Klasik Bir Derviş, Ya da Kim Deli?
Kelam ve muhabbetiyle tebessüm ve samimiyetiyle gönüllerde taht kuran bir hocayı tanımıştım. Bu hoca, Diyarbakır’da mukimdi. Bir arkadaş vesilesiyle onu tanımıştım. Halbuki Diyarbakır’a gidip gelmişliğim o kadar çok olmasına rağmen Ulu Camii’de namaz kılmama rağmen onunla ruberu olmamış ve sohbetinden müstefid olmamıştım. Neden orada, Ulu Camii’de ona denk gelmemiştim. Şimdi bir hüzün, bir burukluk taşıyorum içimde.
Bu hocanın adı Ramazan Hocaydı...Hocayı bütün memleket tanımadan bir yıl önce tanımıştım. Fakire Ramazan Hoca’nın sohbet videosunu gönderen arkadaş, şöyle bir not düşmüştü.
“Diyarbakır Ulu Camii’nin Manevi Muhafızı Ramazan Hoca”
Ama Diyarbakır’a onu görmek için de gitmeliydim. Daha önce çocuklarını teröre kaptırmış Diyarbakır annelerinin gözyaşlarını dindirmek, destek olmak, onları yalnız bırakmamak için gitmiştim. Hocanın ismini unutmuştum. Ama konuşması ve sureti hafızamda yer edinmişti. Ne zamanki malum olay vuku buldu. Yani Ramazan Hoca’ya açılan bir dava ve dava sonucu mahkeme onu akıl hastanesinde bir süre yatması yönünde karar vermişti. Haberlere baktım ki evet, videolarını seyrettiğim hoca buydu. Adı Ramazan Hoca imiş. Özelde Diyarbakır halkının, genelde yolu Ulu camiye uğrayanların ve fakir gibi onun sohbetini uzaktan video marifetiyle seyredenlerin sosyal medyada sert direnci olmuştu. Geceyi beyaza, gündüzü karaya döndürdüler onun sevenleri. Ne bir şey kırdılar ne de bir şey döktüler. Sadece bir uyarıda bulundular: “Ramazan Hoca, Allah’ın garip bir kuludur. Eğer garipleri küstürürseniz Allahuteala da size küsebilir.”
Şükür ki araya devlet büyüklerimiz, sivil toplum kuruluşları girdi. Olay tatlıya bağlandı. Ve Ramazan Hoca, akıl hastanesinden taburcu edildi. Hani derler ya dananın kuyruğunun koptuğu yer... İşte kuyruğun koptuğu yer de tam burasıdır. Ramazan Hoca gibi birisinin akıl hastanesine konularak itibari tezyif ve tahfif ediliyor.
Ramazan Hoca, Ulu Camii avlusunda ve mutad zamanlarda gençlerle bir araya gelir, Onlara kul olmayı, peygamber efendimizi rehber edinmeyi, Resul-i Ekrem’in yolunda gitmeyi. Peygamber efendimize gelen yüce kitabı anlayarak okumayı tavsiye eden konuşmalar yapıyor. Bu yaparken Diyarbakır gibi bir yerde terör örgütlerini yerden yere vuruyor. Bu örgütlerin memlekette din, namus, şeref bırakmadığını cesurca söylüyor. Aslında modern kafalar ve korkak bilgeler bu meyanda Ramazan Hoca’da “deli cesareti” vardır, deseler haklı olabilirler.
Ramazan Hoca, daha başka ne yapıyor? Diyarbakır’da gençlerle söyleşilerinden bahsetmiştik. Ayrıca Ulu Camii’ye ziyarete gelen insanlara camiinin tarihini anlatırken din-i mubin-i İslam’ı da tebliğ ediyordu. İlk başlarda turist rehberleri Ramazan Hoca’nın bu anlatımından memnun oluyorlardı. Ramazan Hoca’dan ilk başlarda rehberler rica etmişlerdi. Fakat rehberler modern tarzda da hocadan bazı anlatımları istediler. İşin içine folkloru, efsaneleri, olmayan olayları da hocadan istediler. Ramazan Hoca, rehberlere tamam tamam deyip yine klasik anlatımına devam ediyordu. Çünkü Ramazan Hocanın anlatım meteodu (tebliğ) klasik olduğu için kafaları modern endişelerle dolu çağdaş yorumcular tarafından eleştiriliyordu.
Pekii daha sonra ne oldu? Ramazan Hoca, güya dışarıdan Ulu Camiye gelen turist grupları için tehlike arz etmeye başlamıştı. Aslında Ramazan Hoca, kendini camiye adamış bir mümindi. Camii, onunla canlı bir İslam’ı yani akıcı bir İslam’ı yaşıyordu. Camii avlusunda başı örtülüler gibi başı açık bayanlar da Ramazan Hoca’yı dinliyordu. Belki o da ışıklarla bezenmiş konferans salonlarında konuşma yapmak istiyordu. Ulu Camii’nin ulu hocaları minberde hutbe verirken o da camii avlusunda canlı İslam’ı anlatıyordu. Mesela Hazret-i Resul’den bahsederken “önce emniyet kemerimizi bağlayıp” yola çıkmalıyız, diyor. Daha sonra dinleyenlere “ Siz haberi, fetodan, apodan almayın, Hazret-i resulün getirmiş olduğu Kur’an-ı Kerim’den alın” diyor. Yine “Peygamber efendimiz kıyamet gününde Allahuteala’ya bizim hakkımızda bir rapor sunacak.” Diyor. Edebî bir metinden bahsederken siyak ve sibak konusuna giriyor. Allah, elçisini o beldeden geri çekti diyerek diplomasi bilgisini de zorluyordu. Ataistlerin kafasında tahta eksiktir, diyor. Kömür ile elmasın ham maddesinin karbon olduğunu söylüyor. Tahkiki bilgiye, yani anlayarak okumaya kendini veriyor. Peki geçimi nedir hocanın? Rızkımı helal yoldan kazanıyorum derken tespih satar ve teşpihçilere yardım ederek yapıyordu.
Ramazan Hoca üniversite mezunu olduğunu söylüyor. Böyle bir hoca acaba imam olmak için bir sınava girmiş midir? Diyarbakır’da ulemadan tutun şehrin üdebası ve ümerası hatta siyasası Ramazan Hoca’yı fark etmemişler miydi? Gerçi Ramazan Hoca torpile kayırmacılığa karşı biri. Kendisine uzatılan bir miktar para için “abla ben dilenci değilim, bak karşıda yaşlı bir amca var, gidin parayı ona verin diyor.”
Ramazan Hoca, kitabın dışından değil bilakis tam içinden konuşuyordu. Belki Ahmet Hamdi Tanpınar’ın deyişiyle suyu sızdıran bir testi olmuştu. Fakat testi omuzda taşındığı için sızdırsa da vücuda hoş bir serinlik verir. Ramazan Hoca, İslam’ı anlatırken bir bülbül oluyor. Anlaşılan bülbülü kıskanan bazı kuşlar, bülbülü şikayet etmişler. Ne diyelim şimdi. Allah, Ramazan Hoca’nın karşısına onu incitmeyen, hâyâ sahibi insanlar çıkarsın.