Korona okumaları
Kovid-19’un denizin dalgaları gibi üstümüze üstümüze geldiği şu günlerde, deniz yolculuğuna çıkan insan psikolojisi içindeyiz. Bunu en net tasvir eden ayet-i kerimeyi hatırlıyorum;
“(Deniz yolculuğunda) dağlar gibi dalgalar onları kuşattığı zaman, dini tamamen Allah’a has kılarak (ihlasla) ona yalvarırlar. Allah onları karaya çıkarıp kurtardığı vakit içlerinden bir kısmı orta yolu tutar. Zaten bizim ayetlerimizi ancak nankör hainler bilerek inkâr eder.” (Lokman, 32)
İşte musibetler karşısında insan ve inkâr psikolojisi... ya da insan gerçeği... İnsanların çoğu kurtulduktan sonra eski inkâr ve isyanlarına dönerler...
Zorlu pandemi günlerinde ilk şok ve paniği yavaş yavaş atlatmaya başladık... Neydi o perişan halimiz? İnşallah normalleşmeye doğru gidiyoruz... Ancak herkesin kendine göre bir normali var... Bizim normalleşmeden anlamamız gereken nedir?
Hayata kaldığımız yerden devam mı diyeceğiz yoksa bir dizi kararla yeni başlangıçlara adım mı atacağız...
Pandemi ile değişim nedir? Sadece belli bir süre kaçan keyfimiz, küçülen iş hacmimiz, daralan sosyal hayatımız mı?
Bunun ötesinde korona okumalarımız olmayacak mı? Kılımız kıpırdamayacak mı? Şer bildiklerimizden hayır ve hikmet mesajları aramayacak mıyız?
Salgının bitmesiyle yaşamın sıkıntıları biter mi sanıyoruz? Ne sınav ne de sorumluluk son nefesimize kadar bitmez... Yeni süreçlere hazır olmalıyız...
Bir perde kapanır, yeni bir perde açılır...
Bu tufan da bitecek ama insanın iç ıstırabı bitmeyecek... Korona korkusunu attık diyelim, yeni korkular kapıda... Zaten bu süreçte koronanın kendisinden daha fazla korkusu bizi perişan etmedi mi? Kaygı ve korkular günlerdir bizi rehin aldı...
Şimdilik dünyaya kıyasla “ucuz atlattık” tesellisindeyiz… Dört gözle aşıyı bekliyoruz… Bir aşıyla tüm sorunun çözüleceğini sanıyoruz… Yine alışkanlıklarımızı, arzularımızı aşamadık… Anlamı ve amacı ıskalıyoruz… Aşkınlık atmosferine girdiğimiz, metafizik bir iklimi teneffüs ettiğimiz bu günlerde en fazla ilgimizi çeken fiziki sonuçlar… İstatistiki bilgiler, günlük raporlar ve grafikler…
Korona kendimizle yüzleşmemize vesile olacak mı? Aczimizi, fakrımızı, cehlimizi, zulmümüzü, kendimizi görmemize fırsat verecek mi?
Pandemi yeni bir pencere, yeni bir perspektif sunacak mı? Evet, pandemi bize pahalıya mal oldu… Peki payımıza bir parça ibret düşmeyecek mi?
Bu musibet masiyetlerimizi görmemize yetmeyecek mi?
Yeterince bela-bağy, tufan-tuğyan, ceza-cürüm, musibet-masiyet, salgın ve suç bağlamını kuramadık, konuşamadık…
İçimize kapandık, kısır bir döngüyü kırmakta zorlanıyoruz…
Korona sarstı, silkeledi doğru da… Ruhumuz silkindi mi?
Kalbimiz titredi mi? Kafa konforumuzu bozacak sarsıcı sorularla yeni bir sorgulama sürecine girebildik mi?
Ateş sadece düştüğü yeri yakmakla mı kalacak, yakıcı sorularla rahatımızı bozmayacak mıyız?
Korkarım bu süreçten yine kapitalizm ve hedonizm kârlı çıkacak…
Hızla alem-i sanala sığındık… Teknolojiye taşındık… E-müslümanlık kulvarına evrildik… Dijital dünyaya daldık da nerede duracağımızı hesap ettik mi? Yeni dünyada duruşumuz, değerlerimiz, duyarlılıklarımız nasıl olacak?
Pandemiden çıkmasına çıkarız da hangi çıkarımlarla çıkacağımız önemli…
Umarım iyileşerek çıkarız… Ancak nasıl bir dünya bizi bekliyor? Daha umutsuz… Daha ıssız… Daha sıkıcı günler kapıda…
Anlı şanlı uygarlıklar şaşkın… Batı bitik…
İnsanlık azgınlığını görür mü? Yeni bir arayışa girer mi?
Anlama, amaca, adalete, ahlaka ihtiyaç duyar mı? Daha doğrusu “Allah” der mi?
Aslında bu sorular öncelikle Allah’a iman edenlerin dert edinmesi gereken sorular… Kaçınılmaz sorular… İnsanlığın kaderi ile ilgili sorular… Cevabını yapay zekâya ihale edemeyiz…
Yakın bir gelecekte başka bir gezegene göçme şansımız görünmediğine göre, yaşadığımız gezegeni nasıl güvenli kılabiliriz? Özgür, adil, barış yüklü günlere insanlığı nasıl taşıyabiliriz?
Evet, devam eden bir kulluk sınavımız var… Bize emanet edilen bir evren var.. Dizimizi kıracağız, başımızı iki elimiz arasına alacağız, takkemizi önümüze koyacağız, derin derin düşüneceğiz; elimizden ne gelir?
Başımıza gelen her musibet elimizle işlediklerimizden dolayıdır… Başarıya da elleri cebinde yürünmez, elimizi taşın altına sokmak zorundayız… Elimizi tez tutmalıyız… Hayat elden kayıp gitmeden…