Kobani olayları ve sonuçları...
PKK
silahları bırakacak, artık karakollarımız basılmayacak, şehirlerde bombalar
patlamayacak, kardeş halklar dünyaya kardeşliğin en güzel numunesini
sergileyecek diye 2013’ün ilk günlerinde açıklanan “Çözüm Süreci” için olmadık
serenatlar icra ediyorduk.
Çünkü;
Türkiye 2013
yılına kadar geçen 30 yılda rahat yüzü görmemişti. 1984’ün 15 Ağustos’unda
terör örgütü PKK’nın saldırıları ile başlayan kanlı süreç 60 bin insanın
hayatını kaybetmesine sebep olmuştu. Başta ABD olmak üzere pek çok NATO ve AB
üyesi ülke tarafından kollanan PKK; çocuk, bebek, yaşlı demeden “Yeter ki kan aksın” diye
saldırılar düzenliyordu.
1984’teki
terör saldırısından sonra çok büyük acılar yaşandı. Bingöl baskını olarak
bilinen ve 33 askerimizin şehid olduğu saldırının detaylarını hâlâ bilmiyoruz.
Bahtiyar Aydın Paşa’nın şehid düşmesi, anne karnında bebeklerin öldürüldüğü PKK
saldırıları, öğretmen ve doktorların, Serap, Buse, Ceylan’ın katledilmesi… çok
acıydı.
Ama, 6-7-8
Ekim 2014 Kobani olayları olarak bilinen ve bütün bölgeye yayılan bir acı var
ki yıllardır dinmedi.
Dedik ya,
PKK yabancı istihbaratların elinde bir oyuncaktı lâkin ne ilk ne tek
oyuncaktı. İstihbarat servisleri
Suriye’deki ayaklanmada maşa olarak kullanmak için kurdukları İŞİD/DEAŞ’ı da
sahaya sürdüler. Bu terör örgütünü kendileri yönettikleri için verdikleri
talimatları DEAŞ kusursuz yerine getiriyordu.
Asıl önemli
bir diğer olayı anlatmadan geçersem, olayların seyri ve sonuçları hakkında
eksik ve dolayısıyla hatalı çıkarımlarda bulunabiliriz:
FETÖ’nün
2013 Aralık ayı itibariyle hükümete ve devlete karşı giriştiği saldırı, Kobani
olaylarında yaşanan büyük acılara da yansıdı. Bu süreçte istihbarat, emniyet ve
TSK içinde görev alan FETÖ’cülerin 6-8 Ekim olaylarındaki rolü, olayların bu
reddeye gelmesindeki en önemli karanlık noktadır.
***
2014 Ağustos
sonu itibariyle ABD DEAŞ’ı Kürtlerin yaşadıkları bölgeye saldırttı. Bununla
hedefledikleri şey, Suriye’de Türkiye’yi rahatsız edecek oluşum ve gelişmelerle
bölgeyi kaosa sürüklemekti.
Doğrusu ABD
bunu başardı da,
ABD, DEAŞ’ı
Kobani’ye saldırttı. Daha doğrusu saldırır gibi yaparak PKK/YPG’nin önünü açtı.
Bu arada PKK medyası ve HDP temsilcileri de ateşe benzin ile gittiler. HDP Eş
Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın ABD’den döner dönmez ayağının tozuyla
bölge insanını, “Erdoğan Kobani düştü
düşecek diye seviniyor, Kobani düşmeyecek” diyerek sokaklara çağırması
kanlı süreci tetikledi. Oysa o sözlerle Cumhurbaşkanı Sayın R. Tayyip Erdoğan, Batılıların DEAŞ ile mücadele konusunda iki
yüzlülük yaptığı için bölgedeki şehirlerin bir bir düştüğünü, böyle giderse
Kobani’nin de düşeceğine dair endişesini dile getirmişti.
Kurban
Bayramı’na denk gelen günlerde Selahattin Demirtaş’ın provokatif çağrısı ile
Güneydoğu ve kimi Doğu il ve ilçelerinde yaşları ağırlıklı olarak 11 ile 19
arası değişen gruplar sokakları kan gölüne çevirdi. Aralarına FETÖ ve yabancı
unsurların da katıldığı sokak olaylarında 53 vatandaşımız hayatını kaybetti.
Diyarbakır’da
16 yaşında daha lise öğrencisi olan Yasin Börü, kestikleri kurban etini
dağıtmak üzere fakir evlere götürüyordu. Bu esnada dindar bir çocuk
olduğunu bilen provokatörler Yasin’i göstererek, “Bunlar İŞİD’çi, bunlar Kobani’de Kürtleri kesen İŞİD’lerdir” naralarıyla
ona saldırıyor, onu öldürüyor, balkondan aşağı atıyor ve yerde kafası taşlarla
eziyorlardı.
Diyarbakır’da
bu vahşet yaşanırken Mardin, Batman, Bingöl ve diğer illerde de sokaklar işgal
altındaydı. Altan Tan dışında 3 gün botunca bir tek HDP’linin, “Yapmayın, ne olur durun” demediği
olaylarda İngilizce, Fransızca konuşan provokatörlerin saldırganları
yönlendirdiğini gözlerimle gördüm.
Aradan 6 yıl
geçti, hâlâ adaletin yerini bulmasını bekleyen onlarca aile var.
Tam olarak
bilmesem de hâlâ bazı cinayetlerin failleri bulunamadı. 7 yıldır herkes 6-7-8
Ekim olaylarının bütün teferruatıyla aydınlatılmasını ve suçluların adalet
önünde hesap vermelerini istiyor.