Korona günlerinde Ramazan
Ruh ve beden terbiyecimiz sessiz ve biraz da mahzun geldi, hoş geldi. Korona nedeniyle ayların sultanının gelişini bizler de sessiz karşıladık. Evlerimize çekilmiştik, oysa Ramazan başlı başına bir hayat sunuyor, hayatımızı belirliyordu. Çarşılar, sokaklar, meydanlar cıvıl cıvıl olurdu. Ramazan; bir heyecanı, duayı, birliği, neşeyi, dinginliği, huzuru, bereketi, iyiliği, affı ve merhameti, muhabbeti getiriyor. Dualarımıza mukabil gökten rahmet yağıyor yeryüzüne, koşup el açmalı.
Ramazan ile renklenen hayatımız şimdi daha sessiz ve cansız bir şekle girdi. Biz, yine de onun şanına uygun hareket etmeli ve Ramazan ile bir ay boyunca yaşamalıyız. Ramazan pidemizin sıcaklığı, hurmanın tadı, davulcunun coşkusu, toplu iftarlar, tatlılar (usta bir elden, güzel bir kalburabastı gelir aklıma), şerbetler ve camilerimizden yansıyan parıltılı ve hikmet dolu mahyalar… Çocukların tekne oruçları, oruca alışma gayretleri ve onu büyüklerin satın alması. İftara saniyeler kala topun patlayışını beklemek. Sabır, sabır, sabır… Birlikte oturulan iftar sofraları, birlikte edilen dualar, teravih namazları, camilerin kokusu, çocukların cıvıltısı, kimisinin kıkır kıkır gülüşmeleri, büyüklerin ikazı… Ve çocukların sahura kalkma istekleri veya kaldırılmama ihtimallerine karşı uyumak istemeyişleri… Gecenin karanlığını aydınlatan sahurun bereketi, ezanın beklenilmesi ve sabah namazının içimizi, dünyamızı ferahlatan, ruhumuzun acısını dindiren huzuru… Günü duayla karşılamak… Sonrasında, vaktiniz varsa, birazcık tatlı uyku… Doğrusu bu uykunun tadı başka.
Şimdi daha mahzunuz, daha içliyiz, hüznümüz gönlümüzde birikiyor, duamız yükseliyor en şerefli kata, makamların en yücesine. Hâlimiz malumdur, arz etmeye yüzümüz olmasa da. O, kalbimizi bilendir, tek ve sonsuz iltica makamımızdır. Korona sebebiyle şimdi bu güzelliklerin çoğundan mahrumuz ama evlerimizi koca bir dünyaya çevirebiliriz. Camilerde birlikte ibadet yok ama evlerimiz küçük birer mescit olabilir. Cemaatle ibadetin feyzinden mahrum kaldık ama evlerimizde bunu telafi edebiliriz.
Ramazan ayı inancımızla birlikte sosyal hayatımızı tezyin ve teşkil eden bir manevî güce sahipti. Bilhassa edebiyatımızda bir türün de ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Divan edebiyatımızda kullanılan “ramazâniyye” böyle bir türdür. Daha çok kaside nazım şekliyle yazılırdı. Sosyal hayata ait birçok konu dile getirilmiştir. Hilâlin görülmesinin halka top atılarak kandil yakılıp, tellallar çıkarılarak ilân edilmesinin toplumda bir heyecana sebep oluşu gibi olaylar ramazaniyyelerde dile getirilmiştir. Kâmi’nin, “Yevm-i şek deyü bogaz cengin iderken rindân/Zâhir oldı ‘alem-i Nusret-i şehr-i Ramazân” dizeleriyle başlayan kasidesinde bu heyecanı görürüz. Zâtî’nin, “Gönderdi Hudâ çün bize mihman ramazânı/Hoş tutmağa niyyet edelim biz dahı anı” dizelerinde, Allah tarafından bir misafir olarak gönderilen Ramazan’ın güzelce tutulması için niyet edilmesi anlatılır. Divan şiirinde olduğu gibi edebiyatımızın diğer alanlarında da Ramazan coşkusu vardır. Ramazan manileri, ilahileri en çok bilinenidir. “Hakk’ın bize ihsanısın/Hem ayların sultanısın/Sen bir saâdet kânısın/Ey mâh-ı sultan merhabâ” gibi manilerle bu kutlu ayın karşılandığını görürüz.
Korona bizleri kendi dünyamıza çekti, sınırlarımızı daralttı. Evine dön ey insan, dedi. Evine, kendine, ruhuna, iç dünyasına dönen, dönmek zorunda kalan insanın evine şimdi de en kutlu ay misafir olarak geldi.
1934’te oturduğu semtte mübarek ayın gelişini hissedemeyen Yahya Kemal, Üsküdar’ın Atik Valde semtine gider ve bize şu manzarayı sunar: “ İftardan önce gittim Atik-Valde semtine,/Kaç def’a geçtiğim bu sokaklar, bugün yine,/Sessizdiler, fakat Ramazan maneviyyeti/Bir tatlı intizara çevirmiş sükûneti;/Semtin oruçlu halkı, süzülmüş benizliler,/Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer…”
İftarda misafir ağırlamayasınız da gönüllerinizde kurulan dua sofrasında sevdiklerinizi hatırlayınız. Ramazan paylaşmaktır. Ramazan’ınız mübarek olsun.