KPSS mağduru bir baba ile sohbet
“Sınav İptali”ne yol açan KPSS skandalı her meselenin önüne geçmiş gibi.
Gittiğim her yerde bu mesele
açılıyor.
Gençlerin büyük bir bölümü “Devlet Memuru” olabilmeyi kendileri
için bir çıkış yolu olarak görmekte
İki aşamalı bir sınav;
Öncelikle, KPSS’den yüksek puan
alacaksın, ardından “mülâkat”ı
geçeceksin.
Bunun için de “sağlam tanıdıklara” ihtiyacın olacak!
*
“Sınav
skandalı”nın
ortaya çıkmasından bu yana, bize ulaşıp tepkilerini dile getirenlere sonuna
kadar destek veriyorum.
Haklarını teslim etmeye
çalışıyorum.
Morallerini bozmamalarını tavsiye
ediyorum.
Bir de…
“Devlet
memuru olmak istemelerinin” ya da “Çocuklarının
devlet memuru olmasını istemelerinin” sebeplerini soruyorum.
Genellikle,
“Özel
sektörde iş güvencesi yok. Çalışanın hakkı yok, ne gecen belli ne gündüzün, ne
hakkın belli ne hukukun… Oysa devlette her şeyin garanti. İş güvencen var.
Pandemi de olsa maaşını tıkır tıkır alıyorsun. Karı koca memur oldun mu, pek de
geçim sıkıntısı çekmiyorsun. Haftada iki gün iznin var. Yıllık izinlerini
kullanacağın zamanlar belli, tatil plânı yapabiliyorsun…Maaş artışlarında özel
sektör işçilerine göre avantajların oluyor.
Emekliliğin ona göre…”
yollu karşılıklar alıyorum.
Bunlar benim dünyama uzak
söylemler.
Otuz beş yıldır gazetecilik
yapıyorum, bir gün olsun kamuda çalışmadım, buna teşebbüs etmedim.
Kamuda çalışan “gazeteci” arkadaşlarla konuştuğumda,
hallerinden epeyce memnun olduklarını görüyorum.
“Orada,
bir kabın içine sıkıştırılmış gibi hissetmiyor musunuz kendinizi?” diye sorduğumda da…
“Herkes
belli kapların içinde.
Burada
hiç olmazsa hakların belli.
En
kötü, bakan değişiyor, seni bir yere kaydırıyorlar! Hatta kızağa çekilmek bazen
çok daha iyi oluyor, maaşını alıyor, işini yürütüyorsun!” muhtevalı karşılıklar geliyor.
“Ben
bir gazeteci olarak istediğim yere istediğim açıklamayı yapabilirim. Siz devlet
memuru olarak bir yere açıklama yapacaksanız, amirinizden izin almak
mecburiyetindesiniz!”
diyorum.
“Senin
de kendini kısıtladığın yerler var!”
diyerek geçiştiriyorlar.
*
Bizimkisi gazetecilik, bambaşka
bir alan.
Farklı alanlarda farklı imkânlar
var.
Acaba…
İlle de üniversite, ille de
memuriyet olmasa mı?
Daha az üniversite mezunu, daha
az memur olmak isteyen…
Dün görüştüğümüz Baba’nın evlâdı,
diplomasının pek işe yaramadığı bir üniversitenin “pek işe yaramaz” bölümlerinden birini bitirmiş.
“Oğlum” dedi;
“24
yaşında. Geçen sene mezun oldu. Hayli zamandır memur olabilmek için KPSS’ye
hazırlanıyordu. Sınavı da iyi geçmişti ama işte, iptal edildi!”
Sınavın iyi geçmesi ne demek?
Bu gencin bölümünden devlet
memurluğuna alım hayli sınırlıymış.
En az 90 almak gerekiyormuş.
Oğlunun sınavda bu puanı
tutturması mümkün değilmiş.
“Ama” dedi baba;
“Sizin
gibi tanıdıklarımız yardımcı olursa bir yol açılabilir. Malûm bu işlerde
tanıdık geçiyor mülâkat aşamasında!”
*
“Yok” dedim, “O işlere girmiyorum.”
*
“Anladım” derken biraz kırılmış gibiydi
Baba.
“Kardeş” dedim;
“Şöyle
geriye dönüp baktığında, bir şeyleri yanlış yaptığınızı düşünüyor musunuz?”
“Ne
gibi Serdar Bey?”
diye sordu.
Şöyle devam ettim:
“Anladığım
kadarıyla çocuğunuz ders çalışmayı çok seven bir genç değilmiş, öyle
akademisyen olmaya hevesli, okumaya araştırmaya meraklı bir genç değilmiş.
Biraz da sizin zorlamanızla o üniversitenin o bölümünü kazanabilmiş ya da
tutturabilmiş…Doğru mu?”
“Evet,
epeyce öyle oldu. Bir üniversite diploması olsun istedi annesi. Ben de istedim.
Bu devirde üniversite diploması olmayanı adamdan saymıyorlar!”
