Konya'daki 'Gazi Veli' Ladikli Ahmet Ağa (2)
Ahmed Ağa’nın anlattığına göre, o yaşlara ulaştığında
kendisinde birtakım değişiklikler olur. Hocam dediği Hızır’la manevî bir
terbiye ve eğitim sürecini yaşar. Yaşadıklarını ve tecrübe ettiklerini, Ahmed
Ağa, daha sonra etrafındaki kimselere ve ziyarete gelenlere anlatmaktan
çekinmez.
Sina çöllerinde yaşadığı bir olayı, Ladikli Ahmed Ağa, daha
sonraları dostlarına anlatır. Aç ve susuz olarak geçen günlerin birinde, nasıl
olduğunu bilmediği bir şekilde askere sıcak ekmek verilir. Herkes aldığı sıcak
ekmeği yemeye başlar. Ahmed Ağa da tam yemeye başlamışken bir köpek gelir,
önünde durur. Günlerce aç olan Ahmed Ağa, ağzındaki ekmeği köpeğe verir. Köpek
oradan ayrılmaz, ekmekten bir parça daha atar. Köpek yine ayrılmaz, böylece
Ahmed Ağa, silah arkadaşlarının ikazına rağmen bütün ekmeğini köpekle paylaşır.
O, o gece Hz. Peygamber’i (s.a.) rüyasında gördüğünden bahseder.
Ladikli Ahmed Ağa, kendisine verilen cesaret madalyasını,
geri hizmette bulunan bir arkadaşına verecek kadar âlicenap bir kimsedir.
Kendisine bağlanan gazi maaşını almaz, alması için ısrar edenlere ‘üç günlük
askerlik için maaş alınır mı’ diyerek yaptığını savunur. Halbuki çeyrek asır
askerlik yapmış ve cepheden cepheye koşarak Allah ve vatan için savaşmıştır.
Uzun boylu olan Şeyh Ahmed, kısa sakalıyla yazları ceket,
kışları da paltosuyla halkın arasına karışır. Konya’ya geldiğinde, duyanlar
onun elini öpmeye ve duasına almaya gelerek hürmet gösterirler. Namazlarını
Aziziye’de kılar, çoğunlukla da Kapı camisinde eda eder. Mevlânâ türbesine, mutlaka
ziyarette bulunur.
Evinin kapısını herkes açar, gelenlere mutlaka yemek
yedirir, ocağının ateşi gelenlere ikramdan dolayı her daim yanar.
Ziyaretlerinin fazlalaşmasıyla bir takım kötü niyetli kimselerin şikayetleri
sonucunda, onu yakından tanımayan ilçenin kaymakamı kendisini çağırır ve
uyarır. Ziyaretçi kabul etmemesini, bunu da kapısına bir yazıyla asmasını
söyler. Ahmed Ağa, yazı yazmayı bilmediğini söylediğinde, Kaymakam kendi
elleriyle yazıyı yazar ve ona verir. Günler sonra, onu ziyarete gelen üst düzey
misafirlerle bulunan Kaymakam, tanımadan yaptığı hareketlerden dolayı
kendisinden özür diler ve duasını alır. (M. Ali Uz, Ladikli Ahmed Ağa, 47)
Bağ ve bahçe işleriyle uğraşan Ahmed Ağa, Ladik’te
yetişmeyen meyve ve sebzeler yetiştirir, gelenlere bunları ikram eder. Ceylan
Dağı’nda getirdiği suyla, dağlık yerdeki bahçesinde çeşitli meyveler
yetiştirir. Bununla birlikte bahçesinin bulunduğu yerde, rivayetlere göre,
Hızır’ın (a.s.) gösterdiği yere bir kuyu kazar, nitekim oranın suyu bugün de
kullanılmaktadır.
Namazını da daima cemaatle kılan Ahmed Ağa, mütevazı,
müşfik, sevimli, güzel yüzlü bir kimsedir. Geceleri ibadet eder, seher
vakitlerinde göz yaşı döker, gündüzleri ise boş durmaz, çalışır, anlatır,
insanlara faydalı olur. Bununla birlikte fakirleri ve yetimleri gözetir, onlara
yardımda bulunur.
Zaman zaman kırlara ve dağlara dolaşmaya giden Ahmed Ağa,
misafirlerinin geldiğinden haberdar olunca, hemen evine döner, onlarla
ilgilenir, sorulan sorulara cevap verir. Sıcak ve samimi bir sohbet insanı olarak,
misafirlerine bazen şiirler okur. Hikmet yüklü şiirleri, bir divan oluşturacak
kadar çoktur, ama tamamı kayıt altına alınmamıştır.
Bir gün şiir okurken, Ahmed Ağa, hüzünlenir ve şunları
söyler: “Konya çok mübarek bir şehir. Burada Peygamber yattığı söylenir.
Peygamber yok, fakat çok büyük evliyalar var” (M.A. Uz, Ladikli Ahmed Ağa, 82)
Ahmed Ağa, 1969 yılında vefat etmeden önce, bıraktığı
emanetlerin gelecek kimselere verilmesi için vasiyette bulunur. Cenazesinin
yıkanması ve namazının kılınmasını, Şems-i Tebrizî Camisi’nin imamı olan Osman
Efendi (Karabulut) tarafından yapılmasını ister. Cenaze namazı için
İstanbul’dan Mahmut Sami Efendi’nin de katılmasını arzular. Ladikli Ahmed
Hüdâî’nin istekleri, vefatıyla yerine getirilir. Allah’ın rahmetinin, velisi
(dostu) Ahmed Ağa’nın üzerine olsun diyerek yazımızı sonlandırırken, onun
sürekli yaptığı duayı her dâim yapalım: “Allah hakkımızda hayırlısını versin.”