Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
03 Ekim 2024

Koca dünyaya küçük öyküler

Mustafa Uçurum çok yönlü bir edebiyatçı… şiirleri, öyküleri, denemeleri, makaleleri ve çocuk kitapları ile çok yönlü bir edip… Onunla vicahen olmasa da gıyaben ilk tanışmamız 2006 yılında Çorum’da çıkardığımız Aşkın E Hali dergisine gönderdiği yazıları sayesinde olmuştu. Sonraki yıllarda kendisi ile vicahen de tanışmış olduk. Uçurum, edebiyat mahfillerinde kendisini tanımaktan bahtiyarlık duyduğum birkaç müstesna isimden birisidir.

Uçurum velut bir yazarımızdır. Bildiğim kadarıyla bugün kadar şiir, deneme, hikâye ve masal türlerinde toplam 16 esere imza atan Uçurum geçtiğimiz Eylül ayında edebiyatımıza bir öykü kitabı daha kazandırdı. Hece Yayınlarından çıkan ve 88 sahife hacmindeki kitapta küçürek öykü türünde 79 öykü bulunuyor. Bu öykülerde içeriklerine göre Hayat Denen Bir Nefes, Duvarı Aşınca, Çiçekli Şarkılar Geçidi, Vakitlerden Bir Vakit ve Çok isimli beş bölümde tasnif edilmiş.

Kitabın kapağı da klasik Hece kitaplarında olduğu gibi sade bir görselden oluşuyor. Ancak bu görsel bile tek başına derinliği ve zihin yansımaları ile bir öykü gibi. Genel planda karlı ve puslu bir hava, arka planda adeta bembeyaz bir yorgana bürünmüş ağaçlar ve ön planda ise bu ağaçlara giden geniş bir karlı alana düşen ayak izleri ile bir kış manzarasını yansıtan resmi sıradanlıktan çıkaran en önemli detay da bence ağaçlığa giden bu ayak izleri… Donmuş bir ânı yansıtan ve kitaba gizemli bir aksiyon katan bu görüntünün öyküsü ise sanırım küçürek bir öykü olamaz.

Küçürek öykü adı üstünde çok kısa metinlerden oluşur. Dünya edebiyatında “flash fiction” veya “short-short story” olarak tanımlanan küçürek öykü, Türk edebiyatında da “minimal öykü”, “çok kısa öykü”, “öykücük”, “kısa kurmaca”, “küçük ölçekli kurmaca”, “mesel” gibi isimler ile müsemmadır. Bazı kaynaklarda edebiyatımıza “Küçürek Öykü’’ terimini kazandıran kişinin Prof. Dr. Ramazan Korkmaz olduğu yazmaktadır. Prof. Dr. Ramazan Korkmaz küçürek öyküyü “çığlığı nameye dönüştürmek” olarak tanımlamış. Korkmaz’a göre küçürek öykü yazarı, sıradan ama yoğun ve özgün yaşantıları daha çok simgesel düzeyde bize anlatır.

Bize göre de küçürek öykü rafine bir anlatıma dayalı ve kesinlikle kıvrak bir zekâ mahsulü bir öykü çeşididir. Küçürek öykü kıvrak bir zekâ mahsulü olduğu için sonuçta okuruna bir tebessüm hediye eder. Ancak bu tebessüm bazen tatlı bir tebessümdür gülümsetir. Bazen hayreti mucip bir tebessümdür insanı afallatır. Bazen acı bir tebessümdür düşündürür. Bazen de acıtıcı, can yakıcı ve hüzünbaz bir tebessümdür, yüksek dozda ironi içerir ve nihayetinde gözleri nemlendirir.

Mustafa Uçurum da edebi melekeleri ve kıvrak zekâsı ile bu işin hakkını verdiği gibi bu öyküleri de kitaplaştırma başarısına erişmiştir. Bu yönüyle yaptığı iş edebiyat adına takdire şayan bir başarıdır. Aynı zamanda bu öyküleri kitaplaştıran Hece Yayınları da bu takdirin ve tebriğin en büyük hissedarıdır.

Kitabın bütününde bu başarının emarelerini görmekle birlikte özellikle Duvarı Aşınca bölümünde bulunan 13 öykü istisnasız can yakıcı, acıtıcı ve ironik öykülerdir. Öyle ki Gazze ve Kudüs’te yaşanan asrın soykırımı ve dünya tarihinin en büyük trajedisi ancak bu kadar rafine ve bu kadar vurucu anlatılabilirdi demekten kendimi alamıyorum. Üç beş satırlık bu öyküler sadırlarda Gazze sokaklarına düşen fosfor bombaları etkisi yapıyor. Elbette bu çıkarım ancak bu meselleri dertlenen duyarlı insanlar için geçerlidir… Duyarsızlar için ise sivrisinek saz davul zurna azdır. Belki de bu öyküler kimilerinin de bıyıkaltı gülmelerine sebep, istihza etmelerine vesile olacaktır. Lakin Uçurum ve onun gibi düşünen bizler her zaman kalemimizi yüreğimize batırıp vicdanımızla kanatıp gözyaşımızla bu meseleyi, bu acıyı gündemde tutacağız.

Duvarı Aşınca’da bölümündeki öykülerde hissedilen durumu Harita, Ses, Zilzal, Kendisi Kaybolanların Şarkısı, Adı Bahar Olan, Annem Gibi Öyle Sessiz, Boş, Çok Uzak, Çok Acı isimli öykülerde de bulmak mümkün.

Mesela Adı Bahar Olan’daki şu ifadeler bahar kadar diri ama sonbahar kadar hüzünlü…

“Bu mevsim hep bunu yapıyor. Cama vurup kaçıyor. Tut ki yetişesin.” (s. 26)

Çok Uzak’ta ise bambaşka bir ironi okuyoruz…

“Benim düşlerim çok uzağı görmüyor. Yakından seviyorum her şeyi.” (s. 86)

Kitabın son öyküsü olan Çok Acı’ya bir parantez açalım…

“Sesini denedi birkaç kez. Sessizliğini dinlemeye çalıştı.

Kulaklarında bitmek bilmeyen bir uğultu.

Bir keman sesi geldi, durdu, kıymık kıymık battı tenine.

“Hasret rüzgarları çok erken esti.” (s. 88)

Öykü bir hüzün senfonisine final olmaya layık olmanın gururunu taşıyor adeta… sessizliğini dinleyenlerin şarkısı olmalıydı bir de. Bu şarkı Uçurum için Müslüm Gürses’in eskimeyen şarkısı Hasret Rüzgarları olabilirdi.

“Hasret rüzgârları çok erken esti

Savrulduk, sevgilim, dertlerden yana

Zamansız dökülen yapraklar gibi

Ayrıldık, sevgilim, doymadım sana”

Bu hatırlatma bile benim gibileri duygulandırmaya yetiyor işte… Yürü be yalan dünya, sevdiklerimizi alan dünya, gülüşlerimizi çalan dünya” demekten kendimi alamıyorum.

Değerli dostum Mustafa Uçurum’u ve edebiyatımızın yüz akı yayınevi olan Hece Yayınlarını bir kez daha tebrik ediyorum…