Kitaplara İlgi Giderek Artıyor
Pandemi sürecinde daha ziyade evde
kalanlar, vakitlerini değerli kitapları okuyarak geçiriyor. Yayıncılar, bu sezonda
da okuyucularına yeni kitaplar hazırlayıp sunuyor.
Gazetemizin değerli yazarı Prof. Dr. Sefa Saygılı’nın Evrimin Tutarsızlığı isimli kitabı okuyucuyla buluştu. 40’a ulaşan eserlerine bir yenisini daha katan hocamıza ‘41 kere maşallah’ diyoruz.
Ecdadımızın
güzel kelâmlarından biri de “Kahırdan bazen lütuf doğar.” şeklindedir. Bu
salgın günlerinde genelde vaktini evde geçirenler, daha çok kitap okumaya
başladılar. Çocuklar ve gençlerin yanı sıra yetişkinler de kütüphanelerini
süsleyen eserleri okumaya devam ediyor. Kitaba olan mevcut talep, yayıncıları sevindirdiği
gibi çalışmalarını da hızlandırmış durumda.
Tasarımın
İhtişamı ve Evrimin Tutarsızlığı, gazetemizin değerli yazarı Prof. Dr. Sefa
Saygılı’nın yeni çıkan kıymetli bir eseri. FSM Vakıf Üniversitesi Psikoloji
Bölüm Başkanı olan Prof. Saygılı, 40’a ulaşan eserlerine bir yenisini daha
katmış bulunuyor. Bize şimdi düşen, “41 kere maşallah!” demektir. Hakikaten
Sefa Hoca, mümtaz bir ilim adamı, mükemmel bir hekim ve iyi bir yazardır. Ele
aldığı konuları herkesin anlayabileceği bir sadelikle okuyucularına aktarır.
Uzmanlık alanında (psikiyatri, psikoloji ve pedagoji) kaleme aldığı birbirinden
seçkin eserleri okuyup istifade ediyoruz. Vefa konusunda örnek olan Sefa Hoca
ayrıca Ayhan Songar ve Mazhar Osman gibi şahsiyetler hakkında da önemli
biyografi kitapları kaleme almıştır. Evrimin Tutarsızlığı kitabında geniş bir
bakış açısı var. Yazarımız, evrim teorisinin ilmî değil ideolojik bir bakış
olduğunu ve uydurma senaryolara dayandığını çok net bir şekilde bu eserinde
anlatıyor. Konuyu son derece açık ifadelerle ve net cümlelerle okuruna aktaran
Saygılı, ‘evrim teorisi’ safsatasını masaya yatırdıktan sonra farklı bakışlarla
ve geniş bir ufukla iddianın İslam inancıyla bağdaşmadığını gözler önüne
seriyor.
Big Bang’dan Yaprağın İhtişamına
Sefa Saygılı
kâinatın yaratılışı olarak kabul edilen “Big Bang”dan başlayarak evrendeki
muazzam dengeye dikkat çekiyor. Dünyamızı koruyan muhteşem gezegenlerden
bahsediyor, sonra vücudumuzdaki büyük ahenge dönüyor. Arada bu teoriyi çürüten
ilmî bilgi ve belgelerle okurun dikkatini çekiyor. Maymunlardan, zürafalara,
kedilerden sülüklere kadar çok değişik hayvanların bilinmeyen sırlarını izah
ediyor ve evrim teorisinin bir çıkmaz olduğunu ilmî delillerle gösteriyor. Konu
ile alakalı olarak Aziz Sancar’ın fikirleri de şüphesiz esere katkı sağlar
mahiyette. Ben Çıra Yayınları’ndan çıkan bu kıymetli eseri, meraklı bütün
dostlara tavsiye ediyor, Sefa Hoca’nın yakında çıkacak yeni eserlerini de merak
ve heyecanla bekliyorum.
Dünyanın Sırrını Kim Çözer?
