Kıymetli Okuyucularım Diyor ki…
Cumhurbaşkanı Erdoğan Ak Parti İl Başkanları Toplantısı’nda bir kez daha “kibir” meselesine dikkat çekince…
Ak
Partili Mehmet Metiner, “Hâlâ kibir
konuşuyorsak yandığımızın resmidir…” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Yeni
Şafak’ta yayımlanan makalenin başlığı, Sayın Metiner’in bir seyahat molasında
yazdıklarının “tamamına yakınını” anlatıyor aslında.
“Tamamına yakınını”
dedik zira, başlıktaki ifadeyi epeyce “aşan”
ve aslında “açan” şu bölüm var:
“Merak ediyorum, bu kibir abidelerini
kim koruyor, kim kolluyor? Nasıl oluyor da,
verdikleri onca zarara rağmen yerlerini koruyabiliyorlar? Veya öyle
oldukları bilindikleri halde makamlarla taltif edilebiliyorlar?”
*
Bu
türden sorular sık sık bana da geliyor…
Sayın
Metiner’in satırlarından dökülenler, tabandan gelen mesajların özeti.
“Ömerler”
meselesi…
Birçok
okuyucumuz, Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Bize Ömerler Lâzım!” diyerek işaret
ettiği karakter yapısı ile sahadaki durum arasındaki farkları haliyle
sorguluyor.
Sorgulayanların
kahir ekseriyetini de, Ak Parti’ye defalarca oy vermiş vatandaşlar oluşturuyor.
Bakınız,
“Erdoğan gitsin de memleketin başına ne gelirse gelsin!” diyenlerden
bahsetmiyorum.
“Başka dünyaların insanlarından” da
bahsetmiyorum.
Sayın
Cumhurbaşkanı’na defalarca oy vermiş olanların duygu ve düşüncelerini
yansıtmaya çalışıyorum.
Mesaj
yağdıranların Sayın Cumhurbaşkanı’na defalarca oy verdiklerini nereden mi
biliyorum?
Cevabı
basit:
Kıymetli
okuyucularımdan bir çoğunu yakından tanıyorum da oradan biliyorum.
Uzun
yılların birikimi bu,
“İletişim hatlarını her kesimden vatandaşa
açık tutan bir yazar olmanın avantajı” diyelim.
Nereden
geldiğini unutmayacaksın, seni kimlerin taşıdığını unutmayacaksın, vefasız
olmayacaksın, hava atmayacaksın…
Gizli
gündemin olmayacak.
Yalakalık
yapmayacaksın…
Yanılıp
da yapsan bile tövbe edeceksin!..
Kalpler
anlaşınca, iletişim hatları da açılıyor haliyle…
Aramızda
gönül bağı olan nice okuyucumdan makale kıvamında birçok mesaj alırım. Beklentilerini, eleştirilerini ifade eden ve “yukarıya” aktarmamızı isteyen kıymetli
okuyucularımdan.
Bizi
arayıp evlâtlarıyla, torunlarıyla görüşmemizi, onlarla sohbet etmemizi talep
eden okuyucularımız bile vardır.
Çocuklarını,
torunlarını bize emanet eden okuyucularımız.
Çok
başka bir bağdır bu.
Öyle
bir hal ki…
Sosyal
medyadan “köyde olduğumuzu” öğrenen okuyucumuz, çoluk çocuğunu alarak
Kastamonu’ya geliyor.
Köyde
bizi buluyor, misafirimiz oluyor.
Bir
başkası, “Serdar Ağabey, üçtür arıyorum
cebini açmıyorsun, yoksa seni de mi kibir bastı!” diyerek sitem ediyor.
Gecenin
bir yarısında, “Şimdi arayabilir miyim,
çok hüzünlendim!” mesajını görüyorum.
Bir
okuyucum, sosyal medyadan “Serdar
Abi’nin ne dertleri var da, anlatmaz!” diye yazınca, telefon yağmuru
başlıyor.
“Ciddi bir hastalığımın
olmadığını” izah etmek, hayli vaktimi alıyor.
Eksik
olmasın okuyucum, beni hiç yalnız bırakmıyor.
Birçok
okuyucum beni yakından tanıyor yani, ben de birçok okuyucumu.
Bunca
yıldır devam eden bu yakınlığa itimatla şunu rahatlıkla ifade edebilirim ki,
okuyucularımın büyük bir bölümü, siyasi iktidarı ikaz ederken, kesinlikle “yapıcı” olmaya çalışıyor.
Kırıp
dökmeden, birilerine malzeme vermeden bir şeyleri anlatmaya gayret ediyor.
“Erdoğan gitsin de ülkenin başına
ne gelirse gelsin!” zihniyetindekilerle işim olmaz.
Her
yapılanın goygoyculuğuna soyunanlara da tepkili olduğumu bilirsiniz.
Çıkarcılık hamurumda yok,
şükür.
Dalkavuk düşmandan çok daha
tehlikelidir ve her dalkavuk fırsatını bulduğunda karşına geçecektir!..
Kadim
okuyucularımız, doğruya doğru yanlışa
yanlış demenin gayreti içindedir.
Bu
güzel insanlarla gönül, göz ve kulak temasını kesmemekte fayda vardır!
