Dolar (USD)
34.54
Euro (EUR)
36.15
Gram Altın
2964.24
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
17 Mart 2024

​Kitaplarda Anlatılan Ramazan Medeniyeti

Büyük Ramazan Medeniyetimizin dile getirildiği eserleri okumanın şimdi tam zamanı. Bu okumaların ayrı bir değeri, anlamı ve tadı var.

Bütün Müslümanlar hüzünlü bir Ramazan’ı yaşıyor. Nasıl keder duymayalım ki, dünyanın en büyük cinayet şebekesi olan İsrail terör örgütü, her gün Gazze’de ve Filistin topraklarının muhtelif bölgelerinde bebekleri, çocukları, kadınları ve yaşlıları acımasızca katletmeye, soykırım uygulamaya devam ediyor. Önce yeryüzündeki bütün Müslümanlar, sonra da tüm insanlık bunun vebalini ve mahcubiyetini hep yaşayacak. Gerçi bu iğrenç caniler, geçen yıllardaki Ramazanlarda da durmuyordu. Sanki katliamları Ramazan ayına ayarlıyor ve bilhassa bu mübarek günlerde Filistinli kardeşlerimizin canına kastediyordu. Dünya, bilhassa soykırımın destekçisi vahşi Batı, bu soysuzluğu durdurmazsa ileride utançtan kurtulamayacak ve hesap verecek. Hitler ve Stalin bugün nasıl lanetle anılıyorsa Netanyahu ve şurekâsı da aynı şekilde nefretle hatırlanacak.

ÇOCUKLUK RAMAZANLARI

Hepimizin huzurla andığı, güzellikle yâd ettiği çocukluk Ramazanlarımız vardı. İlk teravih namazını kılışlarımızı, sahura kalkışlarımızı, iftar açışlarımızı unutamıyoruz. Muhtelif sohbetlerde o saadet günlerini, oruçlu günlerimizi mutlulukla yâd ediyoruz. Şüphesiz bu hatırlayışlar iyi ama anlatmakla yetinmeyip yazmalıyız da. Zira “Söz uçar, yazı kalır.” Yazarsak geçmiş devirlerin o muhteşem Ramazanları da unutulmaz, hafızalara yerleşir ve gelecek nesillere ulaşır. Çocukken yaşadığım Ramazan ve Bayramları muhtelif kitaplarımda anlatmaya çalıştım. Bilhassa Sefertası, Halim Selim Efendi ve Yıldızlarla Uyumak kitaplarımda bu hatıralar kısmen yer alıyor. Üniversite yıllarımda ilk kitap çalışmam yazar ve şairlerimizin çocukluğuna dairdi. O çabanın ürünü olarak Edebiyatçılarımızın Çocukluk Hatıraları yayımlanmıştı. Bu kitapta 70 önemli şair ve yazarımız, çocukluk yıllarını anlatıyor. Birçok edebiyatçımız, bu intibalarını dile getirirken mutlaka eski Ramazanları, yaşadıkları oruçlu günleri ve bayramları da zikrediyorlar. Demek ki kalem erbabının zihin dünyasında, çocukluk dönemindeki dinî atmosfer hiç unutulmuyor. Pek çok romanda, hikâyede, tiyatro eserinde, mektuplarda ve hatıra kitabında bu hislerin büyük bir neşe içinde anlatıldığı görülür. Peki edebiyatçılarımız Ramazan ayına dair yaşadıklarını kitaplaştırmışlar mı? Ne yazık ki genelde hayır! Bu anlamda müstakil kitap yazanların sayısı çok azdır. Hâlbuki muhtelif yerlerde anlattıkları bu hatıralar şahsi intibaların dışında bir döneme ışık tutuyor, bir devri aydınlatıyor. Bahsedilen şehirlerin, kasabaların ve köylerin sosyal hayatına fener oluyor. Müstakil Ramazan kitaplarının sayısının azlığı bizi üzdüğüne göre, bugün edebiyatın çeşitli türlerinde kalem oynatan şair ve yazar dostlarımızın bu görevi ihmal etmemesi gerekiyor. Biz nasıl geçmiş nesli bu anlamda hesaba çekiyorsak, gelecek nesiller de bugün eser veren ediplerin Ramazan, bayram kitaplarını ısrarla arayacak, okumak isteyeceklerdir. Bu talep sadece nostaljik bir hassasiyet değil kanaatimce bir yazarın veya şairin öteleyemeyeceği kaçınılmaz bir vazife, ertelenmez bir ödevdir.