Edebiyatımızın
temel kitaplarını kültür hayatımıza kazandıran Ötüken Neşriyat, yeni roman ve
hikâye kitaplarıyla okuyucu ile olan sıcak bağını koruyor. Kudret Ayşe
Yılmaz’ın daha önce Orobanhiyye, Mühür Kuyusu, Dağılmış Dağ adlı kitapları
yayımlanmıştı. Yazarın şimdi de Delilikle Öpüşmek isimli romanı çıktı. Bu
romanda şekil bakımından yeni bir tarzı deneyen yazar, ‘deliler’e çok farklı ve
ilginç bir şekilde yaklaşıyor. Tasavvufî çağrışımları ihtiva eden romanda,
“Dünyanın derin sırrını sadece deliler çözer.” deniliyor. Osmanlı’nın da malum
‘kahraman deliler’i vardır. Okuduktan sonra kesin bir kanaate sahip olunabilir
belki: Delilik mi hüner, akıllılık mı? Yazarın “anasır-ı erbaba masalları”
adını verdiği Çöl Masalı, Göl Masalı, Gök Masalı ve Köz Masalı isimli kitapları
ise hem yetişkinlere hem de çocuklara yönelik olarak 2017’de neşredilmişti.
Anonim Hikâyelere Yeni Yorum
Pak Türk’ün
Karısı Maria, Ayşe Filiz Yavuz’un hikâyelerinden meydana geliyor. Edebiyat
dergilerinde hikâyelerini okuduğumuz Yavuz’un bu kitabında “Aynadaki Adam”,
“Gecenin Getirdiği”, “Meçhul Telefon”, “Deprem”, “Teze Gelin”, “Saygı”,
“Taksit, “Komşu Dediğin” ve “Kedi Mırıltısı” gibi hikâyeleri var. Emrah Ece,
Bozkır Hikâyeleri kitabında mevcut olan anonim hikâyelerimizi yeniden
yorumlamış. “Halk hikâyeleri yoktan var edilemez, sadece yeniden anlatılır…”
diyen Ece, bu çalışmasının ortaya çıkış hikâyesini ise şöyle dile getiriyor:
“Ben bir akademisyen değilim, ilmî bir çalışma yapmış olma iddiam da yok. Grimm
Kardeşler gibi köy köy, oba oba dolaşmadım. Fakat akademik makale ve
tezlerdeki, bir kardeşimin deyimi ile ‘okunmayan makalelerdeki’ hikâyeleri
okuyup, yeniden yorumladım ve kendi lisanımca anlatmaya çalıştım. Bu
hikâyelerin yeniden ve yeniden anlatıldıkça Anka kuşu gibi küllerinden
doğacaklarını ve ata yurtlar ile aramızdaki zayıf köprüleri perçinleyeceklerini
ümit ediyorum sevgili kaari…” Bu iki hikâye kitabı da Ötüken’den raflara çıktı.
“Türkçenin Çekilmediği Yerler Vatan”
Türkçe
hakkında 40 yıldan beri yazılanları okuyorum. Demek ki kolaylıkla onarılamayan
bir yaramızdan söz ediyoruz. Ahmet Sezgin de Türkçenin Feryadı ve Dil Davamız
kitabında dikkatlerimizi dilimize çekiyor. Kitabın ön sözünde ve giriş
yazısında ‘sebeb-i telif’ var. Edebiyatçımız, Yahya Kemal’den Ali Fuad Başgil’e
kadar birçok şahsiyetin Türkçeyi kendilerine dert edindiklerini ve bu konuda
yazı yazdıklarını belirtiyor. Doğrudur. Hakikaten Türkçeye dair yazılanlar bir
araya getirilse en az 20-30 ciltlik bir ansiklopedi meydana gelir. Peki bu
kadar sıklıkla ele alındığı hâlde Türkçe meselemiz çözülebilmiş midir, ne yazık
ki hayır! İşte Ahmet Sezgin de buna bir çözüm bulunabilir umuduyla konuya dair
seçme yazıları bir araya getiriyor ve önümüze seriyor. İlkyazı Beyatlı’ya ait
ve şu cümlesi çok düşündürücü: “Türkçenin çekilmediği yerler vatandır, ancak çekildiği
yerler vatanlıktan çıkar. Vatanın kendi gövde ve ruhu Türkçedir.” Sekiz bölüm
hâlinde neşredilen eserde Türkçe konusunda fikirlerini yazan, çözüm teklifinde
bulunan pek çok şair, yazar, gazeteci, akademisyen ve araştırmacı var. Son
bölümde ise şiirler… Zevkle ve istifade ile okunacak mühim bir kaynak kitap.
