Kölelik Zincirleri Ayasofya’da Kırılır
Ayasofya açılmadan nükleer silahlanmadan, küresel ısınmaya, gelir adaletsizliği, açlıktan göç ve mültecilere, savaş işgal ve darbelerden ırkçılığa kadar hatta hatta üretilmiş korona tipi virüslerden siber güvensizliğe kadar modern kapitalizmin ürünü olan hiçbir sorun çözülemez. İnsanlığı BM şemsiyesi altında beşli çetenin kontrolüne veren zulüm düzeni Ayasofya açılmadan değişmez. Dünya’yı yönettiğini zanneden ABD’nin derin yapısındaki ırkçı Ku Klux Klan anlayışı da bu anlayışın sahipleri olan Evangalist Siyonistlere hizmet eden Antifa terör yapılanmasının yağma ve terör anlayışı da Ayasofya açılmadan bertaraf edilemez. Avrupa’da yükselen Nazi, Irkçı faşişt anlayış da Çin ve Rusya’nın empoze ettiği komünist kölelik de Ayasofya açılmadan bitmez.
Ayasofya, hakkın batıla galebe gelmesinin, insanlığa zulmedenlerin kılıçla durdurulmasının, adaletin dünyaya hakim kılınmasının sembolüdür. O yüzden Fatih’in, fethin kılıç hakkıdır. Vakfiyesinde hakkın gür sesinin kıyamete kadar bu mabetten yükselmesi istenmiştir. Ayasofya’da namaza duran bir kişi aynı anda hem Mekke’deki Kabe-i Muazzama hem de Kudüs’teki ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’ya yönelir. O yüzden İslamın sembol yapılarından en önemlilerindendir. O yüzden yüzyıllarca bütün Asya ve Avrupa coğrafyasındaki Müslümanlar hacca gitmeden önce İstanbul’a uğramayı, oradan da Kudüs üzerinden hacca giderek Allahın evini ziyaret etmeyi kendilerine şiar edinmişlerdir.
Mescid-i Aksa ile Ayasofya arasında bir bağ göremeyenlere sadece son 15 yılın kronolojisine hak gözüyle bakmalarını tavsiye ediyoruz. Arap baharıyla başlayan İslam coğrafyasını dizayn etme girişimindeki Yahudi parmağını ve bu parmağı kırabilecek tek gücün Ayasofya’nın da sahibi olan Türk milleti ve Türk ordusu olduğu gerçeğini haykırıyoruz. Osmanlı’nın 600 yıllık adalet anlayışının sembolü olan tarihi yarımadadaki Topkapı Sarayı ve Adalet kulesinin mülkiye ve adliyeyi, Sultanahmet Camii’nin ilmiye, sanat ve kültürü, Ayasofya’nın ise Askeriyye ve fetih ruhunu sembolleştirerek insanlığa huzur, mazlumlara umut olduğunu söylüyoruz.
Avrupa ve Amerika, köle tüccarı, ırkçı, sömürücü atalarının heykellerini şehirlerde teşhir ederek Müslümanları barbarlık ve gaddarlıkla suçlaya dursunlar, İslam ümmeti zulme ve zalime başkaldırı hak ve adaletin hakim kılınmasının örnekleriyle doludur.
Arap Baharı süreci 2005 yılında 8.500 yahudi işgalcinin 2 milyon Filistinlinin yaşadığı Gazze’den çıkartılmasıyla başladı. 2006 yılında Hamas iktidar oldu. 2007 yılında Gazze açıklarında doğalgaz bulundu. FKÖ ile yapılan anlaşma gereği yüzde 60’ı Filistinlilere verilmesi gereken bu gazın gelirleri İngiliz şirketinin her zamanki gibi kahpeliği ile terörist devlet İsrail’e peşkeş çekildi. 2009’da Lübnan-Filistin deniz sınırında Tamar bölgesinde doğalgaz bulundu. İsrail bu sahaya da ABD’li şirketler üzerinden çöreklendi. Kıbrıs açıklarındaki ve Kıbrıs’a ait doğalgaz sahası da Rumlarla İsrail arasındaki bölüşme taktiği ile İsrail’e peşkeş çekildi. Yani Rumlar Kıbrıs Türkünün petrol ve gazını İsrail’e devrederek Türkiye düşmanlığında kendisine müttefik buldu. 2010 Mavi Marmara katliamında şehitlerimizin kanı hala yerdedir. Ve 18 Aralık 2010 Arap Baharı’nın fitili ateşlendi. Resmi tamamlamak için 2004 yılında Rumların Kıbrıs’ın tamamı adına AB’ye üye yapıldığını ve AB tarafından Türkiye’ye atılan kazıkları unutmayın.
