“Komplekse” biraz ara verseniz!..
Biz, “meşruiyet arayışından bir türlü kurtulamayan ‘bir kısım muhafazakârları’ da, onları komplekse sürükleyen ‘tek tipçi jakoben takımı’nı da çok iyi biliriz.
Çok iyi biliriz çünkü ikincilerin içinden geldik, birincileri de otuz yıldır birçok olay vesilesiyle “tanıma” imkânını bulduk.
“Tek tipçi jakobenler”, Anadolu İnsanı’na şaşı bakarlar, “köylü takımı” der küçümserler…
(Her defasında da Anadolu irfanı karşısında mağlup olurlar, başka mesele)
Bu Devlet’in kurucu unsuru yani “aslî” unsuru onlardır, onlar (hâşâ) yoktan var etme gücüne sahip olduğuna inandıkları ve aslından koparttıkları bir fâniyi öne sürerek devamlı olarak “sopa” gösterirler.
O fâniye de zulmederler.
Sanılmaya ki sadece şimdilerde olmaktadır bu işler, benim “büyütüldüğüm” mekânlarda, “Menderes’in başına gelenleri hak ettiği” bile söylenirdi, “Demirel’in başına gelecekler var!” bile denirdi, Rahmetle Erbakan Hoca’ya hakaretler edilir, “Yobazın sonu kötü!” denirdi!.
Tehdit dili, şantaj dili, nefret dili hiç bitmezdi.
Bunları işite işite büyüdük, sonra sonra bir şeyler gördük ve 28 Şubat sürecindeki zulümler “vesilesiyle” bilendik.
Buradaki “28 Şubat süreci”nden hangi yılları kast ettiğimi bilirsiniz, yoksa, haklısınız, 28 Şubat bitmedi, devam ediyor, hiç bitmeyecek!..
Bitmez bu mücadele, bitmez!..
Neyse…
Efendim, “aşırı tepki gayedeki hikmeti yok eder!” doğru, çok doğru…
Amma velâkin, “eziklik” de, muarızlarınızı cesaretlendirir, cüretlerini tavan yaptırır.
Muhafazakâr takımında gördüğüm en büyük sıkıntı bu; nasıl desem, bitmez tükenmez bir “meşruiyet arayışları” var.
Aşağılık kompleksi!..
“Köy soylu” olmaktan kaynaklanan bir durum mudur yoksa, şehirdeki köylü psikolojisinden bir türlü sıyrılamamanın tezahürü müdür, nedir; “karşı taraf” biraz diş gösterdiğinde, hemen “özeleştiri” makamından girip, “adalet”e ilişkin hiç de konularla alâkalı olmayan kalıpları sıralıyor ve dümen kırıyorlar!..
Hep böyle oluyor bu, 28 Şubat’ın en şedit günlerinde neler çektiğimi bir ben bilirim…
Misal mi?
O günlerden:
Gidiyorum, milletin ensesinde boza pişirenlerin basın toplantısına…
Âdabı, edebi bozmadan, tekniğe nezâkete gayet uygun olarak “onların hoşlarına gitmeyecek sorular” yöneltiyorum…
Sorduklarım bir kıvranıyor, kimi muhafazakârlar ise bin!..
“Ya Serdar, böyle sorular sorup da adamları kızdırmanın ne mânâsı var?”
Hani sorduğum soru da…
Mesela…
Nur Serter’e, “Sayın Serter, kamuoyundan şöyle bir eleştiri yükseliyor: ‘Bir yandan kadın erkek eşitliğinden bahsediyorlar, diğer yandan da erkeklere hiçbir kılık kıyafet kısıtlamasının olmadığı bir vasatta, bazı hanımlara yönelik kılık kıyafet yasağını savunuyorlar!’ Bu eleştirilere nasıl bir cevap vereceksiniz?”
Benden böyle bir soru geliyor…
O sırada oralardaki militanlar ayağa kalkıyor, şahsıma sataşmalar oluyor.
Aldırmıyorum…
Nur Serter soruma cevap vermiyor; “Siz bilirsiniz, biz de cevap vermekten kaçındı deriz!” diyorum..
Tartışma oluyor.
Ben suçlu!..
Suçlayan da “muhafazakâr”lar daha çok!..
“Aman söyleme, şimdi zamanı mı?” filan!
Ya kardeşim, onlar sorunca “gazetecilik” oluyor, biz sorunca “kışkırtma”…
Bitmeyecek mi sizin bu kompleksiniz, bu ezikliğiniz!
********
Böyle bir durum vardır bu “muhafazakâr” Camia’da…
Biz bununla özel olarak ilgilendik, arkadaşlarımıza moral aşılamaya, cesaret aşılamaya, özgüven aşılamaya gayret ettik ama…
Zor iş!..
Yılların “tozu” bir anda çıkmıyor, nesiller boyunca “küçümsenen”, “hor görülen” insanların çoğu, belli yerlere gelmiş de olsalar, “meşruiyet ispatı” çabasından kurtulamıyor!
“Onlar” öyle mi, ya; savunulması çok zor eylemlerini, hareketlerini, hakaretlerini öyle “güzel” (!) savunuyorlar ki…
Hani, bazen “Adamlar adam abi, temelsiz dâvâlarına nasıl da bağlılar!” demekten alamıyorsunuz kendinizi!..
Buralarda “çok” sağlam insanlar var, Allah onlardan razı olsun; “milli irade”nin direnişinin kıvamının koyu tutulmasında bu güzel insanlar büyük paya sahip..
********
“Ezik veya sindirilmiş ya da umursamaz muhafazakâr”da ise, “zoru” gördüğünde, “baskı” geldiğinde, “tehditler”in dozu arttığında hemen bir “çark” ediş, yelken indiriş; “özeleştiri” bahanesiyle farklı arayışlara giriş…
Bunlar çok sırıtıyor.
Ha, karşı çıkmak mı?
Bazen “dost”una da karşı çıkacaksın ama “düşmanları” onu dövmeye, yok etmeye çalışırken değil!..
“Zamanı değil!” diyorsunuz ya ikide bir, esas bunun zamanı değil!..
********
Mesele bu; herkes aklını başına toplasın ve “kompleksliler” şu hallerinden hiç olmazsa bu süreçte, hiç olmazsa “bir kez” olsun vazgeçsin.
Ve…
“28 Şubat zihniyeti iktidara gelirse, bizi el üstünde tutar!” diye zinhar düşünülmesin.
O günleri yaşamadık mı, “çikletçiye” kadar ne kadar namazlı, niyazlı varsa hepsini perişan etmediler mi?..
Bırakın bu işleri de, kendinize gelin lütfen!
Buralarda mısınız hâlâ, “PlanOğluPlan”ları fark etmiyor musunuz?
Yoksa…
Yoksa…
Neyse…
Burada keselim, kalem olmadık yerlere gidecek!..
Hayırlı günler efendim!