Kitap’lıyken kitapsız olmak!
Ayşe Şener
Sonuçta kitaptan veya hayattan... hatta ideolojik, bilimsel, sanatsal kitaplardan, yazınlardan, akımlardan insanlar kendilerine göre birer 'özel yaşam defteri' oluşturuyorlar. Bir dini kaynak olmasa da birer "ilm-ü hal" oluşturuyorlar. Kendilerince, ilkelerince veya keyiflerince birer leh veya aleyhlerine bile olsa yaşam kitapçığı yazıyorlar. Seçiyor ve yaşıyorlar.
Bir de öteden beri "amel defteri" tabiri vardır dindar kesimde. Yani bir yerde "hayatım roman" gibi bi’ şeydir. Ne yaşadıysan o. Yalnızca yaşamanın mürekkep olduğu farklı bir yazın türü… Emeğin kronolojisi.
Her din, kitap, ideoloji, hurafe için bile bu böyle.
Hepimizin birer moleskinesi var. Gara gaplı küçük bi’ defteri... Seçerek ve yaşayarak not almış olduğumuz.
Herkes kendi kitabına...
Müminlerin de kendilerine ait bir Kitab’ı var. Bütün insanlığa gönderilmiş olan. Hem de Ramazan ayında. İşte belki de bu yüzden oruçla beraber dünyevi telaşı en aza indirgeyip bir parça ruha anlam katacak bir Kitab’ın sayfalarını çevirmemiz gerekiyor. Gönderiliş yıl dönümünde. Böylesi önemli günlerde…
Tam bu noktada bir kitabın anlaşılarak okunması gerektiğini söylemek ne de trajikomik bir durum. Ve yüz yıllardır söylenen bir şey bu. Hemen her kitap elbette anlamak amacıyla okunmalıdır ya zaten. Ki, Kur’an’dan bahsediyoruz… Ana kitap. Bu ve buna benzer o kadar saçma ve komik hallerimiz var ki artık -İslam alemi- diye düşünürken, -bir alem bu İslam alemi- demekten kendimizi alamıyoruz. Kitabına hiç dönüp bakmayan fakat ezberleyen, hatmeden, onu anlamadan seslendiren, seslendiren, seslendiren… besteleyen, güzel okuma yarışmaları dahi yapan ama işte anlamayan bir alem değil miyiz?
Bitmedi. Dahası var! Yaşamayan bir alemiz bir de…
Kitabını anlamayan ve yaşamayan.
Gönderilmiş bir büyük manayı hiçe saymak değil de nedir bu?
İnsanla, müminle kelamı üzerinden “konuşmalar” yapmak isteyen Allah ile “konuşmayı”, iletişimi reddetmek değil de nedir?
Hayatı ve hayatın her konusunu, kaçmadan, yüksünmeden, gizlemeden, saklamadan Allah ile “konuşarak” değerlendirmeyen bir toplum namazdı, niyazdı, oruçtu, hactı derken bir takım şekillere saklanıp durmakla ne yapmaya çalışıyor?
Sevgili Peygamberimiz Muhammad (as)’ın çilesini oluşturan onca satırlar böylesi yanlış icra edilen bir “okuma konforu” na mı dönüştürüldü?
Aferin bize! İlahi İslam alemi! Bir alem bu İslam alemi…
Dünyanın çivisi çıkmış ve o çivinin çıkmasından da, çakılmasından da en başta sorumlu olduğunu bilmiyor mu? İnsana ve topluma dair hiçbir yara ile neden sahiden ilgilenmiyor? Neden çözüm üretmiyor? Neden susuyor?
Hepsi o Kitap’ta hikmetlice söylenip duruyorken…
Kur’an, Ramazan’ın diğer adı. Soy adı. Ramazan Kur’an indirildiği için var. Oruçla bir sakinlik elde edip o dinginlikte hayatın essah manasına dönelim, hazım edelim, sonra çıkıp bütün sene, bütün ömür yaşayalım diye var…
Kimimiz Kitab’ı anlamamaktan, kimimiz de anlatmaktan yorulduk. Yaşamak bizi dinlendirecektir.
O sebeple nerede bir ibadet bulsak hızla içine atlayıp bütün din ve ideoloji anlatımlarının uzağında, sessiz bir yaşam ülkesine gidebileceğimiz bir araç arıyor gibiyiz. Hazır oruçken...
Önümüzdeki yıl neleri yapmalıyız listesini yapmaya başlamalıyız bile. Bir değişim ve dönüşümün başlangıcı için dikkat çekilmiş Kadir gecesinin kıymetini yerine getirmiş oluruz böylece. Ömrün sorgulanması, böyle gelmişiz ama böyle gitmeyelim diyebilmek açısından ne mühim bir an yakalamacasıdır Kadir Gecesi.
Güzel yakalanalım. “Yaşamımın anlamı bu!” diyebileceğimiz ömre bedel anlar olsun.