Kıyamet Kopuyor!
Dışarıda diyordu camdan sokağı seyreden yaşlı teyze. Bir taraftan ellerini dizlerine çarpıyor diğer taraftan da acı ve hüzün dolu bakışlarla salonda yatağa uzanmış felçli arkadaşına dönüp bakıyordu.
-Bu insanlar nereye gidiyor böyle.
Kıyamet meydanı bu kadar yakın mı buraya diye mırıldandı.
Sonra tekrar konuşmaya başladı.
-Ama dışarıda kıyamet kopuyorsa
biz neden buradayız tek başımıza. Kimse açmıyor kapımızı. Yoksa enkazın altında mıyız!
Ama hayır bak camdan dışarıya bakıyorum. Kırılmış veya dökülmüş bir yıkık ev değil
ki burası. Ne viranedir ne harabe.
-Immm. Immmm. Gel buraya Kıymetlim gel buraya.
Yardım et de biraz doğrulayım şu yatakta. Yata yata delinecek bir tarafım.
-Geldim ahretliğim geldim. Dur şu
kolundan tutayım. İşte yastığı koydum arkana. Artık rahat bakabilirsin etrafa.
-Yine mi camdan dışarıya bakıyorsun
Kıymetlim.
-Ne yapayım bey ne yapayım. Bir
bakmak kaldı elimizde. Umarım canımız alınmadan o alınmaz elimizden.
-İnşallah dediğin gibi olur.
Kıymet biraz önce seni seyrediyordum. Hem
korkuyor hem de telaşla etrafı süzüyordun. Hayırdır. Bilmediğim bir şey mi
oluyor dışarıda.
-Nasıl anlatsam bey. Sanki kıyamet
kopmuş gibi. Bütün
sokaklar bir telaş içinde ve herkes bir tarafa koşuşturup duruyor.
-Kıyamet mi! Şu can kalmamış ayağımın
altını gıdıgla da güleyim
biraz bari!
-Şakaya sarma herif. Ben gayet ciddi
konuşuyorum sen ise istihza ediyorsun.
-Hayır hayır ben de senin gibi düşünüyorum dışarıda kıyametin
koptuğunu. Lakin bir farkla. Dışarıda enkaz-ı beşerin kıyameti kopuyor yoksa
devri alemin değil.
-O ne demek şimdi! Yine bilmiş
bilmiş konuşuyorsun.
-Kaç gün hatta ay hatta yıldır bu
kapımızı çalan olmadı.
-Evet bayağı oldu.
-Hem de en yakınlarımızdan uzağımızda
olanlara kadar kimler bizleri arayıp sormaya başladı!
-Çok az kişi.
-Peki bizim gibi beli bükülmüş
ihtiyarlar olmazsa ve duamız da onlara muin değilse belalar sel gibi başlarına
gelmez mi sokaktakilerin.
-Allah korusun!
-Ama peygamber Allah’ın emriyle böyle buyurmuş.
-Sallalahu aleyhi vessellem. Canım
kurban onun yoluna.
-Hanım bizim kıyametimiz bu koca
evde yalnız kalmamızla koptu. Sokağın kıyameti ise kalabalıklar içinde yalnız kalmakla.
-Ne bileyim ben. Bir anda camdan dışarıyı
öyle görünce kıyamet
kopmuş sandım.
-Sen görmek istediğini sanmayasın
hanım?
-O ne demek şimdi?
-Bunca zamanın yalnızlığı seni
sokağa bir bedduaya sevk etmemiştir inşallah.
-Allah korusun Bey. O nasıl söz. Şeytanın şerridir o lisanına
söylenenler. Bizim bu yaşta tek işimiz gelseler de gelmeseler de yine de dua
dua dua.
-Ne bileyim! Şeytan hiç boş durmuyor da.
-Yoksa Bey sen kendi aynandan mı
bana bakıyorsun.
-Belki.
-Belli çok bunalmışsın.
-Ama ben de insanım. Bunca emek
boşuna mı. Bunca değer boşuna mı. Bunca ömür boş yere mi tükendi. Hiç kimse kapımızı
çalmayacak mı!
-Şükret Bey şükret. Daha fena günler de gelebilir.
-Bundan fena günler de mi var
diyorsun!
-Sokağın hali camlarımıza öyle yansıyor. Ben ne yapayım.
-Yoruldum Hanım. Uzanayım biraz
istersen.
-Dur o zaman. Yönünü değiştireyim.
Hem şu hazırladıklarımdan biraz tadalım beraber.
Bak yine duygusallaştın. Dayanamam
şu yanaklarını ıslatan göz yaşlarına. Hem sen daima demez misin kimsesizlerin Kimsesi yeter
bize.
-Doğru diyorsun. Bazen unutuyorum
onu. Yaşlılık. Allah seni de başımdan eksik ederse ben ne yaparım.
-Bey karışma sen Allah’ın işine. Sırası
gelen gider. Biz şükredelim
yine de halimize.
-Ellerin çok üşümüş Kıymet Hanım. Yoksa soğuk
suda mı kaldı. Ya da camdan çok mu baktın dışarıya.
-Hay Allah ne ara duydun sen bu dışarı
bahsini. Artık söylenip
durursun.
Yok yok camdan değil candandır artık
bu soğumalar. Yaşımız kemale eriyor. Delikanlı olacak değiliz ya. Her şey
yavaşlıyor bizim için.
Sen şimdi uyumana bak biraz.
Hamdi efendinin kulakları az
duyuyor ama gözleri
iyi görüyordu. Yılların eskitemediği eşinin gözlerinin içine bakarak tekrar
daldı iki baş koydukları tek yastığa.
Kıymet Hanım da tekrar yanaştı
cama ve bakmaya devam etti sokakta kopan kıyametin hazin dalgalarına.
Bir ümit yine beklediler sabahı ve
akşamı kapıları çalınsın.
Kapıları çalındığında ikisi de tabutlar arasında ve
omuzlar üzerinde son yolculuklarına uğurlanıyorlardı.
Kabul olmuştu duaları. Gitmişlerdi
bir bir ardı sıra bu dünyadan.
Dışarıda kopan kıyamet ise beşeri
uyandıramıyordu daldığı derin uykudan.
Evet ölmezsek biz de ihtiyar olacağız.
Ne ektiysek onu karşımızda bulacağız.