Köprü Romanındaki Vali
Yazar Ayşe Kulin’in ‘’Köprü romanı’’ Merhum Erzincan Valisi Recep Yazıcıoğlu’nun hatırasından derlenerek kaleme alınmış. Bu hatıraların içerisine serptirilmiş diğer olaycıklar, romanı okunur kılıyor. Kulin, diğer romanlarındaki tasvir gücünü bu romanda da güçlü bir şekilde hissettirmiş.
Roman, cumhuriyetin kuruluşundan Özallı yıllara kadar ülkemizin özet bir tarihini göz önüne seriyor. Yazar, bu roman için başta Erzincan olmak üzere Kemaliye, İliç, Arapgir gibi şehirlerde gezmiş, köylerde köy halkıyla oturmuş ve sohbet etmiş. Onların yayık ayranından ve sıcak çorbasından içmiş. Bu bölgede Fırat nehrinin her iki kıyısında çeşitli derlemeler yapmış.
Roman bir yönüyle zengin folklorik unsurlar da içeriyor. Mesela çoğu sözlükte yer almayan ancak tarama sözlüğünde rast geldiğimiz ‘’taş arabasını öküze koşmuş, karası yukarı kaymak, sol tarafa doğru kaykılmak, pazen kundak…’’ gibi örneklerin yanında köylüler, devlet memurlarıyla konuşmalarında ‘’ Eviniz büyühmüş, maşelleh… Bizimki gendü gendüne gonişip duri…’’ gibi mahalli konuşmalara da yer verilmiş. Normalde İstanbul beyefendileri, İstanbul hanımefendileri yazarlar eserlerinde yerel konuşmalara yer vermezler. Yazar Ayşe Kulin, realist bakış açısını kuvvetlendirmek için buna başvurmuştur. Olay daha gerçekçi, daha sürükleyici olsun istiyor. Okuyucuyu romanın kahramanına yaklaştırmak için bu yöntem denenmiştir.
Romanda yazar, bütün kahramanları üzerinde egemenlik kurmuş bir vaziyettedir. Hele süper vali merhum Yazıcıoğlu üzerinde bile kurgusal bir egemenlik kurmuş ama valinin tarihsel gerçekliği mevcut olduğundan fazla ileriye gidememiş. Mesela Recep Yazıcıoğlu ismi, kamuoyunda ceberrut devlet anlayışını yıkan bir isimdir. Devlet; halka hizmet için, halkın mutluluğu, refahı, huzuru ve güveni için var olan bir organizasyondur. Devlet, halkını kendine düşmen göremez.
Köprü romanı, bir biyografi roman olarak başlanmış ama yakın dönem tarihimiz, sosyal ve siyasal olaylar bir alt yazı olarak romanda geçilmiştir. Romanı okurken büyük İslam düşünürü İbn Haldun’un bir sözü hatırıma geldi. Coğrafya kaderdir diyor İbn Haldun. Doğu’da kalanlar, Batıdakiler gibi niye şanslı değiller. Bu biraz da kural tanımamazlığın, cahilliğin, eğitimsizliğin getirmiş olduğu bir sonuçtur. Anarşi, sadece eline silahı alıp kamu kurumlarına ve kamu personeline saldırmak değildir. Kırmızı ışıkta geçmek de anarşik bir durumdur. Kendisine yeşil ışık yanan bir araç orada geçerken sana çarpacaktır. Kaotik bir durum oluşur kural tanımadıkça. Peki, Batı’da ne oluyor. Batı önce kurallarını koyuyor. Bu kuralları önce kendileri uyuyor. Bu sefer kurallarını Doğuya, Kuzeye, Güneye de uygulamak istiyor. Önce uygulama alanı Doğu’da. Batı, Doğu’da kendisine uymayan bütün kurallar kuralsızlık olarak deklere eder. Köprü romanını bu gözle okumak Doğu-Batı arasındaki farkları anlamamıza yardımcı olacaktır.
Merhum Vali Recep Yazıcıoğlu, Erzincan’a vali olduğu dönemde başında çok büyük felaketler geçmiştir. Sanki seni istemiyoruz, git buradan. Sen, bizim buradaki düzenimizi bozdun, bozuyorsun, diyenlerle doludur. Onun dostu fakir fukara, garip gureba olmuştur. Özellikle Kemaliye ilçesine köprü yapma fikri, Başpınar köylülerinin efsanevi mücadelesi olmuştur. Romana hatta televizyonda dizi olan bu olay dolayısıyla süper vali, hayırla yad edilir.
Halkın “efsane vali” dediği; birlikte çalıştığı memur, kaymakam ve belediye başkanlarının ise deli dediği merhum vali Recep Yazıcıoğlu en başta kararlı duruşuyla başarılı olmuştur. Disiplinli anlayışı, yaptığı ve yapacağı işleri unutmaması başarıyı getirmiştir. Yazıcıoğlu’nun başarı hikâyesi bir vakit bilek güreşi yapan iki adamın hikâyesine çok benziyor. Kazanan, kaybedene demiş ki “bırakmasaydın az kalsın ben bırakacaktım bileğimi.” Demek ki başarı saniyelerle ölçülebiliyormuş. Yazıcıoğlu, başarıyı yakalamak için enerjisini son noktaya kadar da kullanabilen ender insanlardan biriydi.
Romanda insanların hayatlarını kolaylaştırmak için yapılamayan köprünün mücadelesi anlatılmaktadır. Bir de bu olayı önemli kılan olaycıklar var. Askeri darbe, deprem, Başbağlar katliamı… Hatta Başbağlar katliamından önce Bingöl’de 1993’te şehit edilen 33 askerimizin hatırası yâd ediliyor. O katliamdan kurtulan asker Erdal’dan bahsediliyor. Erdal Doğan isimli bir asker var. Ama gerçekte bu asker sonradan terör örgütüne katılmamıştır. Dolayısıyla Başbağlar katliamını gerçekleştiren biri değildir. Hâlbuki yazar, Erdal’ı böyle biri olarak romanında anlatıyor. Edebî hakikatle tarihî hakikat birbirinden farklıdır.
Not: Haftaya “Köprü” romanına devam ederiz.