Konumuz AK Parti: Küçük düşünen kaybeder
Geçenlerde bir arkadaşım arayarak "Ufuk, tarafını seç" dedi. Ne tarafı? Ben medeniyetten, ahlaktan, vicdandan, irfandan, özgürlükten ve de ülkemden yana tarafım. Öyle değil. "Ya Davutoğlu ya Erdoğan" dedi. İş o kadar ciddi yani! Bir kırılma var. Bülent Arınç'ın tavrı, Melih Gökçek'in yazdıkları, Arınç'ın ona verdiği cevap, Erdoğan'ın söylemleri vs. Bir taraftan güçlü bir hükümet isteniyor diğer taraftan ise başkanlık sistemi. Kavga bu! Ee, ne şimdi bu? Çoktan derin bir kırılma yaşandı, taraflar keskin bir biçimde saflarını belirledi ve içeride çok ciddi bir savaş başladı da haberimiz mi yok! Yok yok mesele öyle değil. Pek severiz taraflara ayrılmayı, birilerin etrafında konumlanmayı konumlanırken çıkarımızı falan. Lakin mesele farklı seyir ediyor. İzah edeyim. Öncelikle ortada bu siyasi hareketin tartışmasız tek bir lideri var. Ve bu lider aynı zamanda Türkiye'nin de lideri.
Bir ülkede 3-4 tane lider olmaz. Tek lider olur. Lafı uzatmadan söyleyeyim bu lider kuşkusuz Recep Tayyip Erdoğan'dır. Erdoğan, kadim medeniyetimizin bugüne kadar yetiştirdiği esaslı liderlerin şimdilik son halkasıdır. 90 yıllık medeniyeti kesintiye uğratma projesini bertaraf etmiş, ülkede ciddi bir paradigma kırılması yaşatmış, en başından beri tüm riskleri üstlenerek, büyük bir cesaretle 1000 yıllık kadim Türk Kürt ittifakını yeniden tesis etme yolunda sağlam irade göstermiş ender liderlerden biridir. Ama Bülent Arınç dedi ki! Evet, dedi ve yanlış yaptı. O kadar. Ya Melih Gökçek; Yersiz bir tartışma başlattı. İkisi de düşmanlarını sevindirdiler. Bizleri de zor durumda bıraktılar. Bedeli neyse öderler! Ya Davutoğluu2026 Başbakanımız da güçlü bir başkanlık sisteminde oluşan siyasi ufka mensubiyet duyacak ve tüm enerjisini bu siyasi ufkun çizdiği istikamette harcayacaktır. Mesele bundan ibaret. Bunun aksi bir şey olacağını en ufak bir ihtimal dahi vermiyorum. Çünkü hiçbir güç, gücünü doğrudan halktan alan bir lideri yok etmeye yetmez. Bu bakımdan bilhassa şu son günlerde ellerini ovuşturarak bekleyen kirli ittifak, güç ve çıkar odakları boşuna heveslenmesin derim ben.
Sayın Arınç'ın Newroz coşkusunun hemen akabinde yaptığı eleştiri elbette kabul edilemez. Sayesinde Newroz günü tek satır haber geçmeyen paralel yapı günlerdir Arınç'ın ifadeleri üzerinden sayfalarını süslüyor. Mesele şu; şimdi siz, en başından beri her türlü bedeli göze almış, Gezi kalkışmasında tek başına dik durarak barışın gölgelenmesine müsaade etmemiş, her türlü operasyona göğüs germiş, tüm hayatını bu coğrafyanın insanına adamış bir liderin önüne Deniz Ülke Arıboğan ve Kadir İnanır gibi isimleri koyarsanız bu iş olmaz. Önce işi ciddiye almasını bilmelisiniz. Hatırlayınız, 2007 yılında Cumhurbaşkanını halkın seçmesini öngören anayasa değişiklik paketi için yapılan referandum sabote edilmek istenmiş ve yapılan bir baskınla da çocuklarımızı şehit etmişlerdi. Halka gözdağı verilmişti anlayacağınız. Çünkü üst akıl ve içerideki ihanet şebekesi çok iyi biliyordu ki halkın cumhurbaşkanını seçmesi demek aynı zamanda güçlü istikrarlı bir başkanlık sistemi demekti. Bu engelleme çabaları yeni sosyoloji tarafından bertaraf edildi ve en nihayetinde Erdoğan halkın karşısına Cumhurbaşkanı adayı olarak çıktı. Ve onlara Başkanlık sistemini getireceğini vaat etti.
