Korona günlerinde nefret mi, merhamet mi?
Korona salgını nedeniyle Ramazan ayını evlerimize çekilmiş bir şekilde yaşıyoruz. Korona salgınının ve Ramazan tecrübesinin bizi yenileyen bir dinamik olmasını umut ediyoruz. Korona salgınından çıkaracağımız dersler ve Ramazan ayının bizi nasıl yenileyeceği üzerinde dikkatle düşünmeye ihtiyaç vardır.
Korona salgını bu dünyada en değerli varlığın insan olduğunu bize tekrar hatırlatmıştır. Bir virüs yüzünden insan hayatının zarar görmemesi için küresel bir seferberlik başlatılmıştır. Kur’an, bir insanın hayatını kurtarmayı bütün insanlığın hayatını kurtarma, bir insanı öldürmeyi ise bütün insanlığı öldürme olarak değerlendirmektedir. Korona salgını ve Ramazan tecrübesi, her şart ve durum altında korunması gereken tek asli değerin insan türünün varlığı ve hayatı olduğunu bize göstermektedir.
Ramazan ve Korona tecrübeleri, insana, tabiata ve canlılara nefretle yaklaşmamamız ve bakmamamız gerektiğini bize öğretmektedir. İnsana, hayata, tabiata ve canlıya nefretle bakmak ve yaklaşmak, yeryüzünü fesada uğratmak ve dünyada geri dönüşü mümkün olmayan fitnelere sebep olmak demektir.
İnsan olduğunu unutan ve insanlığından gafil olmuş insan kılıklı ucube yaratıklar, insanlığa nefret kusabilirler ve ağızlarından söz değil kan damlayabilir. Diğer insanlara karşı nefret, vahşet, cinayet ve cehalet hezeyanlarıyla dolu cani ruhlu kadın ve erkekleri kendi cehennemlerinin karanlığında bırakmak lazımdır.
Sartre, İkinci Dünya Savaşı’nın neden olduğu yıkımlardan ve korkunçluklardan dolayı diğer insanların cehennem olduğunu söylemiştir. Sartre, insanın insana o kadar korkunç vahşeti ve yıkımı nasıl yapacağından hareketle, diğer insanların cehennem olduğunu söylemek zorunda kalmıştı. Korona günlerinde dünya nüfusunun yüzde 70’inden fazlasının evine çekildiği bu anlarda en çok ihtiyaç duyulan şeyin tekrar diğer insanlarla bir araya gelmek, çalışmak, sohbet etmek, paylaşmak ve muhabbet etmek olduğu ifade edilmektedir. Başka bir ifade ile insanın insana ihtiyaç duyduğu, kişinin diğer insanların varlığının farkına vardığı günlerden geçiyoruz. Korona salgını, kişilere diğer insanların bizim için cehennem olmadıklarını, bilakis bizim birbirimize gereksinim duyduğumuzu farkettirmesi açısından çok değerli bir tecrübe olmuştur.
Korona salgını yüzünden dünya derin bir sessizliğe gömüldüğü gibi, her gün binlerce insan bu virüs yüzünden hayatını kaybetmektedir. Başka bir ifadeyle Korona virüsü, insanlığı susturduğu gibi, insanlığa aynı zamanda kan kusturmaktadır. İnsanın insanla ilişkisi Korona virüsü gibi olmamalıdır. Hiçbir insanın diğer insanları susturma ve onlara kan kusturma gibi bir hakkı ve imtiyazı yoktur. İnsanları susturmaktan ve insanlara kan kusturmaktan söz eden herkes, akıldan, ahlaktan ve adaletten yoksun insanlık düşmanlarıdır. Korona sonrası dönemde insanlık düşmanlığı olarak adlandırabileceğimiz zehirli ve şer bir zihniyetin bizi birbirimize düşman etme ve bizi birbirimize boğdurtmaya çalışma şeklinde bir tehlike her zaman vardır. Mezhep, din, ideoloji, inanç, felsefe, ırkçılık, cinsiyet, kültür ve diğer başka şeyleri kullanan bütün şer insan düşmanı zihniyetlere karşı insani bir koalisyonun yerel, ulusal ve küresel ölçekte oluşturulmasına ihtiyaç vardır. İnsanlığın varlığının korunması için ortak insanlık temelinde bir insanlık koalisyonunun oluşturulması anın en önemli ihtiyacıdır.
Yapay gündemlerle insanlar meşgul edilmemelidir. Herkesin ölüm kalım mücadelesi verdiği bugünlerde gereksiz korkular icat edilerek insanların paniğe kapılmasına ve tedirginlik duymasına yol açacak her türlü çatışmacı ve şeytanlaştırıcı söylemlerden ve davranışlardan kaçınmak lazımdır. Nefret, şiddet ve çatışma, insana karşı yapılacak hiçbir şeyi meşrulaştıramaz. Nefret ve şiddet, meşruiyetin değil, gayri meşruluğun, vahşetin ve cehaletin kaynaklarıdırlar.
Nefretin, şiddetin ve cehaletin panzehiri, akıl, bilim, özgürlük, hukuk ve barıştır. Korona salgınının oluşturduğu tedirginlik ortamından istifade edip insanları birbirine düşmanlaştırmaya ve birbirinden nefret ettirmeye kalkan her türlü girişime yek vücut bir şekilde hayır denilmelidir. İnsan hayatına saygı değeri ve ilkesi, artık bütün yaşantımızı belirleyen insani, ahlaki ve manevi temel olmalıdır. Korona günlerinde ve Ramazan ayında hayatı birbirimize cehennem kılmamak için birlikte insanca yaşamanın yolunun nefretten değil, merhametten ve şefkatten geçtiğini öğrenmemiz gerekmektedir.
Bugün dünyada nefret fazlalığı varken, olmayan değerin ise merhamet olduğunu görüyoruz. Dünyadaki merhamet açığının kapatılması için merhametin anlamını, değerini ve pratiğini hayatlarımızda, ilişkilerimizde ve kurumlarımızda ortaya koymak acil bir ihtiyaçtır.