Komşuluk Ölmemiş
Huzurumuz ve mutluluğumuzun yanı sıra toplumsal birlik ve beraberliğimiz için önem taşıyan komşuluğun tarihe gömüldüğünü konu olarak düşünüyordum. Geçtiğimiz hafta ülkemizin başta Kahramanmaraş olmak üzere Adıyaman, Malatya, Gaziantep, Şanlıurfa, Hatay, Adana, Osmaniye vilayetlerinde yaşadığımız deprem felaketi belimizi büktü.
O günden sonra milletçe
yediklerimiz, giydiklerimizi ve günlük hayatımızı sorgulamaya başlamadık mı?
Cumhurbaşkanımız, bakanlar, milletvekilleri ve idareciler anında olay yerinde
gerekli işlemlerin başlaması için milletimizin acısının azalmasına yönelik çaba
gösterdiler. Bakanlıkların gösterdikleri çabaları medya vasıtasıyla öğrendik.
TOKİ ekibinin sıcak temasları neticesinde prefabrik ve konteynerler planlı bir
şekilde şantiyelerden toplanıp deprem bölgesinde gönderilirken, jeneratörleri hava
kararmadan ulaştıran Bilim ve Sanayi Bakanlığı’nın çabasını göz ardı edemeyiz.
Yüz akımız AFAD bu vesile ile bir kere daha varlığını gösterirken yıllar önce
yöneticilik yapmış Cumhurbaşkanı Yardımcımız Fuat Oktay ve şu anda Tanzanya Büyükelçimiz Mehmet Güllüoğlu tecrübeleriyle meydandaydı.
Çevremizdeki insanlardan
izoleli yaşamayı tercih ettiğimiz konusunda umarım benimle aynı
fikirdesinizdir. Toplumsal varlık olmamızla örtüşmeyen bu durumla ilgili neler
yapılmalı konusunda sosyal bilimciler ne diyor kısaca bakalım. Zihin dünyamızda
yer tutan, aynı mahalle içinde oturan insanlar arasında gelişen komşuluk sosyal
hayatımızda kurduğumuz en yakın ilişki biçimlerinden birisidir. Kültürümüzde önemli bir değere sahip olan
komşuluk, bütün toplumlarda görevi, âdet ve gelenekleri çeşitli şekillerde
değişse de oluşumu üç aşağı beş yukarı aynıdır.
Komşulukla ilgili geleneklerimiz
yerleşmiştir. Yeni komşulara hoş geldin ziyaretinde bulunmak, ihtiyacı olup
olmadığını sormak, varsa ihtiyacını karşılamak, çay veya kahve içmeye davet
etmek, hastalandığında çorba pişirmek, yemek vermek, evlilik ve doğum hazırlıklarına
yardım etmek, vefat varsa yemek götürmek, bayramını ve kandilini kutlamak vb.
pek çok âdet kültürümüzde yer almıştır.
Komşuluğun toplumumuz için vazgeçilmez
bir değer taşıdığını belirtirken Hz. Peygamberin bir hadisinde: Ka’b
bin Malik (r.a.) anlatıyor: Peygamber (s.a.v.)’e bir adam geldi ve: “Ey Allah’ın Resûlü filan oğullularının
mahallesine yerleştim. İçlerinden bana en çok eziyet eden en yakın komşumdur”
dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) Ebu Bekir’e, Ömer’e ve Ali’ye (r.a.)
mescide gelip kapısına durarak şöyle bağırsınlar diye haber gönderdi: “Kırk ev komşu sayılır, komşusu şerrinden
emin olmayan kişi cennete giremez.” denilmektedir. Kültürümüzde “Ev alma komşu al” atasözümüz yerinde
dururken efendimiz bir başka hadisinde “Cebrail
bana komşu hakları konusunda öyle hükümler getirdi ki, bu gidişle herhalde
komşu komşuya vâris kılınır diye düşündüm.” diyerek dikkatimizi
çekerek komşuluk haklarına, komşuluğun
önemine, komşuluğun Müslüman bir birey için ehemmiyetine özellikle değindiğini
görüyoruz.
Keşke olmasaydı ama birlik ve
beraberliğimizin ne kadar değerli olduğunun farkına vardığımız depremi
evlerinde yaşayanlara uzak diyarlardan ‘buradayız’ nidalarıyla elini
uzatanların yardım ettikleri insanların hangi görüş veya hangi inanç
değerlerinden olduklarını sorgulamadan yaptıkları yardımların yerine ulaşması
umuduyla… Bu millet yıkılmaz diyor ve ‘komşu aç kapıyı’ diye yazımı
noktalıyorum.