Dolar (USD)
35.28
Euro (EUR)
36.76
Gram Altın
2975.67
BIST 100
9989.13
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Koruma Kanunu!

Kıymetli şeyler korunmaya alınmalıdır. Ta ki bedenleri zarar görmesin. Kemalleri varlık ikliminde daima boy göstersin. İnsana dönük oluşturdukları hazlar tükenmesin. Faydaları devamlı olsun. Böyle bir koruma insana ait olamaz. Bu, eşyanın tabiatına uygun bir şey ve nesneye dönük korumadır.

İnsan, değerliliği itibarıyla sadece bir eşya değildir. Dünyada şey boyutuyla nesne iken konumlanış boyutuyla öznedir. Öznenin korunması değil, anlaşılması gerekir. İlla da korunacaksa bu, onuruna yakışır şekilde olmalıdır. Yoksa nesneyi korur gibi özneyi korumak insanın onurunu ve yaşamında taşıdığı bütün değerleri tartışılır kılar. Ve dahi özne olmaktan alaşağı eder.

Cumhuriyet korkularla kurulmuş bir rejim şekli olmamalıdır. Halka rağmen de kurulmuş değildir. Maatteessüf kurulduğundan beri cumhuriyetin mizacına dışarıdan korkular empoze edilerek tabana yayılmasının engellenmesi arzulanmıştır. Bu korkuların mizacını çatışmalar ve onların neticesinde oluşan bağnaz taraftarlıklar teşkil eder. Ne yazık ki bu tartışma tamamen aklı öteleyip dogmatik bir hal alarak ayinlerin çıkmaz sokaklarında gölgelenir. Bunu en somut hale koruma kanunu getirir.

Bu korkunun başlangıcı Ahmet Hamdi Tanpınar’ın belirttiği gibi atavizmin iğdiş edilmesiyle oluşan trajik halin bin yılların geçmiş değerlerini kısacık bir zaman dilimine, fani şahsiyetlere indirgemeciliğiyledir.

Kavimden ümmete, oradan da millete doğru giden kutsal bir mücadelenin bütün paydaşları redüksüyonist bir anlayışla ırka indirgenerek geçmişle olan bağları kesilip tarihin görülmemiş asimilasyon politik arkı cumhuriyetin tertemiz kanallarının içine karıştırılır. Cumhuriyet elbisesinin ilk düğmesi, bilerek yanlış bağlanır. Muhaliflerin susması için cumhuriyetin gücü kullanılır. Böylece ilk yara o güzelim cumhuriyetin narin bedeninde açılır.

Başlangıçtan istiklal harbine, oradan da günümüze kadar gelen ve Anadolu topraklarında yüzyıllardır yaşayan ve hâla mazi ile âtinin bir ve beraber olduğuna inanan Türklerin böyle bir şahısla bir alıp vereceği yoktur. Çünkü atavizm bağlamında onların atası değildir. Kürtlerin, Zazaların ve dahi Lazların; hem Arapların ve Acemlerin, Kafkas ve Balkan kökenli milletlerin hatta gayri Müslimlerin de böyle bir şahsiyetle bir alıp vereceği yoktur. Çünkü atavizm bağlamında onların da atası değildir.

Peki şahsiyetleri ısrarla bu konumda tutanlar kimlerdir?

Buna ancak cumhuriyetin fazileti cevap verebilir. Koruma Kanunu kalkabilirse tabi ki.

Mamafih bu kullanılan şahsiyetler bizzat atavizmin zararlarını bilirler. Her defasında bunu engellemek için evrensel söylemler kullanmak isterler. Ama arka plandaki ayinsel arzular buna müsaade etmez. İstila edilmişliğin çileli gülüşleri arasında, benliğin okşanması karşılığında, kendilik nesnesinin kutsanması sonucunda törensel durumlar, bu tarz şahsiyetlerin hoşuna gitmeye başlar. Bu ayinleşmenin adı törenin, üretimin önüne geçmesidir.

