Köy Öğretmenleri
Ne zaman bir köy öğretmeni görsem içim cız eder, eğilir elini öpesim gelir. Neden öpmeyeyim ki. Bazen bahçıvan, bazen hizmetli olur odun sobasının karşısında köy öğretmeni... Sobayı bile yakamadıkları zamanlar vardır.. Bir köylü gelir yardım eder. Sobadaki parıltı ile öğrencilerinin gözündeki parıltı aynı şeydir onun gözünde.
Hayatımızın sebebi, kültür ve eğitim dünyasında gönül penceremizin şahididir köy öğretmenleri. Hayatı onlarla öğrendiğimiz köy öğretmenlerimizi unutmak mümkün mü. Bazen elbisesini çıkarıp öğrencisine giydirir. Bazen de elindeki kalemini verir öğrencisine.
Bazen imkansızlıklar içinde imkan, imkanlar içinde de imkansızlıkları yaşayan hatıralarını dinlemiştim köy öğretmenlerinden.
Şimdikiler gibi eskiden de asker öğretmenlik vazifesi varmış. Askerliği gelen öğretmenler belediye sınırları dışında kendi vilayetlerinde öğretmenlik yapabiliyormuş. Bu öğretmenlerden biri ile bir dostumun ziyaretinde tanışmıştım. Benim bildiğim asker öğretmenlik geçici bir olay iken tanıştığımız hocamız askerden sonra da köyde kalmaya karar vermişti. Köylüyü ve köyü sevdiğinden olsa gerek tayinini o köye kaldırmış ve emekli olana kadar o köyde görev yapmıştı bu öğretmenimiz.
Köye ilk geldiği zamanlarda lojmanın farelerce işgal ettiğini görür. Yiyeceklerini torbalara koyar ve ağzını bağlayıp duvara asarmış. Buzdolabının olmadığı zamanlardan çeşmenin ve suyun olmadığı zamanlardan bahsediyoruz. Suyun sarnıçlardan alınıp ısıtıldığı ve ancak çocuklarına içirildiği dönemden bahsediyoruz.
Daha sonra bu köy öğretmenimiz Muhtarın da yardımıyla köylüden para toplar ve valiliğin yolunu tutar. Bir yıl sonra köyleri yapılır. Ama yapılış esnasında köylü çalışır,köy öğretmeni çalışır, öğrenciler çalışır. Hatta öğrencilerin çalışmasını teşvik için muhtar herkese plastik bir top alır ve hediye eder....
Köy odasında kalan geçici bir köy öğretmeni ile tanışmış onun ilginç hatıralarını dinlemiştim. Kendi lojmanını dershaneye çeviren ve yatma yeri olarak köy odasında kalan bu öğretmenimizin köylülerle haşir neşir oluşunu şöyle anlatıyordu.
"Sabahları ağanın özel olarak tuttuğu imamın okuduğu ezan sesiyle uyanır, güne sabah namazıyla başlardık. Namazdan sonra ben ağanın yanında oturur sabah kahvaltısını beraber yapardık. Bir de mırra (acı kahve) yapan özel kahvecisi vardı.Ağa'nın. Kahve takımları, kahve güğümleri, dibekler, fincanlaru2026 Başlı başına bir işti kahve kaynatmak. Mırra haline getirilip küçük cezvelere koyarak koca divan mangaldaki kömür közlerinin kenarına sürmeku2026 Sonra da odaya toplanan misafirlere ikram etmeku2026"
İkindiden sonra misafiri hiç eksik olmazdı ağanın. Okulun hem öğretmeni hem de müdür vekiliydim. Mührüm bile vardı. ........ İlkokulu Müdürlüğü. Ağanın Hanımına Aney diyordum. Annemin eksikliğini hiç aratmadı. Ünlü Aney şiirimde ondan da bazı ilhamlar var. Çünkü annemle ortak özellikleri çoktu. Mesela hamur yoğurma şehirde pek az rastlanan bir olaydı. Ama köyde tüm canlılığıyla devam ediyordu hamur yoğurma ve yufka ekmek pişirme işi."
Sonraları meşhur bir şair, yazar ve siyaset adamı olan Mehmet Atilla Maraş'ın hatıralarını yayınlamıştım. Ona ilk şairlik ilhamını veren köy öğretmenliği, bize kim bilir ne ilhamlar verir. Ama Atilla Maraş gibi binlerce köy öğretmenliği yapan ve yapmakta olan öğretmenlerimizin hatıralarını kim dinleyecek. Gönlümden geçen şey şu: Milli Eğitim Bakanlığımız, bu öğretmenlerimizi gönüllü vazifeye geri çağıracak. Ki onlar da eminim koşa koşa gelirler. Ayda bir de olsa eski okullarına gidecekler halefleri olan öğretmenlere ve onların öğrencilerine ve öğrenciliğini yapmış köy sakinleriyle hasbıhal edecekler. Emekli öğretmenlerimiz de tecrübelerini aktaracaktır. Değerler eğitimi dedikleri böyle birşeydir galiba.