Kız Sen HDP’nin neresindensin?..
Türkiye’nin “Güvenli Bölge” ısrarında ne kadar haklı olduğu ve buralarda Türkiye’yi yok sayarak bir yere varmanın mümkün olmadığı anlaşılmış bulunuyor.
Hedeflenen terör yapılanmalarının mümkün olduğu kadar ileri itilmesiydi, Türkiye 32 kilometrelik hedefine büyük ölçüde ulaştı, Rusya ile de benzeri bir sonuca varılması kuvvetle muhtemel.
Türkiye gibi “belirleyici önemdeki” bir ülkenin terör örgütlerinin komşuluğuna razı olması beklenemez.
Bu yöndeki ısrarın ne Rusya’ya faydası var ne de İran’a.
Öte yandan; “İngiltere/ABD/İsrail üçlüsü neyi isterse o olur!” iddiasının artık geçerliliğini yitirdiği de açıkça ortaya çıkmış durumda.
Bu devirde kimse kral değil, şah değil, padişah değil.
Barış Harekâtı’nın başta İsrail olmak üzere birçok “şer odağı”nın hesaplarını, oyunlarını bozduğu yönünde geniş bir mutabakat oluşmuş bulunuyor.
Cumhuriyet gazetesinin “müzmin karşıt” yazarlarından bazıları da “başarı”ya atıfta bulunuyorlar.
Gazetenin önemli yazarlarından Orhan Bursalı canlı yayında “Barış Plânı Harekâtı İsrail’in hesaplarını bozdu” dediği için “fanatik takımı”ndan hayli tepki aldıysa da sözlerinin arkasında durdu.
Aklın yolu bir zira.
Barış Pınarı Harekâtı’nın şu aşamasına kadar şahit olduklarımız, kimin HDP’nin neresinde olduğunu göstermesi bakımından da faydalı oldu...
HDP ile seçim ortaklıkları yapan partilerden birinin vekili, Türkiye’ye ve Türkiye’nin Silahlı Kuvvetleri’ne “Kürtleri Katlediliyorlar!” iftirasını attı malûmunuz.
Bu aslında düpedüz “etnik temizlik” iftirası ki…
Tarihi boyunca insanlığa barış, adalet ve merhameti götüren…
“Yönetimini aldığı” topraklara da genellikle halkların arzusuyla giden bir millete atıyor bu iftirayı…
Bu zihniyetin, Türkiye’yi hedef alan “Ermeni soykırımcılığı” yalanına destek verdiğini de görmüştük defalarca…
Barış Pınarı Harekâtı, bu zihniyetin “genç nesiller” tarafından da iyice görünmesini sağlamıştır herhalde.
Bu arada…
“Efendim, bir vekil koca bir camiayı bağlar mı?” diyenler olabilirse de…
Bizim “Peki o vekile karşı o koca camiayı yönetenler ne yaptı?” şeklindeki karşı çıkışımıza toslar bu soru.
En küçük bir itirazda bulunan vekillerini “disipline” verenler, bir başka vekilleri, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir “etnik unsuru” hedef almak suretiyle “soykırımcılık” yaptığı iftirasını attığında niçin “eylemsiz” kalırlar?..
Barış Pınarı Harekâtı boyunca ortaya konulan tavırlar, “HDP legal bir oluşum, dolayısıyla pekâlâ işbirliği yapılabilir.” yollu “ilginç” söylemi de büsbütün anlamsızlaştırıyor.
Kimi HDP’lilerin Meclis’te sergiledikleri tavırları, ettikleri lâfları biliyorsunuz.
Yenilir yutulur gibi olmayan bu tavır ve söylemlere “tezkereye destek vermiş” olan bütün partilerin aynı şiddetle tepki göstermesi gerekmez miydi?..
Bazıları niçin küplere bindi de, bazıları aşağı yukarı “bana ne” tavrına girdi?
Tefekkür gerek.
Efendim…
Bazı sanatçılar vardı, Kaz Dağları’ndan “Susamam” diye haykıran!..
Onların da derin bir sessizliğe gömüldüklerini gördük.
Ve dahi meşhur il başkanı hanımefendi;
Onu da pek sessiz gördük süreç boyunca…
Halbuki konuşmayı çok severdi, , yerinde duramazdı, enginlere sığmaz taşardı.
Ne oldu?
“Aşağısı sakal, yukarısı bıyık” durumları mı mevzu?
Ha bu arada;
Yavuz Ağıralioğlu gibi muhalif isimlerden bazılarını es geçersek haksızlık etmiş oluruz.
Kimi muhalif isimlerden “milli mesele” vurguları geldi bol bol, “iyi”nin hakkını vermek gerek.
Efendim.
Yazıyı bağlıyorum:
Şimdi…
Herkesin, “HDP”ye karşı pozisyonunu yeniden gözden geçirmesi” gerekiyor.
Öyle “Legal bir parti sonuçta, ne olacak ki?” demekle olmuyor.
DEAŞ’ı destekleyen bir parti kurulsa…
Bu partinin “legalliği” üzerinden “işbirliği”ne meşruiyet kılıfı geçirmek mümkün olabilir mi?..
Fikirlerimiz farklı farklı olacaktır elbette, siyasi iktidarı sonuna kadar eleştirmek bir “hak” olduğu kadar bir “görev”dir de…
Lâkin…
Mesele, insan hayatı, memleket güvenliği olduğunda “fikir ayrılıklarından” bahsedilemez.
Teröre şu veya bu kıvamda destek verenlerle araya “mesafe” koymak milli vazifedir.
Daha da önemlisi insanlık vazifesidir.
Bu vazifeyi kimin ne kadar yerine getirdiğini yakından izlemekte fayda var.