Koca dünyaya küçük öyküler
Hayatta her
şeyin azı da fazlası da zarar derler. Her şey ayarında ve kıvamında olunca tadı
damağımızda kalıyor hayatın. Azı da fazlası da yoruyor insanı bu hayatın. Her
şeyin fazlasını yüklenip hayatın hamalı, azına karar verip gamsızı olmak yerine
ayarında yaşamalı bu hayatı insan. Bu çağda en büyük yükü de söze yüklüyor insan.
Sorsan herkes her şeyi biliyor ve nutuk atarken buluyor kendini. Ancak kimse sözü
yorduğunun ve kimseyi dinlemediğinin farkında değil.
Bazen sözü
yüklerinden arındırmak gerek. Dünyanın kalabalığında insan sükûneti bulmak,
kendine bir dulda ararcasına sözü kelimelerin kalabalığından arındırıp sade
hale getirmek ister. Böyle olunca da daha anlaşılır oluyor kavli bu hayatta.
Her hafta sonu şehrin keşmekeşliğinden kaçıp doğanın bağrında kendimizi
buluşumuz bundan değil midir? Sadelik bu çağda insanın ihtiyaç duyduğu temel
olgulardan biri haline geldi. Her şeyin modaya, gösterişe, afişe kurban
edildiği bu zamanda sadelikte kendini bulur oldu insan.
Geçmişi Ezop
Masallarına dayansa da bu çağda her geçen gün daha çok karşılık bulan küçürek
öyküler de bu sadeliğe duyulan ihtiyacın ürünüdür ve sözü fazla yormadan, az
sözle çok fazla şey anlatmak derdindedir. Olay örgüsünü kelimelerin kalabalığına
kurban etmeden konsantre bir halde zihne hitap ederek düşünmeyi teşvik eden
küçürek öyküler, okuyucuya bir resim galerisindeymiş hissi verir. Bu türün son
örneğini de Sevgili Dostum Mustafa Uçurum sunuyor bize.
Kendisini öncelikle
bir şair olarak tanımlayan Mustafa Uçurum, daha önce şiir, deneme, hikâye ve
çocuk masalları türündeki eserleriyle okuyucuyla buluştu. 2024 yılının Eylül
ayında Hece Yayınlarından çıkan son kitabı “Koca Dünyaya Küçük Öyküler”
ile bu sefer küçürek öyküler türüyle bizlerle buluşuyor.
Küçürek öyküler,
keskin bir zekânın ürünüdür. Okurken düşündüren, bitirince duvara toslamış
hissi uyandıran öyküler hacim olarak ne kadar kısa görünse de zihin dünyanızda ziyadesiyle
geniş bir yer kaplayacaktır. Her bir öyküyü resim galerisinde sergilenen bir
resim olarak görüp sözün gücünü fark ettiğiniz zaman derinliğine ulaşıyorsunuz.
Mustafa Hocamın son kitabını okurken bunu daha iyi anlıyorsunuz.
Öyküyü okurken
sizde ne kadar kolay yazılmış hissi uyandırsa da üzerinde durup düşündüğünüz
zaman her bir sözcüğün yeni bir kapıyı açtığını görüyorsunuz. Sayfalar dolusu
yazılabilecek bir öyküyü üç satıra sığmış görünce ustalığı fark ediyorsunuz.
Bir bakıma olayı yoğunlaştırılmış bir halde okura sunan Mustafa Hocam,
genellikle son cümlesi ile öyküyü nihayete erdiriyor ve öykü tam olmuş oluyor.
Okuduğunuz her
öyküde altını çizeceğiniz bir sözcük yahut cümle, daha sonra başa dönüp yeniden
okumaya başladığınızda size öykünün tamamını hatırlatıyor. Mustafa Hocam, çok
yönlü bir edip olmasıyla birlikte şair kimliğini her zaman önde tuttuğunu bu
kitabında da bize gösteriyor. Öykülerin genelinde şiirin gücünden yararlandığını
görüyoruz.
Uzak hayallerin
öyküsünü kaleme almak yerine hayatın içinden ve hemen yanı başımızda olabilecek
olayların öyküsünü yazan Mustafa Uçurum, olaylara bakış açımızı da
değiştiriyor. Her ne kadar kendi perspektifinden olaylara bakıyor gibi görünse
de bize yeni bir ufuk kazandırıyor. Bazen de beş cümlede koca bir öykü
yazabiliyor. “Kedisi Kaybolanların Şarkısı” öyküsü bunlardan biridir.
Öyküyü tam haliyle buraya almak istiyorum: “Şu yıldız kesin görmüştür
kedimi. Kediler yıldızları takip ederek bulurmuş yolunu. Yıldızlı şarkılar
söylüyorum. Belki gelir kedim. Bulutlar, kapatmayın yıldızları.”
Küçürek
öykülerin en güzel özelliklerinden biri vermek istediği mesajı sözü
dolandırmadan veriyor olmasıdır. Mustafa Hocamız da kitabın “Duvarı Aşınca”
bölümünde sözü yormadan kelimenin tam anlamıyla kitabın ortasından
konuşurcasına vermek istediği mesajı öykünün sonundaki cümlede veriyor. Kendisi
aynı zamanda Filistin Şairi olarak tanınan Mustafa Uçurum, bu bölümdeki
öykülerinde de Kudüs ve Gazze ile ilgili gözümüzden kaçan konulara ustalıkla
değiniyor. Yine beş cümlelik “Duvar” öyküsü bunun en güzel örneklerinden
biri olarak duruyor karşımızda. “Duvarı aşınca özgürüz, dedi. Bu duvarı kim
koydu baba, dedi çocuk. Onlar, dedi. Her şeyin sebebi onlar. Dünyanın tüm
mazlumlarının kanı eline bulaşmış olanlar.”
Kitabı okuyup
bitirdiğinizde dahi adeta yaşadığımız hayattaki her bir kare öykü olmuş
gözümüzün önünden geçiyor ve öyküler hala devam edecekmiş gibi hissediyoruz.
Tabir yerindeyse damak tadı kıvamında bir kitap olmuş.
Mustafa Uçurum
hocama böyle bir eseri bize kazandırdığı için teşekkür ediyorum. Kalemi daim
olsun. Sizlere de keyifli okumalar diliyorum.