Seçildikten sonra da "Ben sıradan bir Cumhurbaşkanı olmayacağım" dedi haklı olarak. Şimdi mevcut durumda karşımızda halkın seçtiği/seçeceği iki farklı sistemin lideri varmış gibi gözüküyor. Dolayısıyla buradan bir yetki paylaşımı krizi çıkabileceği hesap ediliyor. Bir taraftan güçlü yetkili bir hükümetin olduğu parlamenter sistem diğer taraftanbaşkanın ve meclisin halk tarafından seçilecek olduğu yani tek yetkinin halkta olduğu bir sistem. Son beş yıldır ısrarla savunduğum ve olmasını arzu ettiğim başkanlık sistemiülkenin hemen her alanda kalkınması, daha özgür daha demokratik en önemlisi de medeniyet perspektifli derinlikli, güçlü bir hukuk siteminin icra edilmesi için büyük bir şans sunuyor.
Ne var ki büyük devlet olma yolunda ülkenin önünü açacak bu sistem müzmin AK Parti karşıtları tarafından şiddetle karşı çıkılıyor. Ve sanki Sayın Davutoğlu'nun da tüm gücüyle buna direndiği ifade diliyor ya da öyle bir algı oluşturulmaya çalışılıyor.
AK Parti düşünce ve duygu olarak bütün ve köklü bir parti olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Ülke için 2071'e hedef yapan bir parti var karşımızda. Bu bakımdan sizin keskin bir kutuplaşma varmış gibi okuduğunuz siyasetin bir geçerliliği yok. Tayyip Erdoğan veda konuşmasında AK Parti bir dava partisi olarak kalmalıdır. AK Parti kişilerin partisi değildir mesajını vermişti. Kaldı ki kendisi de bugünlerde bu dava için oy istemiyor mu? Bakınız aslında olan biten şudur. Birileri ortak aklın, vicdanın ve idrakin bu coğrafyada tesis edilmesini istemiyor. Bu bakımdan bunun lokomotifi olan partiye hem içeriden hem de dışarıdan ciddi bir saldırı var. Buna müsaade edilmemeli diyorum.
Kürdün, Türkün, Müslüman'ın, Alevinin, Arabın tüm kesimlerin bir arada özgürce yaşayabileceği sağlam bir hukuk devletinin inşası adına yoğun gayretlerimiz var. Bu yüzden özgürlük, insanlık ve adalet yolunda gayret sarf eden kesimlerin özelikle bu tür dönemlerde sıkı bir işbirliği yapması gerekmektedir. Buna uymayanlar ise tasfiye edilmelidir.Ancak büyük hedefleri olan ülkeler özgürlük ve demokrasi anlamında kararlı ve cesur adımlar atabilir. Bu vizyon artık Türkiye'de var. Ve AK Parti bunun öncülüğünü yapmaktadır. Bugün Türkiye'de barış süreciyle atılan her olumlu adım aynı zamanda Ortadoğu'da ve dünyada büyüyen ve güçlenen bir Türkiye demektir. Dünyadaki dengeleri doğru okuyan ve politikalarını bu minvalde tanzim edenlerin kazanacağı önemli bir sürece girmekteyiz.Bunun da yolu başkanlık sisteminden geçmektedir. Bu süreçte küçük düşünenler, çıkar ve güç hesabı yapanlar kaybeder. Benden söylemesi..
twitter.com/sivildemokrat