Köpek terörü devam ediyor…
İstanbul, Ankara ve Muş'tan gelen haberlerle köpek sorunu bir kez daha gün yüzüne çıktı. Hükümet, sorunla ilgili düğmeye bastı. 3 bakanlık ortak çalışma ile başıboş sokak köpekleri sorununa çözüm üretecek.
Son dönemde peş peşe yaşanan saldırıların ardından,
başıboş sokak köpeği sorununa karşı Tarım ve Orman Bakanlığı, Çevre, Şehircilik
ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı ortak çalışma kararı aldı.
Bakanlıklar tek tek dünya genelindeki örnekleri inceleyip bir taslak
hazırlayarak yerel seçim öncesi hayata geçirmeyi planlıyorlar.
Yapılan çalışmada Türkiye'de hayvan popülasyonunun
kontrolsüz artışı, yerel yönetimlerin sorumluluklarını tam olarak yerine
getirememesi gibi nedenlerle vahim vakalara sebeb oluyor.
Her gün sokak köpeklerin terörü yüzünden hayatlarını
kaybeden evlatlarımızı ve yaşlılarımızı duyuyoruz. Bu konuyu defaatle yazmaya
devam edeceğiz.
"Tekrarlanan şey karar kılar, sabit kalır"
manasında: “Kullemâ tekerrere tekarrara”
"Et-tekrârü ahsen velev kâne yüz seksen."
(Tekrar etmek en güzeldir, 180 kere de olsa!)
Yazmaya, konuşmaya ve haykırmaya devam edeceğiz. O sebeple
daha önce yazdıklarımı paylaşıyorum.
Sokak köpeklerinin terörüne artık bir çare bulunmalı.
5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ve diğer yasal düzenlemeler, hayvanların
kısırlaştırılarak modern barınaklarında korunmasını sağlayamıyor, hayvanları
sokaktan kurtarmıyor.
Toplum, özellikle de son günlerde sokaklarda yaşayan
köpeklerin sorununu yüksek sesle tartışıyor. Toplumun bir bölümü sokakta
yaşayan köpeklerin saldırganlaştığını ve başta çocuklar olmak üzere topluma
risk teşkil ettiğini savunuyor ve uyutulmalarını istiyor. Bir diğer bölüm ise
suçlunun köpekler değil, yeteri kadar kısırlaştırma yapmayan yönetimler
olduğunu belirterek, uyutmanın katliam olacağını savunuyor.
Başıboş köpek popülasyonunu azaltmak için belediyelere
büyük görevler düşüyor. İnsanlığın ve medeniyetin ilk aşaması önce kendi
güvenliğini sağlamaktır. Kendi güvenliğini sağlarken de her şey "kontrol
edilebilir" oranlarda olmalıdır. Bu sorunun iki çözümü var. Hayvanların
kısırlaştırılması ve uyutulmasıdır.
Buraya kadar yazdıklarım genel bir açıklama, oysaki
madalyonun başka bir yüzü var. Hayvanseverlik ambalajı adı altında kurulan
yüzlerce platform ve dernek var. Bunların finans kaynakları yani lobilerinin
rantı “köpek mamaları.”
Tezgah basit aslında, mama şirketlerin algı uzmanları
“hayvanseverliği bir statü gibi gösteren çalışmalar yapıyor. Bunun içinde
seçilmiş kişilere misyon yükleyip propagandasını yaptırıyor. Araştırıyorsunuz
dernek değil, platform ve o platform da bir şirket çıkıyor. Hedeflediği şey,
tonlarca mama ve tonlarca mamaya verilecek ödenek. Modern bir ülkede bir
insanın kaldırıma 4-5 kg mama dökmesi akıl kârı değildir. Bunu yapma sebebini
de hayvanseverlik olarak gösterir. 'Hedef 200 ton mama', 'Hedef 500 ton mama' diyen
platformlar kurulmuş.
Köpek üzerine kurulu platformların da neden köpeğe
yoğunlaştığını soracak olursanız cevabı açıktır. Çünkü daha çok tüketiyorlar.
Bir kedinin yediği mamanın 8-10 katını tüketiyorlar ve buradaki rantın boyutu
çok daha büyük. Daha fazla mama satışı ve daha fazla kâr demek. O yüzden
kısırlaştırmaya karşı, çünkü 200 ton mama ile büyüyen ve semiren köpekler
onlara bir dahaki sefere 1.000 ton mama olarak ayrı bir rant kapısı açacak. Bu
noktada da kendilerinin kurduğu bir kumbara sistemi var ve tıklıyorsunuz oraya mama
bağışı yapıyorsunuz. Bu işi o kadar abartmışlar ki, hayırseverleri ve
hayvanseverleri aynı platformda buluşturuyorlar. Bakıyorsunuz hayırsever sokak
hayvanları için büyük bir bağışta bulunuyor. O hayırsevere deseniz ki ihtiyaç
sahibi var yardım edin yüzlerce bahane bulur.
Dünya ülkelerinde köpeklerin sayısı 50, 60 binlerle
ifade edilirken Türkiye'de bu rakamın 16 milyon civarında olduğu söyleniyor. Bu
sayının 10 yıl içerisinde 60 milyona ulaşacağı öngörülüyor. Anormalleşen köpek
nüfusuna karşı savunmasız kalacağımız günlere doğru gidiyoruz.
Toplumu tedricen bu tabloya alıştırmaya çalışanlar
var. Hayvanları ve özellikle de köpekleri. Birisi bu sağlıksız ve gayri medeni
ortamı düzeltmeye kalksa aforoz ediliyor.
Türkiye'de adeta “köpeği kutsallaştıran” yeni bir din
oluştu. Nadiren tek dolaşan sokak köpekleri, birlikten kuvvet doğar inancıyla,
eskiden “it sürüsü” denilen formatta çeteler oluşturup, mahalleleri kendi
aralarında bölüştüler. Sokak köpekli yaşam tarzı “bize dayatılan zorunlu alan”
oldu. Vay karşı çıkana! Hemen linç edilirsiniz. Avrupa başta olmak üzere, medeni
ülkelerde başıboş köpekleri sokakta göremezsiniz Köpekler hayatın vazgeçilmezi,
sadık dost ama sokakların süsü değiller. Hiçbir canlı sokakta kabul edilemez.
Ayrıca hiç kimse köpeklerin psikolojilerini çözmek,
dışarı çıktığında kendini köpeklere göre ayarlamak ve saldırıya uğrama
kaygısıyla yaşamak zorunda değil. Özellikle de Çocuklar…
Eskilerin deyimiyle;
Ata ite güven olmaz. İt ısırır, at teper.