Kızgın demiri soğutmak!..
“DÖNEM kızgın demiri soğutma, musafahalaşma, kucaklaşma, birlik ve beraberliğimizi yeniden perçinleme dönemidir. Gayemiz, milletimizin refahını artırmak, güvenlik ve özgürlük dengesini koruyarak devletimizin bekasına yönelik tehditleri bertaraf ederek Türkiye’yi 2023 hedeflerine ulaştırmaktır.”
Sayın Cumhurbaşkanı, bunları 18 Nisan
2019’da söylemişti.
Sayın Cumhurbaşkanı o gün, “Dönem
kızgın demiri soğutma dönemidir!” demişti.
Bu konuşmadan sadece 3 gün sonra…
21 Nisan 2019’da…
CHP Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu’nun katıldığı cenaze merasiminde büyük olaylar meydana geldi.
PKK Terör Örgütü’nün katlettiği Şehit
Er Yener Kırıkçı’nın, Ankara/Çubuk’taki cenazesinde…
İstanbul’un yerel yönetimi, 25 sene
sonra CHP’ye geçmiş…
O gün, Maltepe’de “kutlama mitingi”
var…
CHP Lideri, Çubuk’taki Şehit
Cenazesi’ne katılıyor.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve
Genel Kurmay Başkanı Yaşar Güler de orada.
Kitle öfkeli.
Öfkeler kışkırtılıyor…
CHP-HDP İttifakı’ndan dolayı büyük
tepki var zaten.
Gerilim had safhada.
Kılıçdaroğlu yuhalanıyor…
“PKK
dışarı!” sloganları atılıyor.
Yumrukların yöneldiği Kılıçdaroğlu bir
evde korumaya alınıyor.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Kızgın Demiri Soğutmak için” Polis
arabasının hoparlöründen kitleye sesleniyor.
Herkesi sükûnete davet ediyor. Ana
Muhalefet Genel Başkanı, zırhlı bir araçla evden çıkarılıyor ve CHP Genel
Merkezi’ne götürülüyor.
***
Sayın Erdoğan’ın “kızgın Demiri
soğutacaklarını” söylediği ve “reform paketleriyle” ortamı rahatlatmayı vaat ettiği
konuşmadan 3 gün sonra…
İstanbul’da, “Maltepe Mitingi”nin olduğu gün,
böyle bir olay meydana geliyor…
O günü hatırlayanlar, olan bitenden
siyasi duruşlarına göre birilerini sorumlu tutacaklardır…
Kılıçdaroğlu, öylesine hassas bir
dönemde, öylesine hassas bir ortama gitmeseydi.
Öbürleri de öyle yapmasaydı,
kışkırtmalara gelmeseydi…
Herkes bir şey söyler…
Bu tartışma bitmez.
Hepiniz şunu görüyor olmalısınız ki, “kızgın demirin soğutulmasını”, birlik
ve beraberliğimizin yeniden perçinlenmesini istemeyen çok etkili, çok derin
güçler var.
Olan biteni sahnenin önündeki kişilere
bakarak yorumlamak, bizi bir yere götürmez.
Sahne arkasında kimler var?
Bunlar, (çoğu zaman yönlendirmelerle)
ortamın gerilmesine, kitlelerin karşı karşıya getirilmesine, “çatışma, tehdit, gerilim” dilinin
sertlik arttırarak devam etmesine yol açıyorlar…
RAHMETLİ
MUHSİN BAŞKAN’A KULAK VERMEYE
HER
ZAMANKİNDEN ÇOK İHTİYACIMIZ VAR!
Bilirsiniz;
12 Eylül Öncesi’nde “sağ ile solun” birbirine girmesi için
her türlü provokasyonu yapan CIA güdümündeki malûm şahıs, şartların
olgunlaşmasını beklediklerini sonradan itiraf etmişti.
O günlerde çatışan, çatıştırılan
gençlerin çoğu kuşkusuz iyi niyetliydi.
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun, “Ülkeyi paylaşamadık ama 2.5 metrekarelik
hücreyi paylaştık!” cümlesi üzerinde ne kadar tefekkür edilse azdır.
Şunları söylüyordu Merhum Başkan, bu cümleyi kullandığı konuşmasında: “…Yaptıklarımızı inanarak yaptık.
