Kitaplarda Anlatılan Ramazan Medeniyeti
Büyük Ramazan Medeniyetimizin dile getirildiği eserleri okumanın şimdi tam zamanı. Bu okumaların ayrı bir değeri, anlamı ve tadı var.
Bütün Müslümanlar hüzünlü bir Ramazan’ı yaşıyor. Nasıl keder duymayalım ki, dünyanın en büyük cinayet şebekesi olan İsrail terör örgütü, her gün Gazze’de ve Filistin topraklarının muhtelif bölgelerinde bebekleri, çocukları, kadınları ve yaşlıları acımasızca katletmeye, soykırım uygulamaya devam ediyor. Önce yeryüzündeki bütün Müslümanlar, sonra da tüm insanlık bunun vebalini ve mahcubiyetini hep yaşayacak. Gerçi bu iğrenç caniler, geçen yıllardaki Ramazanlarda da durmuyordu. Sanki katliamları Ramazan ayına ayarlıyor ve bilhassa bu mübarek günlerde Filistinli kardeşlerimizin canına kastediyordu. Dünya, bilhassa soykırımın destekçisi vahşi Batı, bu soysuzluğu durdurmazsa ileride utançtan kurtulamayacak ve hesap verecek. Hitler ve Stalin bugün nasıl lanetle anılıyorsa Netanyahu ve şurekâsı da aynı şekilde nefretle hatırlanacak.
ÇOCUKLUK
RAMAZANLARI
Hepimizin
huzurla andığı, güzellikle yâd ettiği çocukluk Ramazanlarımız vardı. İlk
teravih namazını kılışlarımızı, sahura kalkışlarımızı, iftar açışlarımızı
unutamıyoruz. Muhtelif sohbetlerde o saadet günlerini, oruçlu günlerimizi mutlulukla
yâd ediyoruz. Şüphesiz bu hatırlayışlar iyi ama anlatmakla yetinmeyip
yazmalıyız da. Zira “Söz uçar, yazı kalır.” Yazarsak geçmiş devirlerin o
muhteşem Ramazanları da unutulmaz, hafızalara yerleşir ve gelecek nesillere
ulaşır. Çocukken yaşadığım Ramazan ve Bayramları muhtelif kitaplarımda
anlatmaya çalıştım. Bilhassa Sefertası,
Halim Selim Efendi ve Yıldızlarla Uyumak kitaplarımda bu
hatıralar kısmen yer alıyor. Üniversite yıllarımda ilk kitap çalışmam yazar ve
şairlerimizin çocukluğuna dairdi. O çabanın ürünü olarak Edebiyatçılarımızın Çocukluk Hatıraları yayımlanmıştı. Bu kitapta
70 önemli şair ve yazarımız, çocukluk yıllarını anlatıyor. Birçok edebiyatçımız,
bu intibalarını dile getirirken mutlaka eski Ramazanları, yaşadıkları oruçlu
günleri ve bayramları da zikrediyorlar. Demek ki kalem erbabının zihin
dünyasında, çocukluk dönemindeki dinî atmosfer hiç unutulmuyor. Pek çok
romanda, hikâyede, tiyatro eserinde, mektuplarda ve hatıra kitabında bu
hislerin büyük bir neşe içinde anlatıldığı görülür. Peki edebiyatçılarımız Ramazan
ayına dair yaşadıklarını kitaplaştırmışlar mı? Ne yazık ki genelde hayır! Bu
anlamda müstakil kitap yazanların sayısı çok azdır. Hâlbuki muhtelif yerlerde
anlattıkları bu hatıralar şahsi intibaların dışında bir döneme ışık tutuyor,
bir devri aydınlatıyor. Bahsedilen şehirlerin, kasabaların ve köylerin sosyal
hayatına fener oluyor. Müstakil Ramazan kitaplarının sayısının azlığı bizi
üzdüğüne göre, bugün edebiyatın çeşitli türlerinde kalem oynatan şair ve yazar
dostlarımızın bu görevi ihmal etmemesi gerekiyor. Biz nasıl geçmiş nesli bu
anlamda hesaba çekiyorsak, gelecek nesiller de bugün eser veren ediplerin
Ramazan, bayram kitaplarını ısrarla arayacak, okumak isteyeceklerdir. Bu talep sadece
nostaljik bir hassasiyet değil kanaatimce bir yazarın veya şairin
öteleyemeyeceği kaçınılmaz bir vazife, ertelenmez bir ödevdir.
KİMLER
RAMAZAN’I ANLATTI
Her
edebiyatçının, sanatçının veya ilim adamının Ramazan kitabı yazması şart mı?