İnşallah hasta dilimize deva olur.
Çocuklarımıza Hikâyeler
Ahmet
Sezgin’in ikinci kitabı Ortaokullar İçin Hikâye Seçkisi adını taşıyor. Zevk
sahibi bir hocanın yaptığı seçmeye elbette itibar edilir. Eski ve yeni
hikâyecilerimizin akılda kalıcı ve hafızalarımızı süsleyen hikâyeleri burada
yer buluyor. Mesela Refik Halit’in “Eskici” ve Ömer Seyfettin’in “İlk Namaz”
hikâyeleri. Rahmete kavuşmuş olan Dilâver Cebeci, Hasan Latif Sarıyüce, Olcay
Yazıcı, Sadettin Kaplan ve Tahir Kutsi Makal gibi ediplerimizin hatırlanması ve
bu güldesteye alınmasına çok sevindim. Kadirşinaslık örneği. Tabii yaşayan
yazarlarımızdan Mustafa Kutlu, Recep Seyhan, Yusuf Dursun, Bestami Yazgan
Halistin Kukul ve Yaşar Kandemir’in hikâyeleri de bulunuyor. Ahmet Sezgin’in
ikinci antolojisi, Kırk Yazardan Kırk Hikâye adını taşıyor. Bu kitap ise 8-10
yaş arasındaki çocuklarımız için itinayla hazırlanmış. Burada da tanınmış
hikâyecilerimizin yanı sıra Ahmet Kabaklı, Vahap Akbaş, Ahmet Efe, Cahit
Zarifoğlu, Hüseyin Emin Öztürk, Mustafa Özçelik, Mustafa Ruhi Şirin, Nevzat
Yüksel’in de eserlerinden yapılan seçme metinler de var. (Etüt Yayınları)
Taşra Küçük İstanbul
Veli
Dalbudak’ın Taşra Küçük İstanbul romanı Diksiyon ve Edebiyat Dergisi Yayınları
arasında çıktı. Veli Bey, dost sohbetlerinde ve edebiyat meclislerinde
karşılaşıp selamlaştığımız kıymetli bir yazar. Kitap vefa duygusuyla kaleme
alınmış bir ithafla başlıyor, okuyalım: “Babam ‘Veli’ diye seslendiğinde, sesi
içimden geçer ulaşır bana. Onun dilinden dökülen adım, içimi titretir. Başka
hiçbir ses bu hissi vermez bana. Bazen de o sesi babam yanımda olmadığı hâlde
duyarım. Bu gibi durumlarda daha fazla içim titrer. Hemen telefona sarılırım.
Ona söyleyemem bunu. Sesini içimden duydum diyemem. Ama sesini telefonda da
olsa duymak iyi gelir. Allah sağlıklı uzun ömürler versin. Bu eserimi ona ithaf
ediyorum.”
Balıkesir ve İstanbul merkezli yaşanmışlıklardan kesitlerin aktarıldığı, sahicilik duygusu güçlü, akıcı ve sürükleyici bir roman. Zaten yazarı da kitabı şu satırlarla okuruna takdim ediyor: “Bu kitabın kahramanları; küçük, şirin, güzel Balıkesir ve imparatorluklar başkenti kutlu İstanbul’un gerçek mekânlarının hayal kişileridir. Onlar belki hiç yaşamadılar, belki de hâlâ aramızdalar…” Sıkılmadan, gönül huzuru ve rahatlıkla okuyup istifade edeceğimiz iyi eserler her zaman bulunur. Yeter ki biz okumayı isteyelim.