İnanmadığımızı yapmadık. Gençler bu kavga ortamında sistemli bir projeye
sürüklendiler. Kendimizi o şartların içinde bulduk. Genç insanlar olarak milli
heyecanımızı ortaya koyduk.(..) O dönem gençliğin sağcısıyla, solcusuyla samimi
olduğunu düşünüyorum…”
Allah Rahmet Eylesin, Muhsin Başkan
acıların olgunlaştırdığı Büyük Dâvâ Adamı.
Gençliğimiz, Rahmetli Başkan’ı yakından
tanısa ve her söylediğinden ders çıkartsa, ne iyi olur.
***
Bugün de…
Görüyorsunuz acayip bir ortam var.
Bugünkü tezgâh 12 Eylül, 28 Şubat
tezgâhlarından da yaman.
“At
izi- it izi” iyice birbirine karışmış,
karıştırılmış durumda.
Sızmalar hiç olmadığı kadar ince,
ustalıklı…
Güzel kavramlarımızın içleri
boşaltılmış, insanımız (geçmişte olmayan)
“sosyal medya”nın da etkisiyle kime güveneceğini iyice şaşırmış vaziyette…
Bugün yanınızda olan kişinin yarın ne
yapacağını tahmin edemiyorsunuz…
Bu da insanları birbirinden
uzaklaştırıyor.
İlişkileri, tamamen “dünyevi menfaat” ilişkilerine
dönüştürüyor.
Ekranlarda bir sürü “robot” tip, menfaat ilişkileri neyi
gerektiriyorsa onu söylüyor…
“Doğruları
söyleme, yapıcı ikazlarda bulunma” gayretindeki
vatan evlâtlarının sesi ise, bu kaka-foni de duyulmaz hale geliyor!
***
Vatandaşlarımızın kahir ekseriyeti,
seslerinin duyulmadığını düşünüyor.
Bezginlik, yılgınlık, kararsızlık…
Gerilim…
***
CHP Genel Başkanı, hâl ve
hareketleriyle gerilimi iyice tırmandırıyor.
“Nefret”
dalgasını, Cumhurbaşkanı üzerinden büyütmeye ve böylece Cumhurbaşkanlığı
Adaylığı yarışında “avantaj” elde
etmeye çalışıyor.
Cumhurbaşkanı’na rakip olabilmesi için
aşması gereken engeller var.
O engelleri aşıp aday olabilirse, hayatının
seçimine girebilecek.
O seçimi kazanabilirse çok geniş
yetkililerle donatılmış Cumhurbaşkanı olabilecek…
Kazanamazsa siyasi hayatı bitecek.
Emekliye ayrılacak.
İnsanlar görevde yükselmek isterler.
Hele hele, çok arzuladıkları makamlara ulaşabilmek için “hayatlarındaki son fırsatı” kullanacaklarını düşünürlerse
motivasyonları iyice artar.
Sizin heyecanınız, arzunuz, daha da
önemlisi “ihtirasınız”, başkaları için “verimli kullanım alanı” olabilir.
Sayın Kılıçdaroğlu’na yönelik saldırıyı
asla ve kat’a tasvip etmediğini açıkça dile getirmiş ve bundan dolayı çok tepki
almış bir vatan evlâdı olarak ifade etmek isterim ki…
Sayın Kılıçdaroğlu’nun yolu, sağlıklı
bir yol değil.
Muhalefetin her türlü sağduyulu, yapıcı
eleştirisine evet…
Muhalefetin denetim görevini yerine
getirmesine sonuna kadar evet…
Amma velâkin, “kaçtı, kaçacak, uçtu uçacak” muhabbetinin kimseye faydası olmaz.
Ülkeye zararı olur.
Bu ülkede yaşamak isteyen herkese
zararı olur!..
Son vakitlerde, CHP Genel Başkanı’nın
bu yaptıklarının son derece tehlikeli olduğunu söyleyen CHP’lilerin sayısında
artış görüyorum. AK Partililer Ak Partilileri, CHP’liler de CHP’lileri ikaz
etmeli!
İkazlardan korkulmamalı!..
“Kızgın Demir” soğutulmazsa, ortam daha
da gerilirse…
Bundan kimler istifade eder?
***
Bugünlerde Rahmetli Muhsin Başkan’a
kulak vermeye her zamankinden çok ihtiyacımız var!