Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
28 Nisan 2024

Kıymetli MİLAT okuyucuları ile sohbet!

Rahmetli Hasan Karakaya Ağabey, her gün iki saatini AKİT okuyucuları ile sohbete, onları dinlemeye ayırırdı.

O vakitler okuyucularımızla çok yakındık.

Mukaddesat düşmanları hep birlikte bizi hedef aldığında, birçok okuyucumuz tam destek verirdi.

Maddi imkânları çok çok kısıtlı olan bu insanlardan bazıları, beş yüz kilometre, bin kilometre öteden kalkar gelir, bizleri ziyaret eder, moral verirlerdi.

Biz de, onların sesi olmaya, mağduriyete uğratıldıklarında kalemimizle, kelâmımızla destek vermeye gayret ederdik.

Sonra sonra…

Zaman içinde bu bağ oldukça zayıfladı.

Bırakın okuyucu-yazar ilişkisini, artık en yakın aile bireyleri bile mümkün olduğunca uzak duruyor birbirlerinden.

Amca baba yarısı, hala-teyze ana yarısı derdik…

Şimdilerde, bu bağlar da zayıfladı maalesef.

Bu böyle diye tamamen kopacak değiliz elbette.

Bendeniz, geleneği kendimce sürdürmeye çalışıyorum.

Twitter-X hesabımın “direkt mesaj” (DM) bölümü oldukça işime yarıyor.

Oradan yazanlara, mümkün olduğunca cevap veriyor, kamuoyuna aktarılmasında fayda gördüklerimi “isim vermeden” açık alana taşıyorum.

Kimileriyle uzun uzun telefon görüşmeleri yapıyorum.

Eskiden “Okuyucu Mektupları” vardı, “Sizden Gelenler” vardı.

Mektup işi de bitti malûm.

Biz yine de, mesajlara “mektup” tarifesi uygulayalım, bugünkü yazımızda, sizden gelenlerden bir bölümüne, yer verelim.

Bize yöneltilen sorulardan bazılarına da bu vesileyle karşılık vermiş oluruz.

Uzun yıllar öncesinden kalan okuyucularımızın büyük bölümü emekli maaşı aldıkları için, büyük bölümü de “taban maaştan” ya da oraya yakın bir yerlerden emekli olduğu için en fazla onlardan mesaj geliyor.

Ortak mesajlarını şöyle özetleyebilirim.

“Büyük bir bölümümüz yerel seçimde sandığa gitmedik. Bunun en önemli sebebi, maaşlarımızın düşük olması değildi. Kesimler arasında gelir adaletine riayet edilmemesi, birine ver, birine verme durumunun olmasıydı. Geçen seçimde bir ‘masa’ vardı, bir de Cumhur İttifakı. Onun da adayı Sayın Erdoğan. Ülke yönetimini o saçma sapan, zararlı ‘masa’ya bırakmamak için, Sayın Erdoğan’a oy verdik. Bu seçim ise farklıydı. Yerel seçimde mesaj vermemiz gerekiyordu çünkü elimizde başka bir imkân yoktu. Hem sesimizin duyulması, hem de destek verdiğimiz Lider’in Partisi’nin biraz olsun toparlanması için böyle bir uyarıya ihtiyaç vardı. Sadece emekli maaşlarına meselesi değil; fırsatçılarla bir türlü başa çıkılamaması, süresiz nafaka ve başıboş köpekler meselesi gibi ağır sıkıntıların giderilmesi için defalarca söz verilmiş olmasına rağmen adım atılmaması tepkilere yol açtı. Biz de tepkimizi böyle ortaya koyduk. Bizce yararlı oldu bu ikaz. Nitekim, Sayın Erdoğan seçmenin mesajını aldıklarını ve ona göre hareket edeceklerini söyledi. Oy kullanmaya gitmeyenlerin mesajını da aldıklarını belirtti. Lakin bazıları, bizi suçluyor hâlâ. Yok, biz patates soğan için memleketi satmışız, yok menfaatçiymişiz filan! CHP’liler bize makarnacı, kömürcü, göbeğini kaşıyan adam, bidon kafalı diyerek hakaret ettiler uzun yıllar boyunca. Hakaret ettikleri için de, hep seçim kaybettiler. Bizler, bu seçimde, CHP’ye oy veremezdik. İkaz etmeden de olmazdı. Gerekeni yaptık. Bu tavrımız Sayın Erdooğan tarafından anlayışla karşılanıyor ama Sayın Erdoğan’a destek verir görünümdeki birileri sürekli olarak hakaret ederek, adeta bizi uzaklaştırmak istiyor.”

Bunları yazıyorlar özetle.

Bizden de, seslerini duyurmamızı istiyorlar.

Duyurduk, buradan da.

X

Bir grup okuyucum, “bazı” televizyon dizilerine dikkat çekiyor:

Şöyle toparlayalım onu da:

“Dindar aile var, bir de laik aile. Bir taraf, yanı Dindar olan taraf çok kötü! Allah-Peygamber der ama her türlü pisliği yapar imajı. Öbür taraf ise, namaz kılmaz, oruç tutmaz ama, her türlü güzellik onlardadır! Böyle bir hava veriliyor. Dindar yobaz, laik aydın şahsiyet. Ya da, dindar aileden olduğu belli edilen bir çocuk, sırf başı örtülü değil diye, bir kadına arkadan taş atıyor. Bunlar bizim geleneğimizde olmayan işler. Biz kimsenin kılık kıyafetine karışmayız. Bizim kılık kıyafetimize de karışılmasın isteriz. Kesimler arasında 28 Şubat’tan kalma laiklik-antilaiklik meseleleri üzerinden gerilim meydana getirmeye, dindarları iyice gözden düşürmeye mi çalışıyor birileri? Bu türden dizilere karşı yetkililerin gereğini yapmaları gerekmez mi? Bazı sabah programlarında her türlü rezalet sergileniyor, yetkililerimiz ne yapıyor, uyuyor mu?”

