Dolar (USD)
32.41
Euro (EUR)
34.89
Gram Altın
2326.65
BIST 100
9079.97
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

18 Mart 2020

Koronavirüs, kırılgan hayatlar ve ‘kritik’ olan kriz

Çin’de ortaya çıkan ve kısa sürede tüm dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs (2019-nCoV), küresel bir kriz haline geldi. Tüm dünya teyakkuzda ve ülkeler peşi sıra aldıkları önlemleri hayata geçiriyorlar. Bir yandan artan vaka sayısı, öte yandan saat saat, gün gün gelen ölümler...

Tarihte daha önce görülmüş pek çok salgına atıf yapılıyor, ne var ki bu yeni tip salgın daha öncekilerden farklı olarak kitle iletişim araçlarının yoğun kullanıldığı dijital çağımıza denk geldi. Medyanın cep telefonları ile avcumuzun içinde olduğu böylesi bir zamanda bir krize dönüşen salgının etki ve tesiri hiç şüphesiz çok daha farklı. Gündelik olan virüsle kesintiye uğradı, küresel çapta yaşanan hayatın askıya alınma süreci salgına eşlik ediyor. Sınır kapıları kapatılıyor, şehirler, bölgeler hatta tüm bir ülke karantinaya alınıyor. Uluslararası prosedürler geçersiz kılınıyor, sağlık endişesiyle güvenlik önlemleri arttırılıyor.

Virüs, Çin’de ortaya çıkışından bugüne adım adım ilerleyişine paralel olarak hepimize distopik fragmanlar sunuyor. Salgının anlatımına her ne kadar tıbbi terminoloji eşlik ediyorsa da sonuçları bilhassa siyasi, sosyal, ekonomik veçheleri dikkate alındığında karşı karşıya olduğumuz durumun tek başına tıp ile izahı mümkün değil.

Tüm bunlar gözlerimiz önünde olurken dünya edebiyatının ve sinemasının bizlere sunduğu distopik külliyat şöyle bir aklımıza geliyor. Hepimizin kendini kaptırdığı rutin, yara aldı. Modern dünya ve içinde yaşadığımız modern hayatlarımızın ne kadar kırılgan olduğunu gördük. Krizin derinleşmesi durumunda tam da filmlerdeki gibi bir distopik dünyaya bir adım yakınlıkta olduğumuz anlaşıldı. Belki de birkaç adım…

Sonuç değişmiyor. Değişmez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez modern kent yaşamı, modern sosyal ilişkiler, modern üretim ve tüketim ağı bir fiskeyle darmadağın olma tehlikesi ile karşı karşıya. Bunları herhangi bir felaket senaryosu yahut davetkâr komplo teorilerine kapı aralamak için söylemiyorum. O konuda Adnan Tekşen Bey’in de yerinde hatırlatması ile bu gibi netameli süreçlerin bilinmeyen belirsiz yanları ile bir yandan felaket senaryolarını bir yandan komplo teorilerini kışkırttığını göz önüne alarak zihinsel marjinalleşmeye savrulmamak da fayda var. Fakat her kriz bir yönüyle de daha başka düşünmek için bir pencere açabilir.

Kuşkusuz bu kriz de aşılır, aşılacaktır. Her kriz, ‘kritik’ değildir. ‘Kritik’ olan kriz, aşılması akla gelmeyen her şeyin üzerine ikame edildiği ve bugünkü dünya manzarasını ortaya çıkartan inançların, yaklaşımların, anlayışların uygulamaların sonucu olarak yüzleşmek zorunluluğunu hissettiklerimizdir. Bir yönüyle dünyanın krizdir bu ve ‘kritiktir’. Kritik olan bu kriz, kanaatimce kaçınılmazlığı konusunda ikna edilerek taraftarı kılındığımız yaşadığımız hayatların ta kendisidir.

Sosyal medyada, sahile vuran minik bedeni ile Aylan bebek fotoğrafları eşliğinde mülteci çocukların ahı hatırlatılıyordu. Ah almak, kuşkusuz bilimsel geçerliliği konusunda çoğu kişiyi tatmin etmeyecektir. Ne var ki sahile vuran bebek cesetlerinin olağan hale geldiği bir dünya hangi insan vicdanını tatmin edebilir? Düne kadar mülteciler geliyor diye sınırlarını kapatan Avrupa’ya bugün diğer ülkeler sınırlarını kapatıyor. Trajedinin içinde mayalanan şu ironi bile bir ibret levhası adeta!

Hayatın kendisi olağanlaşan bir olağandışılık ise OHAL’den yakasını kurtaramayacaktır o vakit. Sağlık, terör, afet ve bir kazaya benzemeyen ne var ki hasarı düşünüldüğünde, şiddetli çarpışmaların sonucunda ancak ortaya çıkabilecek bir tahribatı yansıtan pek çok sosyal yara kol gezecektir bu hayatların içinde. Her şey yolunda giderken –öyle olduğu düşünülürken– bile yolunda gitmeyen şeyler vardı. Kendisinden şüphe edilemeden hayatlarımızı çekip çeviren bu şeyleri sorgulamak için bu kriz belki de bir fırsattır.

 
ABONE OL
Deniz feneri detay
Deniz feneri detay
Kızılay 160x600
TDV ramazan