Kitap Molası XXXV; İnsanın acayip kısa tarihi
“Hafıza dediğin
kederdir kâtip, yaz bunu (s. 131)”
Bazı isimleri ve eserleri okumak
için geç kalırız, bazen de onlar bize geç gelir. Bunun sebebini ömrün
tamamlamak için vefa gösteremeyeceği kitap çeşitliliğinde aradığımız kadar ruh
hâlimizde yahut algı düzeyimizde de ararız. Güray Süngü’nün okuduğum ilk eseri İnsanın
Acayip Kısa Tarihi beni bu düşünce içerisine bıraktı. İlave olarak okur
için yazarla tanışma kitabının ne kadar önemli olduğunu hatırlattı. Çünkü burası,
ilgili yazarda devam edip etmeyeceğimizin belirleyicisi olan durak…
İnsanın Acayip Kısa Tarihi ilk
baskısını 2016’da yapmış. Elimdeki eser birinci baskısını 2021’de Ketebe Yayınları üzerinden
gerçekleştiren kitabın 2023’teki dördüncü baskısı. İsim seçimi yazarın, Stefan
Havking’in Zamanın Kısa Tarihi’ne bir atıfta bulunup bulunmadığını
düşündürüyor. Kırmızı-krem renklerinin ağırlıkta olduğu kapak ise şato ile tren
görselini siyahın tonları üzerinden sunuyor. Roman türüne hasredilen (bence
uzun öykü olarak okunmaya da müsait) eser 37 bölümden ve 131 sayfadan oluşuyor;
sade/anlaşılır bir dil birikimini konuşturuyor.
“Kendini
arıyorsan başkasısındır (s. 117).”
İnsanın Acayip Kısa Tarihi hafıza
kaybı yaşayan bir adamın kendini bulma çabası üzerine kurgulanır. Gözlerini,
ruhuna yabancı bir mekâna açan ve içerikten genç olduğu intibaı uyandıran adam
geçici olduğunu düşündüğü hafıza kaybından kurtulup kendine ulaşabilmek için
kabiliyetlerini ve birikimlerini yoklar. Yüzerek yüzme bildiği ama uzun süreli
bir yüzücü olmadığı, çok çay içerek çayı sevdiği, anımsadığı isimlerden futbol
bilip bilmediği, kızlarla konuşmaya müsait bir insan tipi olup olmadığı, kullandığı
dillerden milliyetinin ne olduğu gibi onlarca noktayı keşfetmeye çalışır.
Mizahi bir yetenek taşıdığı fark edilen karakter, karşılaştığı kişileri
betimlerken onların üzerinde bıraktığı intibalara da yer verir. İlk kısımdaki
resepsiyon görevlisi ihtiyar Borges kitabın ilerleyen safhalarında yerini
çadırda Buda rahiplere benzeyen ve şifacı olduğu düşündürülen bir ihtiyara
bırakır. Tüm sadeliğine rağmen sembolik bir anlatım taşıyan romanın özellikle
mekân değişikliğini konuşturan bu 13. bölümüyle anlatım daha derin bir mecraya
taşınır ve farklı bir boyut kazanır. Burada hafızası kayıp gencin çadırdaki
ihtiyarla aramak ve bulmak üzerine gerçekleştirdiği diyaloğun tasavvufî bir öz
barındırdığı fark edilmektedir ve muhtemelen yazar Bâyezid-i Bistâmi’nin “o
aramakla bulunmaz ancak bulanlar yine de arayanlardır” söylemine telmihte
bulunmaktadır. Esasında masalsı bir anlatıma sahip olan ve zaman zaman da
masalın farklı/modern bir yorumu olduğunu düşündüren eser değişen insan
yüzleriyle pek çok zamana ve insanın ruhuna temas eder. Örneğin denizden geçit
bularak kale önüne çıkan hafızası yitik genci ihtiyar bir kadınla buluşturarak
elma ağacının önüne yollar ve mitolojik ögelere atıfta bulunur. Isırılan elma
ile gelen zamanlar ve mekânlar arası geçişlerde ise tasavvufî birer motif olan
tayy-ı zaman ve tayy-ı mekân felsefesiyle ilişki kurulur. Romanın ana karakterinin karşılaştıkları ile
gerçekleştirdiği sohbetlerse hikmet geleneğinden beslenmektedir. Ancak buradaki
konuşmaların sokak dilini de içine alan modern bir tarza uyarlandığının altını
çizmek gerekir. Yani hasbihaller teslim olmak yerine –hafıza kaybı yaşayan gencin yüksek sezgisiyle
karşısındaki insanın bilgelik hâlini kavramasına rağmen- sorgulayan bir alanı
imler. Üstelik yitik hafızanın öznesinde kendisiyle dalga geçebilen bir adam
rahatlığıyla karşılaşırız. Güray Bey’in genç üzerinden kurguladığı söyleyiş
rahatlığı eserini daha akıcı hâle getirir. Bu hâliyle İnsanın Acayip Kısa Tarihi
mizahi bir alana da tekabül etmektedir.
İnsanın ve mekânın değişen
çehreleriyle çağlar arası yapılan yolculuklar, paralel evren, zaman üzerinden
icra edilen zekâ oyunları yahut zekânın meydana çıkardığı zaman oyunları, kayıp
hafıza serüveninin hiç beklenmedik bir sonla neticelenmesi kitabı hayli ilginç
bir noktaya taşır. Güray Süngü’nün alışılagelmiş temaların dışına çıkarak ezber
bozduğu inşa biçimi okurunu, bu orijinalliği yazarın başka kitaplarında da
aramaya sevk eder.
“Aklın ötesine geçtim sanarsın ki/Orası kalbin berisidir/O gitmeden
insanın başından/Nasıl kalbine döneceksin (s. 121).”
Selam ile.