Kıyamet yarın kopuyor
Maya takvimine göre kıyamet yarın kopuyor. İnsanlar şöyle işi ciddiye almıyormuş gibi görünüyorlar; ama içten içe "acaba kopar mı?" diye de düşünmeden edemiyorlar. Ben müslüman bir zihnin bu maya hesabını falan ciddiye alacağını düşünmüyordum ama gelen sorular, bunun tam tersini bize söylüyor. Gerçi söze "ya tabii bu maya takvimi" gibi sözlerle başlıyorlar fakat ciddiye aldıkları belli. Hatta bu hesabın ciddiye alınabileceğini şu tür argümanlarla açıklıyorlar; "Mayalar hesapları kuvvetli, astronomi ile de ciddi uğraşan insanlar. Bu hesaplara dayanarak bazı felaketlerin olacağını da düşünemez miyiz?" Böyle bir yorum da, falcıların herkese söyledikleri genel laflara benziyor; "üç vakte dek başına bir şey gelecek." Bu tür sözleri her zaman doğrulamak ve her zaman yanlışlamak mümkün.
Bu kıyamet senaryoları aklıma iki Nasreddin Hoca fıkrası düşürdü. Hoca'nın bir kuzusu varmış, ona çok iyi bakarmış. Birgün kuzuda gözü olan arkadaşları gelip Hoca yarın kıyamet kopacakmış, gel bu kuzuyu keselim yiyelim derler. Hoca inanmaz, biri daha gelip böyle söyler. Hoca buna inanıp kuzuyu keser, ondan arkasına alıp bir piknik yerine giderler. Hoca orada ateş yakıp kuzuyu kızartmaya başlar. Bu sırada arkadaşları göle girmek için elbiselerini çıkarıp Hoca'ya bırakırlar ve gölde yüzmeye başlarlar. Hoca bu çamaşırların hepsini ateşte yakar. Gölden çıkacakken Hocadan elbiselerini isterler fakat Hoca onları elbiseleri yaktığını söyler. Arkadaşları bunun sebebini sorunca; -yarın kıyamet kopacak, elbiseyi ne yapacaksınız?" cevabını yapıştırır.
Diğer fıkra da şöyle: Hoca'ya sormuşlar kıyamet ne zaman kopacak diye? Hoca da, bak evlat, karım ölürse küçük kıyamet, ben ölürsem büyük kıyamet kopacak diye cevap vermiş. Nasreddin Hoca'nın en sevdiğim tarafı, boyundan büyük, lüzümsuz yerlere enerji sarfedenlere hayatın içinde önemli gerçekleri hatırlatmasıdır. Bir anlamda "önce siz kendinizi bir kurtarın" diyebilmesidir.
Bazı akl-ı evveller bu işi bir kazanca dönüştürmenin manivelası haline getiriyorlar bile. İzmir'in Şirince beldesi bunlardan en fazla nasiplenenler arasında. Yolunacak kazlar da sıraya girmişler. Falcılık, gelecek okuması, büyücülük türünden şeyler de taleplere göre farklı biçimde şekilleniyor. Sanki kıyamet kopunca Şirince beldesi kurtulacak. Nuh'un gemisi mi bu? Dikkat edin bu arada, "kuzu yemek isterken elbiselerinizden olmayın." Öyle ya, Kıyamet yarın kopacaksa, zaten mala mülke ne ihtiyacınız var, bağışlayın gitsin. Bu arada bir söz de gerçek oluyor; "üç günlük dünya için değmez" diye. Ama, telaşa bakılırsa, insanlar dünyayı pek üç günlük olarak algılamamışlar. Bir de 21 Aralık tarihinin Cuma'ya denk gelmesi, meseleye ayrı bir "islami sos" veriyor. Cuma günü ve kıyamet böyle üst üste denk geldiğine göre herhalde bu hesap doğrudur diye?
Bu kıyamet meselesi insanların ahiret üzerine ciddi ciddi düşünmelerini sağladı mı bilmiyorum. Ama telaş edenlerin, ahiret üzerinde düşünmedikleri gibi bir kanaat uyandı bende. En fazla da, dünyada sallapati yaşayanlar, 21 Aralık'ta kıyamet kopacak diye kıyameti koparıyorlar. İşte bu vakıadan yola çıkarak, aslında çok geniş bir güruhu oluşturan bir müslüman zihnin nasıl arızalarla malul olduğunu daha iyi tartışabiliriz.
Birincisi, Kıyamet ne zaman kopacaksa kopacak? Bir müslümanın yapması gereken şey, öte dünyaya sürekli hazırlıklı olmasıdır. Kıyamete hazırlık, "öyle yarın misafirliğe gideceğiz hazırlanalım" türünden bir şey değildir. Onu insan, ömür sermayesi gibi uzun bir zaman dilimi içerisinde biriktirir. İkincisi ve en önemlisi de, aynı anda iki Allah'a inanılmaz. İsmet Özel'in "nasıl günah işlemeden küfr içinde kalabiliriz?" sorusu buraya tam oturuyor.
Neyse, yine de siz öte dünyaya hazırlıklı olun.