLERİ
ATILIYORDU hattı zatında. Keza geçenlerde Alman generallerin Ukrayna Savaşı ile
ilgili, medyaya düşen skandal ses kayıtları da bu doğrultuda okunmalıydı. Tabi
Rusya’nın buna karşı ülkenin her köşesine nükleer silah gönderip, Batılı
ülkeleri tehdit etmesi de. Yani becerebilselerdi geçen sene başlatmak
istedikleri büyük savaşın, şu sıralar yeniden fitilini ATEŞLEMEYE
ÇALIŞTIKLARINI söylemek pek ala mümkün. Çünkü onca baskı, oyun ve dayatmaya
rağmen, Türkiye’yi bu atmosfere çekemedikleri için PLANLARININ BOZULDUĞU net…
Kaldı ki Sn. Erdoğan’ın; “Bizim çabamız olmasaydı, Batı kulübü Türkiye’yi
Rusya’ya karşı savaş ortamına çekerdi” ifadeleri fazla söze hacet bırakmadı. Gelgelelim
Türkiye bir NATO ülkesiydi. Ve muhtemel bir savaşta, kritik bir jeopolitiğe
sahip olacağını takdir edersiniz. O nedenle NATO’yu ŞU DÖNEM, Rusya için bir DENGE
unsuru olarak kendi çıkarlarımız nispetinde kullanmamız şart. Zira Rusya’nın
NATO’dan ayrılan bir Türkiye’ye tavrı çok faklı olacağı gibi, bu günkü
ilişkileri dahi aratacağı muhakkak. Elbette bunun yanı sıra Türkiye’nin, hiçbir
surette NATO ile bu savaşa alet olmaması da elzem konumda. Hatta gerekirse İncirlik’in
Rusya için tehdit oluşturmasını önleyerek, diyalog kanallarını açık bırakması
da değerlendirilebilir. Aksi halde her iki tarafında bizi “YALNIZ BIRAKACAĞI” ve
ateşi TOPRAKLARIMIZA SIÇRATMAKTAN çekinmeyeceği şüphe kaldırmaz.
Hülasa dünya ve ülkemiz öylesine bir dönemden geçiyor
ki, anlatılar gibi değil ne yazık ki. O yüzden önceki yazımda da değindiğim
üzere, Türkiye savunma ve ekonomik oluşumunu tamamlamak durumunda. Ama gelin
görün ki bizim muhaliflerin konuştuklarına bakarsanız, evlere şenlik vaziyette
ilerliyor. Biri çıkmış “bedelli askerlik yapanlar bize oy vermesin” derken,
diğeri “kent uzlaşısı yaptıklarını” inkâr eder pozisyonda seyrediyor. Hem de
kendi Belediye Başkanının bedelli askerlik yaptığı ve bazı yerlerde dem’lenmiş
adaylar gösterdikleri halde. “Madem uzlaşı var, malum parti niçin büyük
şehirlerde aday çıkarttı” diye sormayın sakın? Neticede her ne kadar aday
gösterse de, sahada kazanmak için hiçbir VARLIK SERGİLENMEMESİ fazla söze hacet
bırakmıyor. Kısacası Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Milletten yedikleri tokat
gereği, çareyi “mış” gibi yapmakta bulduklarını söylemek abartılı sayılmaz. Hal
böyle olunca da, “Allah 2023 seçimlerinde bize acımış” demeden edemiyor
insan. Yoksa onca sorun varken, bunların
altından nasıl kalkabilirlerdi orası tam bir muamma. Ne diyelim! Darısı 31
Mart’ın başına. Sonuçta algılarla bir yere kadar…