KİMLER RAMAZAN’I ANLATTI

Her edebiyatçının, sanatçının veya ilim adamının Ramazan kitabı yazması şart mı? Değil elbette! Ama hatıralarını yazacak olan ediplerimizin, çocukken tuttukları oruçları, yaşadıkları manevi ortamı Ramazan ve Kurban bayramlarını ve hissettiklerini anlatmaları güzel olmaz mı? Çünkü ülkemizin farklı bölgelerinde değişik âdetler, gelenekler vardır. Ramazan ayının karşılanması, verilen iftarlar, diş kiraları, davulcular, cami mahyaları, teravih namazlarına gidişler şüphesiz hem bugünkü okuyucuların, hem de gelecekteki meraklıların ilgisini çekecektir. Konusu ve ismini Ramazan’dan alan birkaç kitabın adını ve yazarını verirken en büyük temennim bu listedeki adların çoğalmasıdır. Beş on isimden ziyade yüzlerce Ramazan kitabı vitrinleri süslemeli ve insanlarımız en azından yaşadığımız kutlu günlerde bu eserlere yönelmeli, okuyup istifade etmeliler. Doğrusu bu hatırlatmayı yapma ihtiyacını hissediyorum. İşte mevcut Ramazan kitaplarından bir kaçı: Bir Ramazan Binbir İstanbul (Süheyl Ünver), Çölde Biten Rahmet Ağacı (Safiye Erol), Dersaâdet’te Ramazan Akşamları (Dursun Gürlek),Erzurum’da Ramazan (H. Ömer Özden), Eski İstanbul’da Ramazanlar ve Bayramlar (Sermet Muhtar Alus), Eski İstanbul Ramazanları (Halit Fahri Ozansoy), İstanbul’da Bir Ramazan (CenabŞahabeddin, hazırlayan: Abdullah Uçman), İstanbul’da Ramazan Mevsimi (Balıkhane Nâzırı Ali Rıza Bey. Hazırlayan: Ali Şükrü Çoruk),Nerede O Eski Ramazanlar (Editörler: Osman Doğan-Soner Demirsoy),Osmanlı Döneminde İstanbul Ramazanları (Ziya Şakir) Ramazan Geceleri (Peyami Safa), Ramazan Geldi Hoş Geldi (Ahmed Esad Ben’im, hazırlayan: Abdullah Uçman), Ramazan Karşılaması (Ahmet Rasim), Ramazan Kitabı (Hazırlayan: Özlem Olgun), Ramazanname (Âmil Çelebioğlu), Ramazan Risalesi (Bediüzzaman Said Nursi), Samanyolunda Ziyafet (Sezai Karakoç), Türk Edebiyatında Ramazan Şiirleri (Dr. Filiz Kılıç-Muhsin Macit), Zamanın Behrinde Ramazan Hikâyeleri (Necdet Subaşı)

RAMAZAN GELDİ…

Kıymetli eserleri kültür hayatımıza ve ilim dünyamıza armağan eden Büyüyen Ay Yayınları, bugünlerde önemli bir eseri okuyucularına ulaştırdı. Ramazan Geldi Hoş Geldi…isimli bu eser, az tanınan Ahmed Esad Ben’im’e ait. Hazırlayan ise Abdullah Uçman Hocamız. Davut Köse’nin tasarladığı kapakta çocukların Ramazan sevinci, bir davulcu, cami ve üstündeki mahya resmedilmiş. Abdullah Uçman, “Eski Ramazanlarımız ve Kitap Üzerine Birkaç Söz” yazısında kendi yaşadığı eski Ramazanları anlatırken günümüzde birçok âdetin unutulduğunu da üzüntüyle ekliyor. İlk satırları okuyalım: “Yaşı benimle aynı veya bana yakın olanların Ramazan denince hemen hatırına geliveren ve on bir ayın sultanı Ramazan’ı simgeleyen bazı şeyler vardı: Meselâ iftar topu, meselâ mâniler okuyarak halkı sahura kaldıran Ramazan davulcusu, iftar sofrası, sahur sofrası, şereflerinde kandiller yanan minareler, mahyalar; öğleden önce ve ikindiden sonra camilerde veya evlerde okunan mukabeleler, cemaatle ikişer veya dörder rekât hâlinde kılınan terâvih namazları, özel davetlerde iftardan sonra davetlilere verilen diş kiraları, Kadir gecesi, arife günü, nihayet bayram ve buna benzer şeyler.Bayram sabahı, bayram namazını müteakip mezarlıklarda kabir ziyaretinden sonra evlerde büyüklerin elleri öpülerek bayramlaşılır, bütün hane halkının oturduğu sofralarda ağız tadıyla topluca bayram yemeği yenir, sonra konu komşu ve hısım akraba ziyaretine gidilirdi.”

