Komplocu furyası
Malum aşırılıklar çağındayız…
Aşırılıklar insani değerlerimizi
aşındırıyor…
Bu bağlamda pik yapan aşırılıklardan biride, komplo teorileri… Adeta bir kâbus gibi üstümüze üstümüze geliyor… Kolumuzu, kanadımızı kırıyor… Adeta her yanımızda komplolar geziniyor… Sağımız, solumuz, önümüz, arkamız, altımız, üstümüz komplo kaynıyor… Sanki kurtuluş yok gibi…
Ne oluyoruz Allah Aşkına?
Bizim kendimize has hiç mi idrakimiz,
irademiz, iddiamız, idealimiz, itirazımız yok?
Belli bir yere kadar komplo teorileri
anlaşılabilir, ancak her taşın altında komplo aramak normal olmasa gerek…
Kendi düşünce melekelerimizi, sahih
bilgi kaynaklarımızı, doğru haber edinme yöntemlerimizi, yaşam tecrübemizi
nasıl göz ardı edebiliriz?
Komplocu zihniyet güçlü bir ideoloji
üretiyor, herkesi bu algıya kıstırıyor…
Korkarım bu gidişle ‘komplo manyağı’
bir topluma dönüşeceğiz?
Komplocu kafa idraklerimizi kuşatıyor…
“ Üst akıl,
uluslararası komplo merkezleri, her taşın altından çıkan İsrail ağı, gizli
parmaklar, ecnebi devletler, güdümlü medya, beşinci kol faaliyetleri, yer altı
santralleri, yer üstündeki ajanları, hainler, casuslar, ajanlar, İngiliz
muhipleri, gavur kayırıcıları, haçlı ruhu, faiz lobisi, kumpasçı çete, tertipçi
vesayet odakları, illimünati vs…”
Yani biz neredeyse hiç hükmündeyiz… Her yere komplocu irade
hükmediyor…
Komplo saplantısı ciddi bir zihniyet sorununa dönüşüyor…
Komplocu ruh hali, sorumluluktan kaçış ve gerçeklerden kopuşa neden oluyor…
Komplo teorileri bir nevi modern kehanet veya farklı bir
falcılık faaliyeti olarak nüksediyor…
Komplolarla dünyaya servis edilen korkular, kuşkular ve
bitmeyen kaygılar… Kim kaldırabilir bu kadar stresi… Kim korunabilir bu korku
hafakanlarından?
Sanki kaderimizi komplo teorisyenleri belirliyor… Takdiri
ilahi teğet geçiliyor…
Komplolar ve ardı sıra gelen kaoslar, kâbuslar ve krizler…
Sapla samanın karıştırıldığı bir toplumda zamanla zihinler işgale uğruyor…
Kontrolsüz bir komploculuk akımı başı almış gidiyor… Komploculuğunda
bir sınırı, ölçüsü, disiplini olması gerekmiyor mu?
Komplo teorileri piyasada uçuşurken, kendi pozisyonumuzu
gözden geçirmek, haberin kaynağına inmek, delillendirmek, temellendirmek
sorumluluğundan uzaklaşıyoruz…
Eskiden ebced, cifr, keşf, rüya, kurtarıcı bekleme ile
gelecek okumaları yapılırken, şimdilerde komplocu kehanetler ile kendimizi
oyalıyoruz…
Yıllardır komplo uzmanları, stratejistler, diziler, yorumlar
ile toplumun kahir ekseriyeti kafeslendi…
Olup bitenlerin arka planını çözmek adına önünü göremez hale
geldiler…
Bellek ve idrakler komplocuların idrakine terk edildi… İpotek
altındaki zihinler tembelleşti… Tefekkür, tefakkuh üretilemedi… Komplo
teorileri ile beyinleri büyülenenler bilgiyi taşıma sorumluluğunu yitirdiler…
Manipülasyon aracı olarak komplo kampanyaları egemenlerin kitleleri kontrol
altında tutma aracına dönüştü…
Topluma yutturulan yorumlar; dikkatlerimizi dağıtmak,
kafalarımızı karıştırmak konusunda oldukça etkililer…
Ne yapmalıyız?
Öncelikle akletmeliyiz… Araştırmalıyız… Doğru anlamalıyız…
İsabetli analizlerde bulunmalıyız… Sorgulayabilmeliyiz… Ve sorumluluk
almalıyız…
Analitik bir akılla çözüm üretmeliyiz…
Bir düşünelim; muhteşem Aksa
Tufanı’nı bile gereği gibi anlamak ve anlatmak yerine hâlâ işin komplo
boyutu ile oyalanmaktan kurtulamayan insanlarımız var…
İsmail Heniyye’nin şehadetinden çıkarmamız gereken
ibret ve derslere odaklanmamız gerekirken komplo düzenekleri ile toplum
mühendisliğine soyunanlar var…
Müslüman basireti ile hayatın anlam ve amacını yaratılış ekseninde
yürütmemiz gerekiyor… Müslüman aklı ile kendimizi yönetmemiz icap ediyor… Feraset
ve hikmet ile yürüyüşümüzü güçlendirmemiz lazım geliyor…
Olayların arkasındaki Külli İrade’yi
teğet geçmeden, gizemli dünyalarda gezinmeden, sırların sırrına muttali
olacağımız Mutlak Hakikatte karar kılmamız kaçınılmazdır…