Korsanların Mozart Gemisine Saldırıları İslam Birliği İçin Bir Fırsat,
Sabah işe giderken radyodan haberleri dinliyordum. Korsanların saldırı haberlerini sunan spiker; “NATO bölgede devreye girmeli.” Şeklinde bir haberi sununca çok yazık diyerek bir iç geçirdim. Çünkü bugüne kadar biz dahil Müslüman devletler maalesef uluslararası alanda üçüncü ülkelerle olan sorunlarının ve iç meselelerinin çözülmesi için hep batıdan medet beklediler.
Batılı emperyalist ülkeler de bu durumu fırsata çevirerek bölgemize barış ve huzuru getirmek yerine kargaşa ateşini körükleyerek bölgesel zenginliklerimizi elimizden aldılar. Bugün Mozart Ticari Gemimizin korsanlarla baskına uğraması ile adı gündemde olan Nijerya bu ülkelerden birisi. Aynı zamanda Dünyanın en verimli en zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip ülkeler arasında yer alıyor.
Ama maalesef halkı hak ettiği kadar refah içerisinde değil. Afrika’nın en büyük ekonomilerinden biri olmasına karşın yine de hak ettiği yerde değil.
Buradan Mozart adlı gemimizin yolcularından şehit olarak kabul ettiğim Azerbaycan vatandaşı kardeşimize Allah’tan rahmet ailesine baş sağlığı diliyorum. Kurtulan mürettebatımıza geçmiş olsun derken, rehin alınarak kaçırılan vatandaşlarımızın salimen evlerine dönmesi için dua ve iyi niyet temennilerimizi iletiyorum.
Gelelim kaldığımız yere; Spikerimizin NATO’nun göreve davet haberine. NATO bilindiği üzere İkinci Dünya Savaşının yıkıcı etkisi sonuncunda bir daha böylesi bir yıkımın yaşanmaması için batılı ülkelerce Avrupa merkezli olarak kurulmuştu. Müslüman olan tek üyesi Türkiye’dir.
Yani spikerimiz farkında olmadan İslam Ülkelerini sömüren ve orta çağ mesleği olan korsanlık mesleğinin günümüzde sürdürülebilmesini sağlayan emperyalist sömürgeci devletleri bölgede göreve çağırmaktadır. Hatta şunu söylesem hata etmiş olmayız. Spikerimizin medet beklediği NATO üyesi emperyalist ülkeler belki de bu korsanlara silah, ekipman ve teçhizat vererek bu eylemleri yaptırıp böylece dünya deniz ticaretini kontrolleri altına almak isteyebilirler.
Hatta Türkiye’de ve İslam Ülkelerinde yasal mevzuatı müsait olmadığı için ticaret gemilerine güvenlik personeli verilememesini fırsata çevirerek kendi bünyelerinde oluşturdukları güvenlik firmaları ile bu güvenlik hizmetini vererek hem kazanç elde ederken hem de bu gemileri kontrol altına alabilmektedirler.
Bu korsanlar oldukça cüzi rakamlara ölmeye hazır birer bomba. On dolar karşılığında komik rakamlara çalışan bu korsanların gemilere saldırmalarını organize eden taşeron firmalar bu gemilere binlerce dolar ücret karşılığında güvenlik hizmeti vermektedirler. Bu korsanların orada olmasını fırsat bilen ve bugün Aden Denizinde görev yapan NATO deniz kuvvetleri bu vesile ile Çin’in yeniden canlandırmak istediği Deniz İpek yolunu kontrol altına almaktadırlar.
Üstelik korsanlık faaliyetlerinin olduğu bölgelerde donanma gemilerinin rahatlıkla yanaşıp ikmal yapacakları ya da demirleyecekleri limanlarda yok. Durum böyle olunca bölgede hâkim olacak donanmaların uçak gemisi ve amfibi uçak gemisi bulunan donanmaların kontrol edebileceği bir pozisyonu gerektiriyor. Buda emperyalist ülkelerin bölgede varlığını sürekli kılacak fırsat anlamına gelmekte.
