Korona sonrası dünyaya dair: Kim ne dedi?
Henüz tamamlanmadığı için tam olarak sürecin neleri
doğurabileceğini bilmek şu an mümkün değil ancak önemli düşünürlerin Korona
sonrası döneme dair ne tür tahminlerde bulunduklarına bir bakalım:
Giorgio Agamben, korku üzerine kurulan devletin,
korkuyu ayakta tutarak, hukuku ihmal ederek “güvenlikçi” temelde hareket edeceğini iddia ediyor. Ona göre “güvenlikçi” devlette, siyaset kısmen
tasfiyeye uğrar ve özel ve kamusal alan belirsizleşir, yurttaşlar apolitik hâle
gelebilir.
Salgının, daha az açıklık, daha az refah ve daha az özgürlük
doğuracağını, devleti ve baskın milliyetçiliği güçlendireceğini Stephen M. Walt da dile getiriyor.
Harari ise otokratik ve ulusçu yerel
devletler oluşumları yerine küresel birliktelikler oluşturmak gerektiğinden
bahsediyor.
Agamben gibi totaliter devlet yaklaşımların
doğacağı kaygısını dile getiren Zizek
ise paradoks içeren küreselleşme ile komünizm, materyalist-maneviyatçı
birliktelik içeren çözümler öneriyor.
Alex Demiroviç ise mevcut krizde dayanışmanın
gerekli olduğunu hususiyetle sağlık harcamaları için Wolfang Streeck’in öne sürdüğü “altyapı
komünizm”den faydalanmak gerektiğini söylüyor.
Alman fütürist Matthias
Horx da geleneksel iktisadi mantığın ve siyasal yaklaşımların yeniden
düşünüleceğini iddia ediyor.
Andrew Korybko, ekonomiler zarar görürken
vatandaşların da hükûmetlerine öncekinden daha fazla bağımlı hâle geleceğini
söylüyor. Ona göre, hükümetler ekonomi üzerindeki kontrollerini azaltmak
istemeyebilecekleri gibi vaat ettikleri sosyal yardımlar yoluyla ortalama bir
insanı kendilerine daha bağımlı hâle getireceklerdir. Nitekim salgın
gerekçesiyle sınırlar kapatılmış, hak ve özgürlükler kısıtlanmış, parlamentolar
askıya alınarak kararlar verilmeye başlanmış, sokağa çıkma yasakları
uygulanmış, asker ve polisler sokakları kapatmışlardır. Korybko, AB ve BM’nin, açık ve güçlü sınırların ve serbest
ticaretin geçmişin kalıntıları hâline gelebileceğini ve eski dünya düzeninin
asla geri dönmeyeceğini iddia eder. Neo-realizmin ve neoliberalizmin hızla terk
edileceğini, acil sağlık önlemlerinin artırılacağını ve yeni millîleştirilmiş
ekonomiler odaklı siyasetin önceleneceğini ve AB’nin yeniden yapılanma çabası
içine gireceğini söyler.
‘İnsanın ve Dünyanın
Dönüşümü’
altbaşlıklı “Transhümanizm” eseriyle
tanıdığımız Ahmet Dağ, önemli ölçüde
yararlandığım "Postcorona çağında
dünyanın ve insanın durumu" başlıklı makalesinde; bu süreç geçip
gittiğinde devletlerin de toplumların da artık eski yapılarını sürdürmeyeceği
gibi insanların da önceki hayat alışkanlıklarını sürdüremeyeceğinin aşikâr
olduğunu belirtiyor.
Ona göre; "Ticaretin ve kapitalizmin boyutu ve
dinamikleri değişecek ve bu değişime bağlı olarak eğitim, iş hayatı, tüketim,
devlet ve iş idaresi anlayışımız değişecek gibi görünüyor. uzaktan
eğitilebileceğimizi, seyahat etmeden veya bir araya gelmeden skype, zoom,
instagram, whatsapp gibi çoklu görüşme zemini sağlayan online uzantılar
üzerinden işlerimizi hâlledebileceğimizi veya işe gitmeden ev üzerinden iş
yapabileceğimizi öğrenmiş olacağız. Yine marketlere gitmeden online market
alışverişi yapmanın daha kolay ve pratik olduğunu anlamış durumdayız. Bilimsel
kongreler ve sempozyumlar, iş toplantıları hatta devletlerin kabine
toplantıları online yapılmaya devam edebilir, ailevi görüşmeler ziyarete gerek
duymadan online-sanal olarak gerçekleştirilebilir. Dev marketler ve
perakendeciler, salgın sürecinde kepenk indirirken amazon gibi şirketler,
talepleri karşılamak amacıyla 1 milyon işçi alımına gitmişlerdir. Nitekim
amazon şirketinin sahibi Jeff Bezos, salgın sürecinde kısa zamanda 24 milyar
dolar daha fazla kazanarak servetini 138 milyar dolara yükseltti. Maddi paranın
yerini blockchain zinciri veya kripto para alabilir. Nitekim Çin, dijital para
çalışmalarına hız vermiştir. Kısaca yaşanan bu süreç, bizi daha dijital, daha
sanal bir hayata ve dünyaya taşıyabilir."
Harvard Üniversitesi’nden Dani Rodrik ise, beklenilenlerin aksine Korona sürecinin dramatik
sonuçlara yol açmayacağını, sahip olduğumuz eğilimleri tersine döndürmeyeceğini
veya değiştirmeyeceğini, değişim sürecinin normal seyrinde devam edeceğini
vurgulayarak şunları söylüyor: "Neoliberalizm yavaş yavaş ölmeye devam
edecek. Popülist otokratlar daha da otoriterleşecek. Ulus devletler kendilerini
bulmaya çalışırken hiper küreselleşme kendini savunmaya devam edecek. Çin ve
ABD çarpışma rotalarına ilerlemeye devam edecekler. Ve sol, seçmenlerinin
çoğuna hitap eden bir program tasarlamak için mücadele etmeyi sürdürürken ulus
devletlerde oligarklar, otoriter popülistler ve liberaller arasındaki savaş
daha da yoğunlaşacak."
Önümüzdeki yılların ve bütün olarak geleceğin, önümüze
bugünün yönelimleri ve yaşanmışlıkları üzerinden neler çıkaracağını zaman
gösterecek. Edilgen bir izleyici olmanın ötesine geçebilmek maruz
kaldıklarımızın dört başı mamur biçimde anlaşılması ve analiz edilmesinden
geçiyor. Bu aşamada açık olan tek gerçek de belki de bu. Zira bunda mesafe kat
edenlerin kendilerini “daha hazır” bulacakları bir dünyaya doğru yol alıyoruz.