Köprüdeki Vali
Yazar Ayşe Kulin’in Köprü romanını bir eleştirmenden çok bir yazar olarak okudum. Son zamanlarda hangi kitabı okuduysam uzun uzun notlar almaya başladım. Bu kitapta da böyle oldu. Fakat bu kitapta daha çok “Efsane Nehir Fırat” kitabım dolayısıyla uzun uzun notlar almıştım. Farklı kıyılarında, farklı coğrafyalarında gezemediğim Fırat’ı başka yazarlar nasıl gözlemlemişler, nasıl anlatmışlar, nasıl tasvir etmişler... Bütün bu soruların cevabını “Köprü” romanında kendimce aldım. Belki ileride, Efsane Nehir Fırat’ın yeni baskısında “Ayşe Kulin’in Fırat’ı” adlı bir bölüm açabilirim.
Köprü kitabını bu gözle okudum. Olması gerekende buydu. Fırat Nehri ile ilgili bölümlerin altını kalın bir kalemle çizdim. Bu vesileyle kitapta en çok ilgimi çeken bölüm şurasıdır, diyebilirim.
“Bu köprü… Bu köprü, herhangi bir köprü değildi… Yirmi beş yıl boyunca onca çabaya rağmen başbakanlardan milletvekillerine kadar kimsenin kotaramadığı bir köprü, çetin bir sınavdı. İleride bir gün nehrin iki yakası birleştiğinde bu köprüde ilk geçen kendi olmak istiyordu. İşte o gün, başı dimdik yürüyecekti. Fırat’ın üzerinde bir köprüde değil de Sırat köprüsünden geçermiş gibi, Allah nasip ederse!”
Merhum vali Recep Yazıcıoğlu tasvir edilerek anlatılan bu cümleler, kitabın en güzel cümleleriydi. Bunca kelimeden, bunca satırdan, bunca duygu ve düşünceden sonra Fırat Nehri başka ne şekilde anlatılabilirdi ki? Burada daha önce eski bir taş köprü, Fırat’ın iki yakasını birleştirmekteydi. Keban Barajı su almaya başlayınca köprü sular altında kalmıştı. Artık yeni bir köprü kurmak için efsane vali gecesini gündüzüne katmıştı.
Romanda Köprünün yapımı ana hikâye ve bu hikâyeyi desteleyen ona yakın yan hikâye var. Fırat’ın haşinliği daha ilk hikâyede belirgin olmaya başlamıştı. Romanın ikinci ana kahramanı Bayram, Erzincan ve Kemaliye’yi temsil eden bir halk kahramanıdır. Vali, devletin yüzü; Bayram halkın yüzünü temsil ediyordu romanda.
Bayram’ın karısı Güllü, doğum yaptığı sırada hayatını kaybeder. Hem de Bayram’ın gözü önünde. Ona bir bebek vererek ölür. Fırat Nehri, Bayram’ın sevdiceğini, severek evlendiği eşini önüne katarak götürmemiştir. Ama onlara geçit de vermemişti. Fırat, geçit vermediği için de Güllü ölmüştü. İzzet Altınmeşe onlar için de ağıt yakmıştı.
”Yarimi götürdü kardaş kanlı zalimdir. Daha gün görmemiş taze gelindir”
Bayram, Fırat’ı aşamadığı için deliye döner. Bebeği bir beze sararak soluğu valilik makamında alır. Artık o vakitten sonra Bayram da bebeği de valinin himayesine girer. Köprü yapımı bu olaydan sonra hız alır ve hızlanır.
Vali Yazıcıoğlu’nun en çok etkilendiği olay hiç. Şüphesiz Başbağlar katliamıydı. Bu köye ulaşım sallarla yapılıyordu. Vali beyin vefatından sonra eşiyle yapılan bir mülakatta şunlar yazlıydı. “Biliyorsunuz Başbağlar katliamı oldu. Kadın erkek çocuk toplayıp katletmişlerdi. Vali bey bu olaydan çok etkilendi, günlerce uyumadı. Rahmetli hiç ölü göremezdi ama bizzat cenazelerin defininde bulundu. Köye ulaşım sallarla yapılıyordu. Sallar oldukça yavaş aynı zamanda emniyetsiz bir ulaşım aracıydı. Ağır hastalar, doğum hastaları çoğu zaman doktora yetişemeden hayatlarını kaybediyorlardı. Jandarmayla bağlantı olmadığı için köylere polis jandarma gidemiyordu. 30 yıldır türlü engeller çıkartılmış bir türlü yapılamayan bir köprüydü. Recep bey köprü konusunda oldukça gayretli davrandı. Köylerle ilçe arasında bağlantı kurulunca terör de azaldı.”
Ayşe Kulin, romanında ikinci önemli olay olarak Başbağlar katliamını anlatıyor. Katliam öncesi Başbağlar köyü hakkında şöyle bir tasvir yapmış. “Başbağlar içine kapanık, tutucu ve uykulu bir köydü. ”Yazarın bu ifadesini garipsedim doğrusu. Köylüler ölmeden önce öldürülmüştü adeta. Hani Nasreddin Hocanın evine giren hırsız suçlu değilmiş de hoca suçlanmış gibi. Yazarın güçlü tasviri ve kelimelere hâkimiyeti; hakikat karşısında aciz kalmamalıydı.
Yazar, 218. Sayfada İsmet İnönü’den bahsediyor. Kulin, inceden inceye valiye rol model olarak İsmet İnönü’yü gösteriyor. Vali Yazıcıoğlu, o zamanlarda devletin güler yüzünü gösteren bir kahramandır. Ama ismet İnönü bölgede ceberrud devlet anlayışını yansıtan bir devlet adamıydı. Vali, rol model alacağı kişi devletle halkı barışık kıldığı için Adnan Menderes olmalıydı.
Kulin, kitabının bir yerinde romanını durduruyor. Bize, yakın zaman tarihimizden bir özet aktarıyor. Yazarın tarih bilgisinin zayıflığından ötürü romandaki bağlantılar kopuyor. Bence bunu anlatacağına bir anne şefkatiyle yaklaştığı Bayram ve oğlu Öksüz ile kocası ve bebeği öldürülen Elmas’ı tekrar bir araya gelmesini uzun uzun anlatabilirdi. Yine Başbağlar katliamında eşini kaybeden Hatçe’yi de daha iyimser bir şekilde anlatabilirdi. Romanın sonunda köprünün inşa edilmesi ve buraya “Umut Köprüsü” adı verilmesi, umut verici bir olay olarak gördüm.
Okuyucular için bir not; Elmas, Öksüz’ün birinci sütannesi, Hatçe de öksüzün ikinci süt annesidir.