Dolar (USD)
35.29
Euro (EUR)
36.42
Gram Altın
3001.89
BIST 100
10075.17
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Kasım 2018

Koruyucu Anne 1

“Koruyucu aile” ifadesini çokça duyarız. Yetim veya kimsesiz kalan kimi masum çocukları himayesine alıp yetiştiren aile. Evet, böyle bir aile masum bir yavrunun kendi öz ailesi gibi olmasa da, önemli bir sığınak ve takdir edilecek bir şefkat elidir. Bakın bu aile yabancı bir çocuğu alıp kendi evladı gibi bakımını üstleniyor. Ama koruyucu anne, kendi öz çocuğunu bilerek ve isteyerek olmasa da korumadan mahrum bırakıyor. Olası nice zorluk, sıkıntı ve çilelere karşı çaresiz bırakıyor da farkında değildir.

Elbette hiçbir anne çocuğunun, ciğerinin parçasının kötülüğünü istemez. Zaten koruyucu anne, iyilik kastıyla kendi öz çocuğuna kötülük yapıyor. Nasıl mı? Onu hayatın gerçeklerinden uzak tutarak. Gereğinden fazla üzerine üşüşerek. Mümkünse eli soğuğa sıcağa dahi değmesin anlayışı ve tavrıyla… Böylesine el bebek gül bebek yetişen bir çocuk, yarın hayatın zorluk ve engebeleriyle karşılaşınca, sudan çıkmış balık gibi çaresiz kalabilmektedir.

Malum hayat hep düzlük değil, inişleri ve yokuşları da var. Hatta hayatın acı ve sıkıntılı yönleri, tatlı ve rahat yönlerinden çok daha fazladır. Özellikle çivisi çıkmış! Bu dünyada... Zulmün adalete, eğrinin doğruya, kötünün iyiye galebe çaldığı şu asrımızda…

Balık ikram etmekle, balık tutmayı öğretmek arasındaki fark malum… Bir insana balık ikram ederseniz, bir defalığına onun karnını doyurmuş oluşunuz. Ama eğer ona balık tutmayı öğretirseniz, o her acıktığında kendi karnını doyurmakla kalamaz, başka açların da karnını doyuracak bir istidada kocuşur. Yani balık ikram ettiğiniz insan, kendi ayakları üstünde duramayıp hep himayeye muhtaç yaşar. Ama balık tutmayı öğrettiğiniz insan, ayaklarının üstünde durmakla kalmaz, başkalarının da elinden tutar.

Koruyucu anneler, işte tam da bu misaldeki gibi, bir türlü çocuklarına balık tutmayı öğretmeye yanaşmıyorlar. Her dem onları koruyucu kanatlarının altına alıp kendi elleriyle besliyorlar. Böylece çocuklarına çok büyük bir iyilik yaptıklarını düşünüyorlar. Gerçi anne babanın evlat üzerindeki hakları tartışılmaz. Onlar, görevlerini tam yapmamış olsalar bile, evlat kendi görevini yapmalı ve onlara karşı “öf” bile dememelidir. Üstüne üstlük anne bu denli çocuğuna gereğinden fazla düşkün olunca, doğal olarak o da evladından daha fazlasını bekliyor.

Doğal olarak gün geldiğinde çocuklarının da aynı hassasiyet ve fedakârlıkla kendisini sahiplenmesini bekliyor. Ancak çoğu kere iş tam tersine oluyor. Anne ne kadar daha çok koruyucu annelik yapmışsa, evlat da o denli nankörlük yapıyor. Çünkü koruyucu annelik, çocuğu haddini aşıracak kadar şımartıyor. Buna batı kültürünün özgürlük belası da eklenince, evlatlar anne babalarına karşı adeta firavunlaşıyor.

Evlatlarına bu aşırı ve bilinçsiz düşkünlükleri, sonraları onların canını çok yakıyor ama çok kere bunun biraz da kedilerinin hatalarından kaynaklandığını kabul etmezler. Çünkü el bebek gül bebek büyüyen bir çocuk aynı zamanda alabildiğine şımarık büyüyor. Gün gelip sorumluk alma yaşına gelince, buna yanaşmıyor. Bu da en çok, onu adeta altın kafeste besleyen annesini yaralıyor. Çünkü annesini çok büyük hayal kırıklığına uğratıyor. Peki, bunun istisnaları yok mu? Elbette var. Ancak takdir edersiniz ki istisnalar kaideyi bozmazlar.

Çok enteresandır, çocuğunu korurken, çocuğun babasını hiç düşünmez. Çocuklarını babasına karşı kendi safında tutmak için, onlara çok özel imtiyazlar tanır. Bu da yetmez, gereğinde, babayı çocukların gözünden düşürmek için değişik çabalar içine girer. Baba çocuklarının yanında zem eder. Bunun için çok şeye gerek de yok zaten. “Başkalarının da babası var. Sen bu çocuklara bir gün olsun şunu şunu yapmadın” vb. kıyaslamalar, fazlasıyla yetip artar.

Zavallı baba da ömrünü adadığı çocukların kendi ayakları üstünde durması didinip dururken, ister istemez, onları kimi zaman sıkmakta, kimi zaman annelerine göre onları zora koşmaktadır. Evet, baba bunu çocuğunun istikbali için yapmaktadır. Ama anne, onu pekâlâ şöyle yorumlayıp bunu çocukların yanında açık açık söyleyebilmektedir. “Sen kendin çile çektin, benim çocuklarıma da çektirmek istiyorsun öyle mi? Ben buna müsaade etmeyeceğim.”

Şimdi böyle bir çocuğun haleti ruhiyesini düşünün. Kısa vadede babasına karşı alabildiğine öfke küpüne dönerken, annesine kaşı, geçici bir sevgiyle dolacaktır. Eğer şansı varsa, geç de olsa doğruyu görecektir. Maalesef bu asrın çocuklarında bu inceliği görecek feraset ve basiretten bahsetmek çok zor. Dolayısıyla koruyucu annelik anlayışı, sadece çocuklara kötülük değil, aileye de adeta bir dinamit olmaktadır. Ama anlat anlatabilirsen. Selam… Dua…