Dolar (USD)
35.06
Euro (EUR)
36.73
Gram Altın
2964.79
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
14 Ağustos 2023

​Kitlesel eğitim işkencesi

Çocuklar önce din adamlarının eline sonra sanayicilere sonra da devletlerin eline geçti. Bugün de küresel bir network tarafından işletilen sisteme entegre edilmek üzere yetiştiriliyorlar.

Bu süreç modern eğitim kurumlarının tesis edilmesiyle hız kazandı. Tam zamanlı okul, ekonomik, sosyal ve ideolojik olarak yasal statü kazandırılmış öğretmenler ve yasalara uyum sağlayan eğitimli vatandaşlar…

Platon’un “Devlet” adlı eserinde Sokrates’in şu diyaloğu ilginçtir; Çocuklara oyun kuralları iyi öğretilmeli çünkü bu, ileride devletimizin yasalarına uyum sağlamaları ve itaat etmeleri konusunda büyük önem taşıyor.

Bugün “eğitimin temel amacı nedir?” diye sorsalar; devletlere itaatkâr, uyumlu, uysal, yasa koyuculara da saygılı bireyler yetiştirmektir derim.

Modern eğitimin toplumsal projesi, rasyonelleşmeyi en üst seviyeye çıkarmaktır. Bu rasyonelleşme maddi uygarlığın oluşumu için önemli bir değer taşırken arka planda da kapitalist değerleri aşılayan bir araca dönüşmüştür.

Dolaylısıyla insan yerine bireyi, gelenek yerine günceli, tarih yerine nostaljiyi, ahlak ve değer yerine pragmatizmi koyan bir döngünün işlemesine neden olmaktadır.

Öyle ki modern eğitim anlayışı, insanı değersizleştiren ve ona zarar veren bir duruma evirilmiştir.

Eğitim, İvan İlyiç'in ifadesiyle söyleyecek olursak; birey de artık profesyonellerin güdümünde bir araç haline gelmiştir.

Bu öyle bir durum ki geçmişin fiziksel sakatlanma, sömürü ve işkencesi bugün yerini “eğitim” adı altında ruhsal işkenceye bırakmıştır.

Eğitim bugün birçok eğitimcinin yaptığı tanımın aksine bir davranış değiştirme süreci değildir. Sistematik olarak bireyi bir düşünce ve emel doğrultusunda eriten ve değersizleştiren bir süreçtir.

Buna bireyin özne olabilme halinin elinden alınması da diyebiliriz. Bir özne olarak belirmeyen ne olur? Elbette nesneleşir.

Bu tür eleştirel yaklaşımın ilk örneğini Rousseau’da görüyoruz. Çünkü Rousseau her şeyden evvel bireyin özgürlüğünü öncelemektedir.

Emile’de çocuğun duygu dünyası üzerinde durduğu kadar varoluşsal değeri ve vicdanı üzerinde durmaktadır.

İnsanın gerçekten kendi aklına sahip çıkması önemlidir. Modern eğitim kurumları ise aklımızı başımızdan almak için kurulmuştur.

Okullarda yani sert beton yığınları arasında uslu durmanın, akademik ve mekanik bir biçimde ilerlemenin “şart” olduğu algısı da bu yüzden oluşturulmuştur.

1763’de Prusya’da Köy ve Taşra Okulları Bildirgesi yayınlanmıştı. Bu bildirgeyi okulları yönetmekle görevli Kilise meclisinin üyesi Berlin’in meşhur papazı Julius Hecker idi. Bu bildirgenin hedefi de dini, milli ruhu geri getirmek ve gençlerin iyi yetiştirilmesiydi.

Bugün de bu vazifeyi Rockefeller yapıyor. Hedefi; önce devletlere itaatkâr vatandaş yetiştirmek sonra da aynı itaatkârlığı kurulacak yeni dünya düzeni sistemine uyarlamaktır.

Yazımın başında da ifade ettiğim gibi çocuklarımız sürekli olarak el değiştiriyor. Birileri onları bizim dışımızda, bize rağmen eğip büküyor, ideoloji enjekte ediyor ve kendi sistemlerine entegre ediyor.

Bugün eğitimin neden zorunlu ve ücretsiz bir faaliyet olduğunu aklıselim bir kafa ile sorgulamaya başlarsanız ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.

Bilindiği gibi pedagoji Grekçe bir kelimedir. Pais, çocuk ve genç. Ago, yönetmek, yetiştirmek ve yönlendirmek anlamına gelir. Roma’da çocuklara bakan mürebbi rolündeki kölelere pedagog denirdi. Bugün de öğretmen deniliyor.

Antik Yunan köleliğinin bir devamı olarak farklı bir sistematiğe bürünmüş olan eğitim öğretim faaliyetleri bugün politik güçlerin elinde bir araç haline gelmiştir.

O yüzden önce bu sistemi çözmeliyiz. Bugün çocuklarımızın okudukları kısa metinleri bile anlayamaması bizleri şaşırtmamalıdır.

NOT: Adem Yıldırım’ın Eleştirel Pedagoji adlı kitabını özellikle öğretmenlere tavsiye ederim.