Evet, bu televizyonlar konusuna da el atılması gerekiyor ama…

Yapılamıyor, yapılmıyor, nedense.

X

Bazı okuyucularım ısrarla, “Gazze gündemi” çerçevesinde Sayın Davutoğlu, Sayın Erbakan ve Sayın Karamollaoğlu ‘nun “malûm iddiaları” konusunda ne düşündüğümü soruyor.

Bu konularda bazı televizyon programlarında “kırmadan dökmeden” görüşümü dile getirdim.

Benim tarzım bu, bir vakitler çok kırdım döktüm.

Herhalde yaş ilerlediği için daha mutedil oldum.

Onu bunu tahkir ve tezyifin, her bakımdan zararlı olduğunu da çok iyi biliyorum.

Ben, Sayın Erdoğan’ın “Siyonist soykırımı” dünyanın gündemine yerleştirmek suretiyle çok önemli bir iş yaptığını düşünüyorum.

Yine, İletişim Başkanlığı-Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nin ve Anadolu Ajansı’nın İsrail’in alnına “Soykırımcı” damgasının vurulmasında çok önemli işlevler gördüklerini biliyoruz.

İsrail’in öncelikli hedefleri arasında İletişim Başkanı Fahrettin Altun ile Anadolu Ajansı da yer alıyor malûm.

Hedef gözeterek saldırıyorlar.

Siyonistler ve uzantıları, ,Erbakanlardan da, Erdoğanlardan da nefret ederler!..

Ve birbirlerine girsin isterler!

Bu böyle biline!

Hatta…

Şimdi aklıma geldi:

Merhum Bülent Ecevit, bir keresinde “İsrail adeta soykırım yapıyor!” dediği için cezalandırılmıştı

Sayın Erdoğan’ın bazı konularda eleştirilmesi elbette normaldir ancak, yapılan bazı açıklamaların, ortaya atılan bazı ithamların son derece isabetsiz olduğunu düşünüyorum.

Elimden gelse, hepsini bir araya getirir, “Karşılıklı olarak konuşun” derdim!

Böyle bir imkânım yok maalesef.

Buradan, “Aman dikkat!” diye ikazda bulunsam…

Herkesi de bin düşünüp bin söylemeye davet etsem, işe yarar mı bilmem!

Aralarında “hukuk”un bulunduğu insanların bir araya gelip, birbirlerini dinlemelerinde fayda yok mu?

Özgür Özel ile bir araya gelebiliyor hepsi; hem iktidar hem de diğer muhalefet liderleri…

Özgür Özel ile bir araya gelinebiliyorken, aralarında “hukuk” bulunanlar niçin konuşamasınlar!

Hem politika dünyası bu, neyin ne getireceği belli olmaz.

Birbirlerine en ağır hakaretlerle yüklenenlerin, şartlar öyle gerektirdiğinde birlikte hareket ettiklerinin de nice örneği var…

Öyle değil mi?

Bu görüşlerimi bazen sosyal medyadan da dile getirmeye çalışıyorum ama orası çok kirlenmiş bir ortam.

Öyle hakaretler birikiyor ki alta, “İyi mi yaptım, kötü mü yaptım?” diye düşünüyor ve bazen, kötülüğün yayılmasına katkı vermemiş olmak için “vazgeçmek” durumunda kalıyorum.

X

Geçelim;

Bazı okuyucularım, “Ak Parti-CHP yakınlaşması” hakkında neler düşündüğümü soruyorlar.

Yakınlaşma diye bir şey yok.

İki büyük partinin önde gelenleri, ülkenin bazı meselelerini konuşacak.

Bu iş nereye varır?

Ak Parti ve CHP’nin ontolojileri, görüşmelerin bir yerde tıkanabileceğini düşündürüyor.

AK Parti ile CHP’nin bazı konularda birlikte hareket etmelerinin, her iki partinin tabanındaki hassasiyetler dikkate alındığında aşındırıcı etkileri de olabilir.

Çoğu Ak Partili, bin tane oyu olsa da Özgür Özel’e birini bile vermez.

Bunun tersi CHP’liler için de geçerli.

Ak Parti’nin MHP’den uzaklaşıp CHP’ye yaklaşacağı yönündeki değerlendirmeler için de çok erken.

Cumhur İttifakı’nın dağılmasını isteyenler olacaktır elbet.

Ben, itidal tavsiye ediyorum, naçizane!

AK Parti-CHP görüşmelerinin en önemli konusu olarak “50 artı 1” modelinin değişmesi öne sürülüyor.

Bu doğru, 50 artı 1 çok sıkıntılı bir model.

İttifak işleri de, siyasetin seviyesini iyice aşağıya çekiyor.

X

Bir okuyucum…

Ne güzel yazmış:

“Kan ve göz yaşına terk edilmiş coğrafyalar ‘Türk beklenendir’ diyerek hasretle Türkiye’yi beklerken…

İçeriden birileri ısrarla Türk Milletinin Türkiye’den umudunu kesmesi için çabalıyor adeta.

Türkiye’yi önceleyen siyaseti bulmalıyız.

Türkiye giderse her şey gider!”

x

Bugün Pazar.

Sizi fazla yormak istemem.

Dua ederim hepinize, dua edin lütfen bana, bize…

Rabbim yine, şifa olarak ağır hastalıklar veriyor.

Dua ediniz lütfen ailemize.

Hayırlı işler.