Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
11 Ocak 2017

Köşe'den Kitab'a

Milat gazetesinde yazmaya başlarken, daha önce zatıma tembihlediğim bir husus vardı. Bu tıpkı çocukken bir yere gitmeden önce 'size değil', kulağınıza söylenen ve "eve dönünce görürsün!" tarzı hafif tehdit içerikli ön bildirimler gibiydi. İtiraf ediyorum; hemen her köşe yazımı, (siz okurlarımdan gizli olarak) o tembihin tehdidi altında kaleme aldım. Şu anda bile başım üstünde...

Şöyle ki; gazete aslında okunması gerekenlerin içinde bana göre son sıradadır. "Neden en son sıradaki bir yayın organına yazıyorsunuz?" sorusunu siz bana sormadan, ben size cevaplayayım. Efkar dağıtıyorum. Sigara içip yutkunmak yerine, bulutlara kalem batırıyorum. Ya susup ağlamalıyım. Ya da yazmalıyım. Allah hayırlısını versin ölünce yazmayı bırakmayı düşünüyorum. Hatta keşke mezarımıza uzandığımız ve gailelerin bittiği o istirahat zamanında yazsak dediğim de olmuştur. Fakat hayal tabi. İşte böyle. Şahsen bir sağlık alameti olarak yazıyorum. Verdiğidir. Paylaşıyorum.

Tehdit içeren tembihe gelince o da şu: "Eğer gündelik ve hemen tüketilen, değişmez değerlere göre gündemi değerlendirmeyen yazılar yazarsan, eve (kalbe, aşka, asıl yurda, ahirete) döndüğünde görüşürüz!" Cümlesiydi. Kalemini gevezeliğe alıştırırsan görüşürüz! Çünkü dil gibi kalem de sarf ettiğinden mes'uldür. Klavye; ifadenin en edebi olanına özgürce uçabilmek için gözlerinin içine bakan tuşlar kafesi. Parmak uçlarında kilidi...Anahtar sende.

İlanihaye.

Sonsuzluğa yürür yürür hiç mesafe kat etmemiş olursunuz ya, edebiyat da öyle bir şey. Altı üstü zihnimin bir kenarında bana vicdani temsille gardiyanlık yapan ve yazma özgürlüğümü hak ile sınırlayan tembihimi yazacaktım. Parmaklarım çözüldü.

Gazete; şayet diğer eserleri okumaya o an için vakit ayıramayacaksak ve okumak için az da olsa bir zamanımız varsa, kitap okuyamayacağımız bir mekanda isek, yolda veya...O vakit okunan bir yayındır. Her Allah'ın günü basılır. Fakat nadiren okunur. Çoğunlukla da taranır. Fikrim bu. Yalan yok. Tüketilen bir şey. Tüketip giderken sizi artırıyorsa ne ala. Oraya buraya atamazsınız çünkü anneniz onu farklı tasarruflar için size de hususiyetle bildirdiği bir kenarda depolar. Gazeteye varıncaya kadar okunması gereken, aslına bakarsanız dergi veya gazete olsun aylık-günlük okumalarınızı bilinçli kılacak daha "büyük" kitaplar, alemler vardır. İlahi! Bir alemdirler. Bin bir alemdirler. Genellikle saygı amaçlı üst raflara konulup, sonra da sevilmesi unutulan...Yaşamımızın boyu üst raflara yetişemiyor mudur nedir, o düş yaylasında üşüyüp donan, indiği dağlarda indiğiyle kalan, hatta gerisin geriye gökyüzüne dönmek isteyen, susan, küsen ne çok fikir, ne çok emek var...

Sığlık olsun ne diyelim.

İşte bu tembihle yazdığım yazılarımdan bir kitap ortaya çıktı. Çünkü eğer geçmeyen gündemin aydınlığı altında yazmaya itina gösterirsem, kalıcı bir eserin doğmasına vesile olurum diye düşünmüştüm. Oldu. Büyüyen Ay yayınlarını sahibi değerli Mustafa Tirenci'ye konuyu açtığımda fikrimi değerli buldu. Ve geçtiğimiz ay Büyüyen Ay yayınlarından KÖPRÜDE UYANMAK adıyla kitabımız basıldı. Yedinci ayın onbeşinden önce ve sonra yazılan duyarlılık düşlerimden oluşan kitabımın arka kapısındaki yazı şu:

"Ömür üç günlükse, bu üç günü belirleyen "kader an'ını" nasıl anlamlandırabilirim?

Kendi gücüm oranında nasıl en doğru etkiyi bırakırım? Olayın zahirinden, çatılmış kafesinden özgürleştiğimde gördüğüm hakikat nedir?

Olaylara göre hayatımızı belirleyen bir edilgenlik mi?

Olayları belirleme gücüne erişebilen etkinlik mi?

Birinde vakit bizi belirlerken, saat bizi kurar, takvim bizi koparıp atarken, diğerinde biz vakti belirleyenizdir. Güneşten erken davranıp, güneşi güne kaldıran. Takvimi bırakın koparmayı ve okumayı, bizzat yazan... Ömrümüze kendi takvimimizi asan.

Müessir mi olacağız, müesser mi?..