Keşke Abdullah Hocamız da, “Çocukluğumun Ramazanları” isimli bir kitap yazsa ve detaylı olarak biz o günleri iyi bir tanıktan okusak. Hocamıza biraz daha kulak verelim: “Çocukluğumuzda sahura kalkmak, yarı uykulu yarı uyanık bir hâlde yer sofrasında erik veya üzüm hoşafıyla birlikte annelerimizin pişirdiği pilavı kaşıklamanın lezzeti; pencerede iftar topunu, minarede kandillerin yanmasını beklemenin zevki ya da mahalle camiinde akşam namazında önce iftar için dağıtılan zeytinin tadı; kış aylarına rastlayan Ramazanlarda iftar sofrasındaki tarhana çorbasının lezzeti, yaşanmadan anlaşılabilecek şeylerden değildir! Terâvih namazı kılmakiçin cümbür cemaat selâtin camilere gidiş ve orada o muhteşem kalabalıkla birlikte, o kalabalığa karışarak, o tekbirler, tevşihler, ilâhiler ve salâvatlar arasında kılınan namazın ulviyeti acaba kelimelerle ifade edilebilir mi?”

Eser,ahmed Esad Ben’im’in 1949 yılında Yeni Şark Kütüphanesi tarafından neşredilmiş, hacmi küçük ama çok güzel. Yazar burada çocukluğunun İstanbul Ramazanlarına dair unutamadığı hatıraları anlatıyor. Ali Birinci Bey’den Hocamıza intikal eden ve bugünlerde günışığına çıkan eseri okurken müellifin akıcı üslubuna hayran kalmamak mümkün değil. Türkçeyi mükemmel bir şekilde kullanan yazarımızın bu eserinde eski bazı kavram ve kelimeler dipnotlarda açıklanıyor. “Meçhul meşhur”lardan olduğu anlaşılan müellifin, daha önce de Müslümanlık Bilgi ve Ödevleri ile Peygamber Efendimiz isimli iki eserinin yayımlandığını, 26 Ocak 1978 tarihinde vefat ettiğini ve Kozlu Mezarlığı’na defnedildiğini öğreniyoruz. Ramazan hoş karşılandığı gibi yazar da okuyucusunu ‘hoşça’ karşılıyor ve şöyle diyor: “Bu kitap bilhassa eski Ramazanlara yetişemeyenler içindir. Milletlerin mânevî varlığına vücut veren hususi günler, zevkli tahassüslere vesile olur mu, olmaz mı? Hükmü, bu kitabı okuduktan sonra vereceksiniz.” Eserdeki başlıklardan birkaçı şöyle: “Bir Eski İstanbul Mahallesi”, “Ramazan’a Hazırlık”, “Sahur”, “Ramazan’ın İlk Sabahı”, “Ayasofya’da Cuma Namazı”, “Fatih Camii’nde”, “Beyazıt Camii”, “Oruç Keyfi”, “İftar”, “Süleymaniye Camii’nde”, “Terâvih”, “İncesaz”, “Şehzadebaşı”, “Meddah”, Karagöz’de”, “Orta Oyunu”. Özlü sözlerle, kelam-ı kibarla, mani ve şiirlerle bezenen, hatıralarla süslenen eserin sonunda bizi bir sürpriz bekliyor. Meğer yazarımızın şairliği de varmış. Son sayfada “İstanbul Güzel Şehrimiz” başlıklı şiirini okuyoruz. Kim bilir eski gazetelerde tefrika edilmiş ne kadar Ramazan yazıları bulunuyor. Bunları arayıp bulmak, genç edebiyatçıların ve araştırmacıların işi olmalı. Ramazan kitaplarımızı çoğaltmak, irfanımıza çok büyük bir hizmet olacaktır.

BETONLARI KIRAN ORUÇ

Ramazanla ilgili çok güzel yazılar yazılmıştır. Bu metinlerin toplandığı eserlerdenSamanyolunda Ziyafet bu ay okunmalıdır. Üstat Sezai Karakoç’un Diriliş Yayınları’ndan çıkan bu nefis eserdeki ilkyazı, “Betonları Kıran Oruç” başlığını taşıyor. İlk satırlarıyla yazımı tamamlarken herkese “Hayırlı Ramazanlar” diliyorum: “Bir ev nasıl yılda bir defa temizlenir, örümcek ağlarından kurtarılır, kiremitleri aktarılır, sıvanır, yıkanır, onarılır ve badana edilir, yan yeni yapılmış hale getirilirse, bir ruh da, yılda bir kere, böyle bir genel temizlik ve revizyon ister. Bir şehrin temizlenmesi, onarılması, yeniden yapılması, sıva, boya ve badanaların tazelenmesi ile Müslüman bir şehrin oruç boyunca ruhî canlılık ve hareketi, yükselme ve ilerlemesi birbirini çok andırır. Oruç, demek ki, bir noktadan bakılınca, ruhun ve vücudun dezenfekte edilmesi oluyor.”