Peki korsanların bu gemilere saldırmalarına göz mu yumalım? Bakın Aden Denizinde NATO göreve başladı ve bu korsan saldırılar kesildi. Dolayısıyla diğer bölgelerde de buna benzer tedbirlerin alınmasının ne mahsuru var? Dediğinizi duyar gibiyim.
Elbette yok gibi ama bu olayların önlenebilmesi için batıya yüzümüzü on yıllardır döndük de ne oldu? Bugün teknoloji çağında olmamıza karşın hala bir cep telefonu üretmekte zorlanıyoruz. İslam Ülkeleri içerisinde Türkiye hariç savunma sanayi üretiminde yerli üretime sahip neredeyse hiç ülke yok. Türkiye’de ancak %74 yerlilik oranına sahip.
Bu beklentiler yüzünden kendi dinimize, kendi değerlerimize, kültürel ve sosyal yapımıza düşman olduk. Kurtuluşu batıdan bekledik. Bu korsan saldırısı şunu apaçık ortaya koymuştur ki artık İslam Ülkeleri olarak bölgemizde savunma ittifakına öncelik vermeli ve ortak limanlar inşa ederek İslam Ülkelerinin kendileri arasında oluşturacakları “Açık Sular Deniz Kuvvetleri Birliği” ile bölge güvenliğini tesis edecek çalışmalara başlamalıdır.
Böylece bu çalışma gelecekte kurulması muhtemel ASRİKA İslam Devletler Konfederasyonu Savunma Sisteminin temelini oluşturabilir. Krizler yeni fırsatların habercisidir. Korsanlar bölgemizde emperyalist sisteme hizmet ederken bu çaba İslam Ülkelerinin bir araya gelmesini sağlayacak bir iş birliğinin habercisi olabilir.
Artık yurdumun spikerleri, habercileri, haber yorumcuları, gazetecileri ile stratejistleri hep bir ağızdan şunu dillendirmelidirler;
“ASRİKA İslam Devletleri Deniz Sahil Güvenlik Birimleri” kurulmalıdır.
Başta Türk şirketleri öncelikle Kızıldeniz’e ve Gine Körfezine büyük gemilerin ve donanma gemilerinin yanaşacakları limanlar yapılmalı ve Türkiye’nin önderliğinde bölge ülkelerinin tümüyle olmasa bile en azından birkaçı ile bir araya gelinerek atılacak ortak bir adımla deniz güvenlik gücü oluşturulmalıdır.
İslam Birliğine giden adımların ilki böylece atılmış olunur. Artık yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızla beraber beyin gücümüzü çalan AB, BM, NATO gibi ülkelere dur demenin zamanı gelmiştir. Cüzi menfaatler için büyük menfaatlerimizi bu ülkelere teslim etmek akıl karı değildir.
Hazır ABD karışmışken, AB ekonomik çalkantıya ilerlerken, Fransa iç gösterilerle istikrarsızlık sinyalleri verirken, Rusya bölge stratejileri için Türkiye’ye muhtaç iken bu fırsat iyi değerlendirilmeli ve bu yönde hızlı hareket edilmelidir.
Öncelikle Türkiye’de bu anlamda yasal mevzuat hazırlanmalı ve yasalaştırılmalı. İkili anlaşmalarla Türk Donanmasına bu yönde görevler verilmeli, TCG Anadolu Türk Deniz Kuvvetleri envanterine girer girmez ilk görevini uluslararası sular vasıtası ile korsan saldırılara karşı almalıdır.
Böylece Türkiye’nin Uçak Gemisine ne ihtiyacı var canım diyenlere gereken cevapta verilmiş olur. Bölgesel güçten Küresel güç olma yolunda adım atan ülkemize yakışanda budur.