Köprü kurmak
Galiba dünyanın en sağlam köprülerini ecdadımız
kurmuştur. Asırlardan beri sapasağlam ayakta durduklarına göre, bu hüküm
abartılı olmasa gerek. Dün atalarımız mimari yapılarla birlikte gönül
köprülerini de kurmuşlardı. Bugün de geçmişin bu geleneğini devam ettirenler
yeni köprüler kuruyor, geleceğe kutlu emanetler bırakıyorlar.
Kıymetli
hikâyeci, romancı, akademisyen Prof. Dr. Durali Yılmaz Hocamızın Köprüler Kurmak Sonsuza isimli eseri,
bugünlerde Akıl Fikir Yayınları’ndan çıktı. 102 sayfalık ince bir eser. Ama
özgül ağırlığı fazla. Fetva Yokuşu
romanında da bu geniş ufku, derin bakışı ve hikmetli yaklaşımı görmüştüm.
Kitapta 17 hikâye var. Peki bunlar bildiğimiz manada hikâyeler mi, hayır! Durali
Hoca, edebiyatta farklı bir türü deniyor. Bazen hikâye türünü önemsemeyen ve
farklı kulvarlara açılan ifadelere rastlıyoruz. Yorumlar yapıyor mesela yazarımız,
hikâye kahramanlarının arasına usulca karışıyor. Hâce-i Evvel Ahmet Mithat
Efendi’nin romanda yaptığını yapıyor Durali Bey.
“Şimşek
ve Kelime”de kelimelerle olan serüvenini anlatıyor mesela. Oradan birkaç satır
okuyalım:“Kendimi kendime anlatabilirsem, bunu başarabilirsem, kelimeleri
zihnimden kâğıtlara dökebilirsem, bütün sıkıntılardan kurtulup rahat bir nefes
alacağım.Bu sevinç ve heyecanla kelimelerle donattığım kâğıtları,
çevremdekilere uzatacağım. İnsanlar, benim çoğalttığım
kelimelerde,kendilerinden bir şeyler bulabilirlerse, tıpkı benim gibi onlar da
bu kelimelerle kendilerini ve hayatı algılamaya çalışacaklar. Belki de,
önlerine koyduğum kâğıtlarabakma gereği duymayacaklar ve dümdüz bir hayat
çizgisi üzerinde yürümelerini sürdürecekler.”
Yazarımız
Yahya Kemal ve Necip Fazıl gibi iyi ve büyük şairlerimizin yakaladığı
kelimelerin peşine düşer bazen.Onların çağrışımlarını yakalamaya çalışır. Sonra
da şairlerle yazarların mukayesesini yapar: “Şair için bir mısra gerekiyorsa,
elbette hikâyeci için de bir cümleye ihtiyaç olmalıdır. Şair mısraını, hikâyeci
cümlesini bekler. Beyninde çakacak bir şimşek aydınlığı ve yakalanan bir cümle
olmadan bir hikâye ve ardından birçok hikâye yazılamaz”
Yazarın
‘kelime’lerle serencamı ve zorlu imtihanı devam ediyor. Bu amansız koşunun
akıbetini merak ediyor ve okumaya devam ediyoruz: “Tutunduğum kelimeyi, yazıya
dönüştürebildiğim noktada ise, zaman ve mekân çemberinden çıkma çabası
başlayacak. Kelime, kelimeleri doğuracak, geçmişten geleceğe bir insanlık
destanı kâğıtlara dökülecek ve bu destan insandan insana aktarılıp gidecek.
Böylece ölümün ötesine geçtiğimi sanacak, ölümsüzlük ardında sürüklenerek, düşe
kalka yine ölüme yürüyeceğim. Tek tesellim, kâğıtlara düşen kelimelerde
yaşadığıma inanmak olacak.”
Kitaba
adını veren hikâyede “Kelimelerim nerede?” sorusundan sonra şu izah geliyor:
“Benim kelimelere ihtiyacım var, dünyanınsa
kelimelere ihtiyacı yok; belki de var ama ben seçemiyorum. Dünyanın
kelimelerine tutunamıyorum.”
“Uçuşan
kelimeler” şimşeğe, yıldırıma, gök gürültüsüne, doğuya, batıya, ölüme, hayata
dönüşüyor. Sonra ‘köprü’ kelimesini yakalayan yazar, ona tutunuyor. Köprünün
ışığı yol göstericidir. Artık umut belirmiş, yol görünmüştür: “Köprü, evet
köprü… Bu kelime, diğer kelimelere bağlanıp çoğalıyor çoğalıyor; ben
çoğalıyorum ve bütün evrene savruluyorum yaşadığım, yaşamadığım, yaşayacağım
bütün yıllara doğru yürüyorum köprüler kura kura, köprüler geçe geçe…”
Kimse
boşuna heveslenmesin, hikâyelerden tek tek bahsetmeyeceğim. “Hazret-i Türkistan”
Ahmet Yesevi’nin cübbesinden de söz etmeyeceğim Gazali’ye yazılan mektuptan
da…CelaleddinHarzemşah, Pir Sultan Abdal, Niyazi Mısrî, Abdal Musa… Anadolu
birliğinin 700 yıl önceki mimarı Musa’yı nereden bilecektim bu kitabı
okamasaydım. Niyazi Mısrî ile Ali İhsan Hoca arasındaki çağlar üstü münasebet
başka nerede kurulabilmiştir?
Hikâyeleri daha önce Büyük Doğu, Diriliş, Hisar, Türk Edebiyatı, Yedi İklim gibi dergilerde yayımlanan ve edebiyatımıza yeni bir
soluk ve farklı bir ses getiren Durali Yılmaz’ın bu dördüncü hikâye kitabını
bir an önce okumanızı isterim. Necip Fazıl, Ahmet Kabaklı, Nuri Pakdil gibi
üstatların, eserlerini övdüğü Durali Hocam için ben ne diyebilirim ki? Aziz
hocam kaleminize, kelamınıza, gönlünüze, yüreğinize sağlık. İnanın, yeni
eserlerinizi de heyecan ve sabırsızlıkla bekleyeceğim. Ömrünüz de eserleriniz
de bereketli olsun!