Bu süreç içinde Sudan, Etiyopya, Yemen, Suriye ve Libya eksenli terör, iç savaş ve darbeleri bir gözden geçirin. Suriye’de Türkiye’yi boğma planı bize göre tamamlanmamış olan 3 harekatla parçalandı. Akdeniz kuşatması ise Libya ile varılan münhasır bölge anlaşması ve emperyalist uşağı Hafter’in yenilmesiyle bertaraf edildi. Türkiye’nin Akdeniz’deki mücadelesi bitmedi. Yunanistan’ın ve arkasındaki evangalistlerin Ayasofya’da Fetih suresi okunması üzerinden kopardıkları fırtına Türkiye’nin diz çöktürülüp çöktürülemeyeceği meselesidir.
Yapacağı akıllı hamlelerle Ayasofya’nın zincirlerini kıracak olan Türkiye, Yüzyılın ihanet planını parçalayarak Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın da kurtulmasının yolunu açabilir. Libya ile yapılan anlaşma, Filistin devleti ile de yapılabilir. Böylece İsrail’in el koyduğu Gazze açıklarındaki doğalgaz sahası otomatikman Filistinlilere geçer. Şayet Filistin yönetimi İran ve Suud ve BAE’nin etkisi ile böyle bir anlaşmaya yanaşmaz ise, Şu anda hukuken hiçbir devletin parçası kabul edilmeyen Gazzeliler ile bir anlaşma yapılabilir. Her ne kadar İsrail ve ABD Hamas’ı terör örgütü ilan ederek muhtemel bu anlaşmanın önüne geçmek isteseler de orada yapılacak bir halk oylaması ile hukuken hiçbir devlete bağlı olmayan Gazze direk Türkiye’ye bağlanabilir. Yapılacak anlaşmaya da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de dahil edilerek Rumların hak gaspının önüne geçilir. Kıbrıs ile Gazze arasındaki 400 kilometrelik mesafede oluşturulacak hat zulüm değil barış hattı olur. Gazzelileri ablukaya alarak yıllarca zulmeden terör devleti İsrail kendisi abluka altında kalır. Akdeniz’de gaspettiği enerji sahalarından da otomatikman elini ayağını çeker. Yani ava çıkarken avlanmış olur. Sözün özü, Ayasofya’nın açılması, Gazze’nin kurtulmasıdır. Ayasofya’nın açılması Akdeniz’de hakları gaspedilen Kıbrıslı Türklerin ve Filistinlilerin haklarını almasıdır. Ayasofya’nın açılması Gazze ablukasının kalkmasıdır. Ayasofya’nın açılması Kudüs’te İslam sancağının özgürce dalgalanmasıdır. Ayasofya’nın açılması, Mescid-i Aksa’nın zincirlerinin kırılmasıdır. Ayasofya’nın açılması Mısır, Ürdün, Lübnan, Suriye, Doğu Türkistan, Afganistan, Afrika coğrafyası tüm dünya Müslümanlarının özgürlüğe kavuşması, Ayasofya’nın açılması Amerika’da zencilerin ikinci sınıf vatandaş olmaktan kurtulmasıdır. Ayasofya’nın açılması sömürgeci ülkelerde köle tüccarlarının heykellerinin yıkılması, Bizans’ın İstanbul boğazına ve Haliç’e taktığı zincirin kırıldığı gibi insanlığa takılan kölelik zincirlerinin kırılmasıdır… Vesselam.