Cumhuriyet, üretimden ziyade artık bir tören sistemi olur. Kutsallar onun şahsında artırılır. Bütün yazınsal alanların başına redüksiyonist ayrıştırma mantığıyla bir dogma olarak hitabe yerleştirilir. Bu da yetmez. Şahısların heykelleri dikilerek ayinler en tartışmasız konuma koyulur. Bunca fazileti ve yüceliği bağrında bulunduran cumhuriyet ne yazık ki bu cahiliye davranışını görür. Hatta mümkün olsa cumhuriyetin dahi heykeli yapılmak istenir ve tabulaştırılır.

Her insanın mizacında cahiliyeden kalma, hatta şeytandan olma böyle olma hissi vardır. Onlar da insandır. Böyle bir hisse mukabele etmeleri gayet doğaldır.

Son hamle bu şahsiyetlerin vefatından sonra yine narin cumhuriyet üzerinden yapılır.

Cumhuriyet, sistem olarak bir güzelliktir. Şahıslarsa hata ve sevaplarıyla tartışılacak fani beşerlerdir. Hatta daha ideale ulaşmak için Cumhuriyeti kuranların yaptıkları, takdirden çok tenkidi gerektirir. Tanpınar’ın ifadesiyle yaptıkları, milletin tenkidine arz edilmiş teklifler olarak durur. Ancak bu tartışmaların kapısının aralanması, bu şahıslardan mütevellit ayin veya dogmaların sonu olabilir. Bu nedenle böyle şahısların ölümünden sonra başlayan faşizan hareket, en başta onların şahsını kullanır. Ardından da şahsına saldırıları organize ederek koruma altına almaya çalışır gibi görünür. Bu son hamle Cumhuriyetin için şah mat demektir.

İşte törenin üretimin tepesinde yıllarca ayinsel galibiyeti hatta cumhuriyetin gölgesinde yaşaması bu tip kanunlarla temin edilir. Nazlı cumhuriyet de sırtı kamburlaşarak bu yükle günümüze kadar gelir.

Şimdi o nazlı ve narin cumhuriyetin 100. yılını kutlamaya giderken 3 iyilik yaparak bu korku ve korumalardan kurtulabiliriz.

Birincisi; Cumhuriyet içindir. Onun sırtındaki bu ayinsel ve dogmatik kamburu alıp bütün tarihle barışmasını sağlayabiliriz. Cumhuriyetin faziletinden 83 milyon vatandaşımızı istifade ettirebiliriz.

İkincisi; şahıslar içindir. Onların bu millet için yaptıklarının ne kadarının doğru ve ne kadarının yanlış olduğu insaflıca ortaya konulabilir. Şahsı esas almadan eylemlerinden hareketle sade şahsiyeti ortaya konulabilir. Şahıslar da anlamsız koruma ve saldırılardan kurtarılırlar. Korunmaya ihtiyaçları olmadığı böylece aşikar olur. Ayinlere gidenler de korkularından kurtulmuş, onları gerçekten ne kadar sevdiklerini ortaya koymuş olurlar.

Üçüncüsü de millet içindir. Şu anda Anadolu’nun bu güzel yüzünde yaşayan Müslim gayri Müslim 83 milyon vatandaşın bir ve beraber olması önündeki en büyük engel kalkmış olur. Atavizm gerçek boyutuyla yüzyılların derinliğine yolculuk eder. Geleceğimizin köklerimizde olduğu, bu köklerin üzerine kurulan cumhuriyetin en büyük kazanımız olduğu her fert tarafında anlaşılmış olur. Böylece tek koruma kanununun bütün milleti koruyan kanun olması gerektiği tahakkuk etmiş olur.

Yoksa yıllardır bu anlamsız tartışmalar ve korkular üzerinden heba olan enerjimiz onlarca yıl daha edilecek.

Cumhuriyetin faziletine yakışan onu bu yanlışlıklardan arındırmaktır.

Yüce faziletler, fani şahıslar üzerine bina edilmez. Faziletlerin ayinelerine hürmet edilmesi de adil bir erdemdir.