*
“Bu düşünceyi sorgulayalım mı
kardeşim? Onun bunun lâfına bakmasaydınız… Çocuğunuzu zorlamasaydınız, ya da
ille de üniversite bitirmeye teşvik etmeseydiniz… Uygun yaşta çırak olarak,
geçerli ve hevesle çalışabileceği “bir mesleğe
verseydiniz...” Şimdiye kadar çoktan
o işin ustası olmuştu Allah bilir. Lise
mi bitirecek? İşte, açık lise. Üniversite mi bitirecek? İşte, açık öğretim
fakültesi. Sizin genç, evlâdınız neredeyse 20 yıl okula gitmiş. Şimdi
üniversite mezunu. Mesleksiz bir üniversite mezunu. Çırak verseniz olmaz, usta olarak
kimse almaz. İşe yaramayacak adama asgari ücretle de olsa iş verilmez. Bunca
yıl emek veriyorsunuz, bunca para harcıyorsunuz, evlâdınız gurbet ellerde
diplomasının açık öğretim diplomasından fazla işe yaramayacağı bir bölümü
bitirmek için uğraşıyor. Yüzlerce anlamsız sınava giriyor ve geldiğiniz
noktada, KPSS, mülâkat, torpil arayışı…”
Adamcağız ne desin?
“Haklısınız
da” dedi…
“İş
işten geçti!”
*
Şimdi, mesele devlete kapak
atabilmekte.
O olursa yırttı.
Olmazsa…
“Yandı!”
“Hayır, yanmak diye bir şey yok. Belki
devlet memurluğu olur, belki de özel sektörde bu yaştan sonra da olsa yolu
açılır. Genç, sebat ederse bu yaşta da olsa bir mesleği öğrenebilir. Yalnız,
fazla gurur kibir yapmayacak. Bir şey bilmediğinin farkında olacak. Bunun
farkında olursa öğrenir. ‘Ben koskoca
üniversite mezunuyum’ derse, çok acı çeker!”
*
Şimdi diyeceksiniz ki…
“Oh
oturduğun yerden asıp kesiyorsun. Başına gelsin de gör!”
Yok, geldi başıma.
Önümde “devlet memuru olma” ve özel sektörde çalışma ihtimalleri vardı.
Öğretmenlik bana göre değildi, asker-polis,
hakim, savcı olmak da bana göre değildi.
Tıp Fakültesi bana çok uzaktı.
Üniversitede kalmak, akademisyen
olmak da benim gibi “kitabın başına otur
saatlerce ders çalış” ruhunda olmayan bir adam için uygun değildi.
Gazeteci olmak istiyordum.
Ben, okurken çalışmayı tercih
ettim.
Özel sektörde çalıştım.
İyi günüm oldu, kötü günüm oldu.
Buradan devam ettim.
Memur olan meslektaşlarım da var.
Ve onlar aslında meslektaşlarım
değil, yönetimin memurları.
*
Mevzuu uzatmadan bağlayayım:
Mutlaka devlette olmanı
gerektiren bir alanda çalışmayı gerçekten istiyorsan…
Mesela; polis ya da asker olmak
varsa ruhunda…
Hekim, hâkim, savcı…
Devletten yürü, devam et.
Akademisyenlik varsa ruhunda,
üniversiteden ilerle, göster kendini.
Bunlar yoksa…
Üniversiteye zoraki gidiyorsan, “Hele bir gidelim, bitirelim de bakarız.
Olmadı devlete kapak atarız!” diyorsan…
“Üniversiteye gitme bahanesiyle
anne baba baskısından da dört beş yıl uzak kalır, hayatımızı yaşarız” diyorsan…
Benden tavsiye…
Açık liseye başla, geçtiyse açık
üniversiteye başla…
Ve, kaç para verirse versin gir bir ustanın yanına…
Mesleksiz olma, usta
ol!..
Üniversite için harcamadığın ve
harcatmadığın paralar sende kalsın.
Bir de iş öğren, iş geliştir,
maaşını al, günün işlesin.
Belki de günün birinde kendi
işini kurarsın.
Niceleri var böyle.
Ankara’daki “Hondacı Kadir” misal; ekibiyle birlikte başını kaşıyacak vakti yok
Usta’nın.
*
Çekirdekten öğrendiğin bir
mesleğin varsa…
Orta yaşa yakın bir çağda, işe
yaramaz bir diplomaya sahip olan mesleksiz bir üniversite mezunundan çok daha
iyi durumda olursun.
“Tanıdık
aramak”
mecburiyetinde de kalmazsın!..
Tecrübeyle sabit.
*********
KPSS SKANDALI VE KAFALARDA DELİ SORULAR!
Böylesine vahim bir tablo ortaya
çıkınca, sorular geliyor haliyle...
Mesela:
Hangi Devlet Kurumu’nda kimler
cirit atıyor, neresi ne kadar güvenilir, hangi ekipler çatışıyor, çok daha “hassas” yerlerde memleketin karışması
için “tezgâh” kuranlar var mı, varsa
ne kadar etkililer, seçimlere doğru neler yaşanacak, sınav skandalı
tezgâhlanırken, “istihbarat”ın haberi olmadı mı, bugüne kadarki sınavların ne
kadarı sağlıklıydı, ne kadarına “yanlış
işler” bulaştı, makam dağıtımlarında liyakat mi “ilişki ağları” mı esas alınıyor, bazı isimler ‘yukarıya’ cilalanarak mı götürülüyor, “aldatma”
operasyonları devam mı ediyor?
Birçok soru.
Önümüzdeki sürecin çok daha zorlu
geçeceğini görebiliyor düşünebilen herkes.
Bizim elimizden fazla bir şey
gelmez.
Kendi kendimize, “sakin kalmayı”, “kalemi ve kelâmı bin
düşünerek kullanmayı” telkin ediyoruz.
Ve bir de hiçbir “ekibe”
yakın olmamayı.
At izi- it izi meselesi malûm!