Değil elbette! Ama hatıralarını yazacak olan ediplerimizin, çocukken tuttukları
oruçları, yaşadıkları manevi ortamı Ramazan ve Kurban bayramlarını ve
hissettiklerini anlatmaları güzel olmaz mı? Çünkü ülkemizin farklı bölgelerinde
değişik âdetler, gelenekler vardır. Ramazan ayının karşılanması, verilen
iftarlar, diş kiraları, davulcular, cami mahyaları, teravih namazlarına
gidişler şüphesiz hem bugünkü okuyucuların, hem de gelecekteki meraklıların
ilgisini çekecektir. Konusu ve ismini Ramazan’dan alan birkaç kitabın adını ve
yazarını verirken en büyük temennim bu listedeki adların çoğalmasıdır. Beş on
isimden ziyade yüzlerce Ramazan kitabı vitrinleri süslemeli ve insanlarımız en
azından yaşadığımız kutlu günlerde bu eserlere yönelmeli, okuyup istifade
etmeliler. Doğrusu bu hatırlatmayı yapma ihtiyacını hissediyorum. İşte mevcut
Ramazan kitaplarından bir kaçı: Bir
Ramazan Binbir İstanbul (Süheyl Ünver), Çölde
Biten Rahmet Ağacı (Safiye Erol), Dersaâdet’te
Ramazan Akşamları (Dursun Gürlek),Erzurum’da
Ramazan (H. Ömer Özden), Eski
İstanbul’da Ramazanlar ve Bayramlar (Sermet Muhtar Alus), Eski İstanbul Ramazanları (Halit Fahri
Ozansoy), İstanbul’da Bir Ramazan
(CenabŞahabeddin, hazırlayan: Abdullah Uçman), İstanbul’da Ramazan Mevsimi (Balıkhane Nâzırı Ali Rıza Bey.
Hazırlayan: Ali Şükrü Çoruk),Nerede O
Eski Ramazanlar (Editörler: Osman Doğan-Soner Demirsoy),Osmanlı Döneminde İstanbul Ramazanları
(Ziya Şakir) Ramazan Geceleri (Peyami
Safa), Ramazan Geldi Hoş Geldi (Ahmed
Esad Ben’im, hazırlayan: Abdullah Uçman), Ramazan
Karşılaması (Ahmet Rasim), Ramazan
Kitabı (Hazırlayan: Özlem Olgun), Ramazanname
(Âmil Çelebioğlu), Ramazan Risalesi
(Bediüzzaman Said Nursi), Samanyolunda
Ziyafet (Sezai Karakoç), Türk Edebiyatında Ramazan Şiirleri (Dr. Filiz
Kılıç-Muhsin Macit), Zamanın Behrinde
Ramazan Hikâyeleri (Necdet Subaşı)
RAMAZAN
GELDİ…
Kıymetli
eserleri kültür hayatımıza ve ilim dünyamıza armağan eden Büyüyen Ay Yayınları,
bugünlerde önemli bir eseri okuyucularına ulaştırdı. Ramazan Geldi Hoş Geldi…isimli bu eser, az tanınan Ahmed Esad
Ben’im’e ait. Hazırlayan ise Abdullah Uçman Hocamız. Davut Köse’nin tasarladığı
kapakta çocukların Ramazan sevinci, bir davulcu, cami ve üstündeki mahya
resmedilmiş. Abdullah Uçman, “Eski Ramazanlarımız ve Kitap Üzerine Birkaç Söz”
yazısında kendi yaşadığı eski Ramazanları anlatırken günümüzde birçok âdetin
unutulduğunu da üzüntüyle ekliyor. İlk satırları okuyalım: “Yaşı benimle aynı
veya bana yakın olanların Ramazan denince hemen hatırına geliveren ve on bir
ayın sultanı Ramazan’ı simgeleyen bazı şeyler vardı: Meselâ iftar topu, meselâ
mâniler okuyarak halkı sahura kaldıran Ramazan davulcusu, iftar sofrası, sahur
sofrası, şereflerinde kandiller yanan minareler, mahyalar; öğleden önce ve
ikindiden sonra camilerde veya evlerde okunan mukabeleler, cemaatle ikişer veya
dörder rekât hâlinde kılınan terâvih namazları, özel davetlerde iftardan sonra
davetlilere verilen diş kiraları, Kadir gecesi, arife günü, nihayet bayram ve
buna benzer şeyler.Bayram sabahı, bayram namazını müteakip mezarlıklarda kabir
ziyaretinden sonra evlerde büyüklerin elleri öpülerek bayramlaşılır, bütün hane
halkının oturduğu sofralarda ağız tadıyla topluca bayram yemeği yenir, sonra
konu komşu ve hısım akraba ziyaretine gidilirdi.”
