Kölelik onların suçu değil
TÜRKİYE’nin eşsiz duruşunu gösteren bir haftayı geride bıraktık.
Tüm dünyanın “Artık Türkiye’nin işi bitti.” dediği bir anda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı açıklamalar ve peşi sıra atılan adımlarla Türk Lirası’nın Amerikan Doları karşısında hızla değer kazanması büyük şaşkınlık uyandırdı.
Bizler de bu süreçte olayların arkasını gösteren asıl meseleler yerine vatandaşın direkt cebini ilgilendiren dolar kurunun hareketlerine odaklandık.
Kurdaki her hareketlenme sonrasında telefonum çaldı.
“Ne olacak? Daha aşağı iner mi? Tekrar yükselir mi?” diye soranlar oldu.
Doların yükseleceğine inandıkları için küçük bütçelerini korumak amacıyla tüm paralarını dolara yatırmışlar.
Tabii düşüş ardı arkası kesilmeden devam edince bu kesimin moralleri de çöktü.
Bir de ayı zor kapatan okurlar, dostlar aradı.
Onlar da “Helal sana Reis. Ülkeyi ipten aldın!” diye bayram havasındaydılar.
Vatandaşın refleksi böyleydi.
Bazıları da “Dolar ne kadar çok yükselirse hükûmetin çökmesi o kadar kolaylaşır.” diye ellerini ovuştururken bazıları ise “Acaba TL daha ne kadar düşer de yurtdışına sattığımız maldan daha çok para kazanırız.” modundaydı.
Bu da bir kısım iş dünyasının yaklaşımı oldu.
TÜSİAD’ın yaklaşımı
Bu iş dünyasının önemli temsilcilerinden bir olan TÜSİAD’ın yaklaşımı ise en çok tartışılandı.
28 Şubat döneminde yaşananların tarafı olan 5’li çetelerin ve beyaz Türklerin diğer kurumlarının ürettikleri kronikleşmiş problemlerin zihinlerde kanıksattığı o yaklaşım hemencecik akla geliverdi.
Dolar artarken yani TL değer kaybederken açıklama yapan TÜSİAD’a en sert cevap Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan iş dünyasının taleplerini ciddiye aldığı ama ekonomi oyuncularının bilinmeyen sulara adım atmaması gerektiği konusundaki sert tutumunu herkese gösterdi.
Siyaset çok farklı işler.
Sözde gelişmiş devletlerin Asya, Afrika ve Amerika kıtalarındaki sömürge tarihlerini unutarak bu devletlerin bugünkü gelişmişliklerinin sözde demokrasileri ve liberal piyasalarına dayandığını söylemek önemli bir gerçeğin göz ardı edilmesindendir.
İşte bu düşünceye Batılı devletlerdeki STK’lardan daha sıkı bağlı olan sivil toplum örgütlerimiz var.
Akademik ve mantıksal değerlendirmenin doğru olduğu düşünülse de o işin aslı her zaman için öyle değil.
Kimse dünya düzenini öyle başı boş bırakmaz. Hele ki güç erkleri hiç mi hiç boş bırakmaz.
Türkiye’nin attığı adımların anlamsız, mantıksız olduğu söylemini barındıranlar Batılıların kanıksattığı dili kullandıklarının farkında olmayabilir.
Bu onların suçu değil.
Zira yıllardır küçük Amerika olarak bin bir türlü beyin yıkama operasyonuna maruz kaldık.
Bu nedenle dolar yükselirken “Bittik, çöktük” diyenler aynı refleksi dolar düşerken gösteremiyorlar.
Yaşadığımız ikircikli durumun arkasında çoğunlukla özgüvensizlik yatarken bazen de manipülasyon oluşturma amacıyla menfaat devşirme var.
Ağa babalar öyle istedi, diye neler yapmadı ki bunlar.
Konuyu özetleyecek bir ifadeyi yetkin bir ağızdan paylaşmak istiyorum..
Demokratik Sol Parti (DSP)’den Bakanlar Kurulu’na giren Ekonomiden Sorumlu Eski Devlet Bakanı Dr. Masum Türker’in dün Ticaret ve Ekonomi Kulübü’nün düzenlediği Yeni Dünya Düzeni Zirvesi’nde yaptığı konuşmada değindiği önemli nokta her şeyi özetliyor:
“Devlet yönetimlerinde önemli olan deneyimlerdir. İnsanlara ‘işsiz’ diyeceğinize, ‘yeni alanların’ neler olduğunu söyleyin.”