Dolar (USD)
35.15
Euro (EUR)
36.75
Gram Altın
2965.36
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
24 Eylül 2022

Komplocu zihinler

İçinde yaşadığımız çağda iç içe bulunduğumuz ve her gün tecrübe ettiğimiz gerçeklikler ve olgusal durumlar var. Fakat kimi zaman bir yere intisaptan kaynaklanan kimi zaman da mutlak bir inanmışlıkla bu gerçeklikleri kabul etme noktasında azımsanamayacak bir kitle direnç gösterir. Fakat bundan daha kötü olanı, bir müddet sonra bu tavrın yaygınlaşarak artık insanları ve hayatı olgular çerçevesinde okumaktan uzaklaşmaktır. Bu da aşırı yorumu ve açıkçası olgusal doneleri görmeme gibi tavırlar üretir. Esasen komplocu zihinler de böyle üremeye başlarlar.

Hollywood filmleri doğrusu bu tür komplo teorilerini üretme noktasında gayet başarılıdır. Filmlerde esasen Amerikan gücü tekrar pekiştirilirken batı dışı toplumlar hem hayranlıkla ekrana bakarlar hem de Amerikan tahakkümüne zihinlerinde giderek bir meşruiyet zemini açarlar.

Bu modernliğin içeriminde bulunan bir perspektiftir. Bir başka deyişle modernliğin standart donanımında vardır. Nitekim modernlik Aydınlanma felsefesi ile aklın hep aynı biçimde işlediği varsayımından hareketle tüm dünya insanlarının Batı’yı bir şekilde takip etmesi gerektiği sonucunu üretmekteydi. İlerleme denilen mit de lineer tarih çizgisinde Batı’yı ileride gösterirken, diğer toplumları bir şekilde o çizginin arkaik dönemlerine yerleştirmişti. Daha sonraki süreçte de hiç hız kesmeyen Batı hegemonyası, işgal ettiği ülkelere demokrasi ve hümaniterlik götürdüğünü iddia ederek bunu yapmıştı. Fakat buna rağmen İbn Haldun’un “yenilen milletler yenenleri taklit eder” hükmü hep geçerliliğini korudu.

Müslüman toplumların modernite karşısında yenilmesi daha önemli bir takım kırılmaları yaratmıştır. Esasen bu dünya tarihi içinde önemli bir nirengi noktasını teşkil eder. Fakat Müslüman toplumlarda ilk travma modernite karşısında yenilgiyi kabul etmeme şeklinde kendisi göstermiştir. Böyle bir tavrın ortaya çıkması hiç kuşkusuz müslümanların kendileri konumlandırmaları ve kendilerine yükledikleri görev ile direkt ilintilidir.

Buna göre islam tüm dünya için kurtuluş getirmiş olan bir dindir. Yaşananlar karşısında ancak islam dünyaya barış, huzur ve esenliği sağlayacaktır. Doğrusu “kurtuluş islamdadır” şeklinde özetlenebilecek bu zihni altyapıya katılmayacak bir müslüman yoktur. Fakat daha ileriye doğru sağlıklı adım atabilmenin ilk yolu, içinde bulunduğumuz gerçeklikleri kabul etmek ve ardından gereken adımları atmaktır.

Tam da bu sebeple müslümanların Batı post/modernitesi karşısında yenildiklerini kabul ederek işe başlamaları gerekmektedir. Doğrusu Türkiye’nin son kırk beş yılına bilinçli bir şekilde şahitlik etmiş bir kişi olarak, geldiğimiz noktada toplumumuzun Batı post/modernitesi karşısında pes ettiğini ve bir teslimiyet tavrına girdiğini gözlemlemekteyim. Bunun esaslı sebeplerinin başında Müslüman toplumların kendi rasyonalitesini kuramaması, bilgi, eğitim vb. birçok alanda ilimi temellerde atılım yapamaması şeklinde daha çok müslümanlara irca edebileceğimiz hususlar gelmektedir. Elbette Batı’nın postkolonyal tahakkümünün yanı sıra bir takım başarılarının da bu halin oluşmasında etkisi vardır.

Fakat burada Müslüman toplumların kendi içinde nereden başlayacakları ve hangi adımları atacaklarına dair henüz sarih bir yol ortaya koyabildiklerini söyleyemem. Ancak başlarına gelen her şeyi, yaşadıklarını sürekli kendileri dışında aramaları henüz konformizmin dışına çıkamadıklarını göstermektedir. Burada öncelikle beklenmesi gereken şey ise, popülizm ve konformizmden uzak biçimde niçin bunların başımıza geldiğinin ilmi ve rasyonel çözümlemesini yaparak adımlar atmaktır. Doğrusu nasıl bir yolda yüründüğünü ben de bilmiyorum.