Keşke
Abdullah Hocamız da, “Çocukluğumun Ramazanları” isimli bir kitap yazsa ve
detaylı olarak biz o günleri iyi bir tanıktan okusak. Hocamıza biraz daha kulak
verelim: “Çocukluğumuzda sahura kalkmak, yarı uykulu yarı uyanık bir hâlde yer
sofrasında erik veya üzüm hoşafıyla birlikte annelerimizin pişirdiği pilavı
kaşıklamanın lezzeti; pencerede iftar topunu, minarede kandillerin yanmasını
beklemenin zevki ya da mahalle camiinde akşam namazında önce iftar için
dağıtılan zeytinin tadı; kış aylarına rastlayan Ramazanlarda iftar sofrasındaki
tarhana çorbasının lezzeti, yaşanmadan anlaşılabilecek şeylerden değildir!
Terâvih namazı kılmakiçin cümbür cemaat selâtin camilere gidiş ve orada o
muhteşem kalabalıkla birlikte, o kalabalığa karışarak, o tekbirler, tevşihler,
ilâhiler ve salâvatlar arasında kılınan namazın ulviyeti acaba kelimelerle
ifade edilebilir mi?”
Eser,ahmed
Esad Ben’im’in 1949 yılında Yeni Şark Kütüphanesi tarafından neşredilmiş, hacmi
küçük ama çok güzel. Yazar burada çocukluğunun İstanbul Ramazanlarına dair
unutamadığı hatıraları anlatıyor. Ali Birinci Bey’den Hocamıza intikal eden ve
bugünlerde günışığına çıkan eseri okurken müellifin akıcı üslubuna hayran
kalmamak mümkün değil. Türkçeyi mükemmel bir şekilde kullanan yazarımızın bu
eserinde eski bazı kavram ve kelimeler dipnotlarda açıklanıyor. “Meçhul
meşhur”lardan olduğu anlaşılan müellifin, daha önce de Müslümanlık Bilgi ve Ödevleri ile Peygamber Efendimiz isimli iki eserinin yayımlandığını, 26 Ocak
1978 tarihinde vefat ettiğini ve Kozlu Mezarlığı’na defnedildiğini öğreniyoruz.
Ramazan hoş karşılandığı gibi yazar da okuyucusunu ‘hoşça’ karşılıyor ve şöyle
diyor: “Bu kitap bilhassa eski Ramazanlara yetişemeyenler içindir. Milletlerin
mânevî varlığına vücut veren hususi günler, zevkli tahassüslere vesile olur mu,
olmaz mı? Hükmü, bu kitabı okuduktan sonra vereceksiniz.” Eserdeki başlıklardan
birkaçı şöyle: “Bir Eski İstanbul Mahallesi”, “Ramazan’a Hazırlık”, “Sahur”,
“Ramazan’ın İlk Sabahı”, “Ayasofya’da Cuma Namazı”, “Fatih Camii’nde”, “Beyazıt
Camii”, “Oruç Keyfi”, “İftar”, “Süleymaniye Camii’nde”, “Terâvih”, “İncesaz”,
“Şehzadebaşı”, “Meddah”, Karagöz’de”, “Orta Oyunu”. Özlü sözlerle, kelam-ı
kibarla, mani ve şiirlerle bezenen, hatıralarla süslenen eserin sonunda bizi
bir sürpriz bekliyor. Meğer yazarımızın şairliği de varmış. Son sayfada “İstanbul
Güzel Şehrimiz” başlıklı şiirini okuyoruz. Kim bilir eski gazetelerde tefrika
edilmiş ne kadar Ramazan yazıları bulunuyor. Bunları arayıp bulmak, genç
edebiyatçıların ve araştırmacıların işi olmalı. Ramazan kitaplarımızı çoğaltmak,
irfanımıza çok büyük bir hizmet olacaktır.
BETONLARI
KIRAN ORUÇ
Ramazanla
ilgili çok güzel yazılar yazılmıştır. Bu metinlerin toplandığı eserlerdenSamanyolunda Ziyafet bu ay okunmalıdır.
Üstat Sezai Karakoç’un Diriliş Yayınları’ndan çıkan bu nefis eserdeki ilkyazı,
“Betonları Kıran Oruç” başlığını taşıyor. İlk satırlarıyla yazımı tamamlarken
herkese “Hayırlı Ramazanlar” diliyorum: “Bir ev nasıl yılda bir defa
temizlenir, örümcek ağlarından kurtarılır, kiremitleri aktarılır, sıvanır,
yıkanır, onarılır ve badana edilir, yan yeni yapılmış hale getirilirse, bir ruh
da, yılda bir kere, böyle bir genel temizlik ve revizyon ister. Bir şehrin
temizlenmesi, onarılması, yeniden yapılması, sıva, boya ve badanaların
tazelenmesi ile Müslüman bir şehrin oruç boyunca ruhî canlılık ve hareketi,
yükselme ve ilerlemesi birbirini çok andırır. Oruç, demek ki, bir noktadan
bakılınca, ruhun ve vücudun dezenfekte edilmesi oluyor.”