Sayın
Cumhurbaşkanı’nın dikkat çektiği “kibirli
haller”, evet, büyük tepki çekmektedir.
Küçücük
yerleşim birimlerindeki bazı yöneticilerin bile birer “kibir âbidesi” haline geldikleri, sokaktaki vatandaşla irtibatı
kestikleri, “ulaşılması güç adam” (ya
da kadın) havalarına girdikleri yönündeki şikâyetler gittikçe artmaktadır.
Vatandaşlarımızın
büyük bir bölümü, hayat pahallılığından dolayı zorluk çekmektedir.
Gerçekten
zorluk çeken bu vatandaşlarımız, ülkenin çok zor bir dönemden geçtiğinin, “plandemi”nin birçok ülke gibi
Türkiye’yi de etkilediğinin farkındadır.
Bundan
dolayı da, şikâyetlerini, tepkilerini dile getirirken ölçülü olmaya özen
göstermektedir.
Bununla
birlikte, “nimet-külfet”
paylaşımındaki dengesizlikler ve bazı televizyon kanallarındaki “akıllarıyla dalga geçen” yayınlar da canını
sıkmaktadır.
Bazı sahneler, bazı görüntüler de sokaktaki
vatandaşı çileden çıkartmaktadır.
Mesela…
Bazı
belediyelerin, bu zorlu süreçlerde konser üstüne konser düzenlemeleri ve bu “marifetlerini”de sosyal medya
hesaplarından sergilemeleri, kimi radikal/yıkıcı/bölücü
muhalefet belediyeleriyle “adeta” israf ve gösteriş yarışına girmeleri çok
tepki çekmektedir.
Lüks
mekân, lüks kıyafet, “nazik ziyaret”
paylaşımları birçok vatandaşımızı üzmektedir..
“Sonradan görmeliğin”
tezahürü olan tablolar, Ak Parti’ye seçimler boyunca oy veren birçok
vatandaşımızı kızdırmaktadır.
Bu
durum da, bizlere gelen mesajlara yansımaktadır.
“Siyasi
iktidarın doğrularına destek vermemizi talep eden” vatandaşlarımız, “Gerektiğinde ikaz etmekten, karşı
çıkmaktan” da çekinmememizi ısrarla istemektedir.
Bir
de…
Eğitim,
kültür işlerinin bir türlü yoluna girmemesine ve dahi televizyonlardaki “gayri
ahlâki yayınlara”, “telkinlere” çok kızmaktadır.
Bu
işlerin bir an evvel hal yoluna konulmasını ısrarla talep etmektedir.
Unutursak
çok büyük eksiklik olur;
“Süresiz
nafaka, çocuk haczi, 6284 Sayılı Kanun” başlıkları altında gündeme gelen
konularda da, bir türlü ilerleme sağlanamamasına ya da sağlanmamasına tepki
göstermektedir.
Vatandaşımız
çok şeyin farkındadır…
Bunu
da, “İşinizin ne kadar zor olduğunu
biliyoruz… Yukarı tükürseniz bıyık, aşağı tükürseniz sakal!” yollu
cümlelerle ortaya koymaktadır.
Bir
yanda memleket düşmanları var, diğer yanda ise dalkavukluğu “kariyer
plânlaması”nın ana malzemesi haline getirenler.
Arada
“sağduyulu eleştiriler” yönelten sesler
oluyor, onların mesajlarına yer veriyoruz.
O
bile bazılarına fazla geliyor.
Geçtiğimiz
günlerde, siyasi iktidara açık destek veren
Gazeteci- Yazar Melih Alnıtok,
sosyal medya hesabında şunları yazmıştı: “Daha
durun; Aşı dayatmasını eleştiren meslektaşlarını ‘Hökümeti devirmeye
çalışıyorlar!’ diye jurnalleyen asalaklar… Sağlık Bakanlığı’nın soruşturma
başlattığı ‘yanlışlıklı aşı’ skandalını bile savunan yalakalar… Ve trol
ordularıyla gazetecilik yapanlar da var sırada!”
Tekrar
tekrar okudum mesajı.
Siz
de öyle yaparsınız mutlaka.
*
Gelelim
baştaki meseleye…
Bu
yazının girişinde “çarpıcı” makalesine işaret ettiğimiz
Sayın
Mehmet Metiner’in çıkışlarını “gemiyi terk etme hazırlığı” olarak
görenler varsa da, ben öyle olduğunu düşünmüyorum.
Yazdıklarını
ve söyledikleri, Ak Parti tabanından
gelen tepkilerin yansıması olmalı.
Ak
Parti seçmeni, politika arenasında olmayan bendenizden bile “seslerini yukarıya
duyurmamı” bu kadar ısrarla talep ediyorsa…
Sayın
Metiner gibi tam 3 dönem AK Parti Milletvekilliği yapmış olan ve halen bu
partinin bir mensubu olarak faaliyet gösteren bir siyasetçiden neler neler
bekliyordur?
Kendisine
“Boş ver, kulağının üzerine yat!”
demek haksızlık olmaz mı?..
Öyle
bir devirdeyiz ki, “herkes her şeyi
biliyor.”
Kulağının
üstüne yatan kendini kandırır!
Yatıran da yatırdığını!