Korkularla savaşımız
İnsanoğlunun en ciddi sınav konularından biri de “korku”lardır…
“Elbette sizi korku açlık, mallar, canlar ve ürünlerden eksiltme ile deneriz. Sabredenleri müjdele” (Bakara, 155)
Aslında korku yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır… Canlılar içerisinden korkuyu hayatına en çok yansıtan insandır…
İnsanın korku sınavını iki başlık altında ele alabiliriz;
Bir; insanın doğasında bulunan doğal korkular…
İki; üretilmiş korkular…
Biz bunlardan ikincisi üzerinde durmak istiyoruz…
Üretilmiş korkuları da ikiye ayırabiliriz;
Bir; kendi zihnimizin ürünü olan korkular…
İki; bizi kontrol altına almak için sürekli ve sistematik olarak üretilen ve empoze edilen korkular… Özellikle toplum mühendisleri ürettikleri korkularla halkı esir almanın ve sömürmenin yollarını bulurlar… Böylece sindirilen ve sömürüye açık hale getirilen kitleler oluşur… Bu yöntemlerle küresel sermaye düzeni kendini sağlama alır…
Kapitalizm kendine nasıl alan açıyor?
Birçok despotik rejim ürettiği korkularla halkı edilgenleştiriyor…
Siyasal aktörler kitleleri ikna etmek için korkuyu etkin bir araç olarak kullanıyorlar… Çünkü insanın zayıf boyutunu çok iyi biliyor ve hamleyi oradan yapıyorlar…
Sonuçta çoğu zaman korkularımız bizi yönetiyor, yönlendiriyor hatta bazen yok edebiliyor…
İç dünyamızda korku alarmları almaya başlıyoruz… Ruh dengemiz, zihin dünyamız sarsılmaya ve beraberinde düşünsel depremler, ruhsal depresyonlar yaşanmaya başlıyor…
İnsanın krizi, kâbusu, kaosu kendi ürettiği korkular değil midir?
Öcülerimiz bir türlü peşimizi bırakmıyor… Niçin? Çünkü buna hazır bir ruh halimiz var…
Her gün yeni korkular icat ediyoruz… Tehlikeler, riskler varsayımlar üzerinden habire çoğalıyor… Sonrasında da bu kadar kaygı ve korkuyu kaldıramıyoruz…
Hatta bazen bu üretilmiş korkular Allah korkusunun önüne geçecek boyutlara varınca hepten tükeniş başlıyor…
“Korku ile ümit arasında” duracağımız yeri bilemediğimiz vakit belirsizlikler, bulanıklıklar bizi boğuyor… Buhran ve bunalımlar kaçınılmaz oluyor…
Üretilmiş korkuların önüne geçilmediği vakit zillet ve meskenet gömleğine mahkûm kalıyorsunuz…
Unutmayalım ki, üretilmiş korkuları ve öğretilmiş çaresizlikleri yenebildiğimiz zaman yarınlar bizim olacaktır…
Geçim korkusu… Gelecek korkusu… Ölüm korkusu… Kaybetme korkusu…
Ümmetin acziyetinin arka planında bu korkuların payını yok sayabilir miyiz?
Son İsrail saldırısında düşmanın elini güçlendiren üretilmiş korkular değil midir?
Psikolojik savaşı kaybeden hangi savaşını sürdürebilir?
“Bugün bizim Calut’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yoktur.” (Bakara, 249) diyenlerden ne farkımız kalır?
“Ey Musa! Onlar orada bulundukları müddetçe biz oraya asla giremeyiz; şu hâlde sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız” (Maide, 24) diyerek ayak sürenlerden, tırsanlardan bizi ayıran geride bir şey kalır mı acaba?
Bugün bize giydirilmiş korku gömleklerini yırtıp atacak güçlü bir iman ve cesur yüreklere ihtiyaç var…
Tüm panik, perişanlık ve pasifliklerden kurtulmak için korku üreten bezirganların tuzaklarına karşı “La havle vela kuvvete illa billah”ı haykırmalıyız… Büyüyü bozmalıyız, “en büyük Allah'tır” hakikatini tekbir etmeliyiz…
İşte o zaman “İslamofobi” hesapları da boşa çıkacaktır…