Koronavirüs Zırvaları… Corona-Medya!
Geçen hafta, iki gün boyunca “Corona-Medya” meselesini ele almıştık.
Bizim medya, “genel” hâliyle, CoronaVirüs’ten çok daha tehlikeli.
İşi tamamen “ahbap-çavuş” ilişkilerine ve konu ne olursa olsun berbat bir “rayting” avcılığına dökmüş durumda.
Bunu “Coronavirüs” gündemi boyunca da gördük, memleket evlâdının ruh hâlini, sağlığını zerre umursamayan sözde “merkez”deki kimi kanallar acayip yayınlar yapıyor.
Coronavirüsle mücadele yollarını tartışanlar arasında “anketçiler” de var, “iç politika” gazetecileri de…
“Çakılı kadro” konuklar, ekranlarda zerre bilgi sahibi olmadıkları böylesine hassas bir konuda “tavsiyelerde” bulunuyor, neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda ahkâm kesiyorlar.
Meselenin “işkembe, kelle paça ve tuz ile” halledilebilecek kadar “basit” olduğunu öne sürerek “rating” toplamaya çalışan “medyatik simalar” iyi iş yapıyor.
Çağrıldıkları kanalların “yüzlerini” güldürüyor…
İnsan sağlığı ile oynamanın “adeta” serbest olduğu bir memleket…
Herkes her konuda ahkâm kesebiliyor, atış serbest!..
Siyasi programlarda, sehpanın iki tarafına yerleştirilen “propagandist”ler ve bu tür programlarda da, “sağlıklı mesajlar vermek isteyen” uzmanları çileden çıkartan “kâzip” şöhretler.
Geçtiğimiz günlerde bu tabloya isyan eden bir uzmandan bahsetmiştik.
Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof.Dr. Mehmet Ceyhan.
Sadece katıldığı ortamda yaşananlara değil, birçoklarında şahit olduğumuz “ciddiyetsizliklere” yayını terk ederek tepki göstermişti Sayın Mehmet Ceyhan.
Orada verdiği şu mesaj çok önemliydi:
“Onkolojinin sahasına giren bir programa davet edilseydim kesinlikle katılmazdım. Bu alanda yetkin değilim ki, niçin katılayım! Enfeksiyon hastalıkları alanındaki bir program bu ve bana altıda bir oranında söz düşüyor!”
Bizde böyledir, uzmanlık pek önemsenmez, liyakate pek bakılmaz, bize özgü ilişki kodlarıyla götürülür işler.
“Hemşehrim nerelesin?” saçma sorusunun işaret ettiği durum budur, ilişkiler üzerinden ne “kariyerler” kurulur.
Son yazılarımızda Prof.Dr. Mehmet Ceyhan’ın “Herkes bildiği konuda konuşsun!” yollu fırçasını attıktan sonra yayını terk etmesine “hak verdiğimi” ifade etmiştim.
Bununla da yetinmedim kendisini ziyarete gittim.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki mekânında uzun uzun konuştuk.
Dedi ki;
“Birçok batı ülkesinde, sağlık konusunda zararlı bilgiler vermenin cezası vardır. Bizde ise bu işler böyle başıboş!”
Evet, neredeyse başıboş…
Bu kabul edilebilir mi?
İnsan sağlığını ilgilendiren konularda ekranlara çıkarak; eline kalemi, elinin altına klavyeyi alarak “sallamak” serbest midir?..
İnsan hayatına “kötü niyetle olmasa da” zarar vermek kabul edilebilir mi?
Yarım hoca dinden, yarım doktor candan edermiş…
Yarım hoca çok gördük, hatta çeyrek, hatta “tahribat” için gönderilmiş olanları…
Proje hocalarını…
Proje doktorlar var mı bilmiyorum; hangi doktorun tam, hangi doktorun yarım hangi doktorun çeyrek olduğunu ayırt edebilmek de bizi aşar ama…
“Göz hastalığının” ele alınacağı bir programa “kulak” doktorunun çağrılmasındaki garipliği herkes görür.
Hele hele, bir de, “tıp” alanındaki programlarda “çakılı” kadro politikacıların gazetecilerinin hatta “anketçilerin” bile ahkâm kesmeleri kabul edilebilir gibi değil.
Sayın Mehmet Ceyhan, programlarda “ortaya konulan” zırvalardan bazılarını sıraladı.
Mesela…
Koronovirüs ile baş edebilmek için en iyi yöntemin boğazı iyice bir “tuzlamak” olduğu yönündeki “tavsiyeye” tepki gösterdi.
Muhabir Arkadaşımız Ezgi Çelik ile birlikte gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi MİLAT’ın haber sütunlarında okursunuz.
Ben buradan, “RTÜK”e çağrıda bulunarak bitireyim:
Halk sağlığını tehlikeye düşürecek telkin ve tavsiyelerde bulunmak “hukuka” uygun olmadığına göre…
RTÜK üzerine düşeni yapacaktır herhalde…
Bakalım.
.