Konya’dan Ses
Konya, kültür dünyamızın sesi, irfanımızın nefesi, Anadolu’nun muhkem ve ulu kalesidir. Ülkemizin bir çok şehrinde olduğu gibi bu ilimizde de kıymetli sanatkârlar, seçkin kalem erbabı çoktur. Büyük bir medeniyet kuran ecdadımızın Selçuklulara Başkentlik yaptığı Konya’mıza da bu maharet yakışır zaten.
Konya’da ikamet eden kıymetli yazarlarımızdan Perihan Akçay Hanımefendi’nin üç kitabı çıkageldi ve çalışma masamı süslemeye başladı. Doğrusu yazarımızı yeni tanımanın ve eserlerini görmenin mahcubiyetini derinden duymaktaydım. Biz İstanbul’da yaşayanlar, ne yazık ki Anadolu’ya bigâneyiz. Düşünmeyiz ki, Dersaadet’in dışında 80 güzel vilayetimiz daha var ve burada duyan, hisseden, düşünen, yazan, üreten sanatkârlarımız bulunuyor.
Çimke Yayınevi’nden kültür dünyamıza kazandırılan eserlerin ilki, Kuzey Işıkları adını taşıyor ve denemelerden oluşuyor. Talihli okuyucuyu, şu satırlar karşılıyor: “Dağları, ovaları aşsam da, gökyüzünde kuşların dahi özgür dolaşamadığı diyarlarda dolaşıp dursam! Taklamakan çöllerini gözyaşlarımla yeşertip, sonra baş döndürücü hızla akan Nil’in, Fırat’ın sularına karışsam!” Kalbe dokunan, ruhu saran ve zihni harekete geçiren metinler demeti, belli ki bir ömrün özü. Okurken yaşıyorsunuz. Çünkü yazılanlar hakikaten yaşanmış.
Akçay tefekkür yolculuğunu, çocukluğundan itibaren başlatıyor. Mevsimlerin gelip geçmesi, ömrün ilerlemesi ve huzur içre yaşananlar… Ama bunu anlatabilmektir hüner. Perihan Akçay gergef gibi sayfaları işliyor. Bir çok insanın yeknesaklıktan kurtulamadığı ve gözü önündeki hikmeti, ihtişamı ve zarafeti göremediği yerlerde, yazarımız gönül gözüyle değerleri görüyor ve bu güzellikleri bize de gösteriyor.
Bahtsız bir nesiliz!
“Ramazan ışıkları”nın bütün ömrümüze ve yüreklerimize aksetmesini dileyen yazar, “Bahtsız nesiliz vesselam. Yıllar yılı sesimizi soluğumuzu maziden almamıza izin vermediler” dedikten sonra şu kanaatini belirtiyor: “Bir gün bütün dünya mazlumları, beraberce ahenkli ve gür bir sesle dile getirdikleri tekbirin coşkusuyla hareket edip, yalnız Yaratan önünde eğilmedikçe, ortak zilletten kurtulmaları pek mümkün görünmüyor.”
Birlik ruhunun milletimiz ve bütün Müslümanlar için gerekliliğine dikkat çeken Akçay, İslam’ın en güçlü kalesi Türkiye’yi anlatırken o diriliş ve direniş gecesini de şöyle dile getiriyor: “Türkiye’de FETÖ ile dinin içini boşaltıp, oraya emperyalist amaçlarını yerleştirmeye çabaladılar. Milletimizi kırk yıldır Allah ile aldatmaya çalıştılar. Türk halkı 15 Temmuz gecesi bu oyuna son verdi.”
Yazar, Bir Nihan Heybe’de Sebilci Hüseyin Efendi’nin ilahisi ile bizi karşılıyor: “Güzel âşık, cevrimizi çekemezsin demedim mi? / Bu bir rıza lokmasıdır, yiyemezsin demedim mi?” “Babamın Arkadaşları” ve diğer denemeler, kâh düşündürüyor, kâh hüzünlendiriyor. Bazen de sürura gark ediyor bu satırlar. Üstat Necip Fazıl’ı anarken de, Roger Garaudy’den bahsederken de, Sâmiha Ayverdi’yi hatırlarken de, Şule Yüksel Şenler’i anlatırken de bizi hep aşina ve iyi simalarla aynı sofraya davet ediyor.
Bana Tayyipçi Dediler, Türkiye gerçeklerini anlatan ve aktüel konulara temas eden önemli bir eser. Yazarımızın kırk yıllık birikimine dayanarak ve tecrübelerine yaslanarak hakikatleri cesurca seslendirdiği mühim bir kitap, okunmalı. Ben Perihan Hanımefendinin yeni eserlerini heyecanla bekliyorum.