Koronavirüs Sonu Taçkıran Başlangıcı
Koronalı günler, bize zamanı ve mekanı yeniden hatırlatıyor.
“Ne zaman ve nerdesin?”
Salgın döneminde kullandığımız en konformist cümleler veya sualler bunlar. Zaman ve mekan ile ilgili sorular daha doğrusu sorunlar hayatın akışını tümden bozmuş durumda. Hayatın akışı bozulunca zaman ve mekanda bulunan bizler yani sen ve ben “yandık, yanıyoruz” nidalarıyla sesleneceğiz. Buna zaman ve mekanın diğer özneleri-failleri olan onları da ekleyebiliriz.
Koranavirüs, zamanımızda ve bütün mekânlarda hayatın akışını bozmuş durumda. Her an salgının kendisine bulaşma riski karşısında tedirgin olan insanlar normal hayattaki ritimlerini değiştirmişlerdir. Çarşılar, sokaklar, pazarlar boşalmış. İnsanlar evlerine çekilmiştir. Buna karşın dijital çağ dediğimiz internet ile iletişim şimdiye dek bu kadar yoğunlukta kullanılmamıştır.
Peki hayat dediğimiz şey mecrasını nasıl bulacak? Şimdilik belli değil. Aslında belli olan şey şudur. Salgın döneminde hayatın akışına dair tercihlerimiz bizi tecrübe etmektedir. Tecrübemiz olmadığı için de doğru bir tercihte bulunamıyoruz.
Korona virüsün hayat akışımızda yarattığı değişiklikleri Temel’in şu fıkrası ile somutlaştırabiliriz. “Temel bir suç işlemiş ve mahkemeye çıkarılmış. Mahkemede hakim, Temel’e idam cezası vermiş ve ona son olarak ne söyleyeceksin, demiş. Temel de “bu bana bir ders” olsun demiş.” Ülkemiz insanının ortalama karakteristik yapısı Temel’e benzediğinden herşeyi oluruna bırakıyor ve herşey olacağına varacak, diyoruz.
Amerikalı yazar Anne Lamott, meşhur TED konuşmasında şöyle bir söz sarf eder.
“Bir problem başkasına aitse cevabı sizde değildir....” yazarın uzun yıllar deneyimleyip kullandığı bu söz, günümüzde Koronavirüs karşısında yitik kalıyor. Neden mi, söyleyeyim. Koronavirüs, Çin’de meydana çıktı ama cevabını bütün dünya verdi. Hâlâ da cevaplamaya devam ediyor. Amerika cevap verdi, Avrupa cevap verdi, ülkemiz cevap verdi.
Koronavirüs, hayatın akışı bozmakla birlikte hayatın kendisinde var olan ve gür bir şekilde akmasını sağlayan adalet, vicdan, merhamet, şefkat ve insanlık emarelerini de bozdu. Salgının özellikle medeniyet beşiği! Avrupa’ya sıçramasından sonra marketler adeta yağmalanırcasına boşaltıldı. Marketlerdeki eşyalara sahip olabilmek için insanların birbiriyle kapıştıklarını hepimiz gördük. Evlerinde yardıma muhtaç Avrupalı yaşlılara kendi akrabaları bile yardım etmezken Avrupa’daki Müslüman gençler, merhamet yüklü bulutlar gibi onların yardımına koştu. İnsanlığın şerefine yaraşır ve yakışır işler çıkardı. Ülkeler, birbirlerinin yardım ve sağlık malzemelerini çaldı.
Korona ile birlikte hayatın akışının bozulması aslında modern insanın bir sorunsalıdır. Bunu söylerken modernliğe bulaşmamış, bozulmamış bir insan gurubundan bahsedebilir miyiz? Bunun cevabına evet demek çok zor. Tabiiki de Afrika yerlileri, Eskimolar ve Amerika’daki bazı yerli kabilelerin varlığı söz konusudur. Bunlar modernliğe bulaşmamış klasik insanlardır. Eyvallah. Ama küresel ölçekte baktığımızda bu klasik insanların pek bir anlam ifade etmediğini kabul etmek zorundayız.
Korona ile birlikte modern insanlar, genelde dünyamızda özelde ülkemizde tüketici konumdan çıkıp üretici durumuna geçmişlerdir. Kırsal ile bağlantısı olanlar kırsala göç etti. Kalabalık nüfuslu şehirlerden az nüfuslu şehirlere gidildi. Eski eşyanın, eşyaların geri dönüşüm mantığı ile yeniden kullanıma sokulduğu bir döneme girdik. Fahiş fiyatlarla satılan market ve mağaza eşyaları, insanları tüketime meylettiren renkli AVM’ler ve “Temizlik imandandır.” hadis-i şerifi adeta yeryüzünde karşılığını bulmuştur.
Meseleye bu yönüyle baktığımızda Koronavirüs, yeniden bir dirilişin muştusuna vesile olabilir. Bizi değiştiren ve iyileştiren gücün varlığını yani Rahmet’in vuku bulduğu bir gündemle karşı karşıyayız.
Koronavirüs’ün Türkçe karşılığı olarak teklif ettiğimiz “Taçkıran” kelimesini Allah’ın rahmeti ile kullanımı daha güzel bir anlam ihtiva etmektedir. Yani olumlama ile “Taçkıran” daha güzel olur.