Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
16 Nisan 2023

Kitap molası XXVII; Bir kulübe

Romanlar her birimizin dünyanın hoyratlığından kaçmak, bilinmeyen hayatların, yol ve yolculukların, masalların büyüsüne sığınmak için adım attığı keşif odaları… İki farklı fiilin bir cümle içinde kullanılması tevafuk değil çünkü bunca tür arasında en çok o kaçmak ve hepsi arasında en çok o saklanmak… Bir de okuduğumuz roman, gerek kelime ve karakter seçimiyle gerekse tematik olarak huzuru çoğaltmayı amaçlayan bir yerde duruyorsa… Her sayfası, her cümlesi ile kalbin hüzünden huzura çevrilmesine imkân tanıyorsa… Hümeyra Yabar’ın Aralık 2022’de Şule yayınlarından çıkan romanı Bir Kulübe okurunu huzur iklimi içinde dolaştırmayı amaçlayan bir içerik ortaya koyuyor.

70 bölümden oluşan 268 sayfalık kitabın kapak tasarımında kar’ın, kar altındaki dal ve yaprakların arasında duran ve içimizi sıcak yuva hissiyle dolduran bir çatı ile karşılaşıyoruz. Çatının altını inşa etmek için hayal gücümüze olduğu kadar eserin içine girmeye de ihtiyacımız var. Yazar Bir Kulübe’yi hocam ve ustam dediği A. Ali Ural ile birlikte babası Nusret Kablan’a ithaf etmiş ve hikâyesinde büyük bir alan kapladığını işaret ettiği her iki kıymeti de romanın orman, ağaç, kulübe ögeleri ile ilişkilendirmiş. Nitekim eserin editörlüğünü de “bir ormandan ancak bir ev yapabilirim/bir dağdan duvar yalnız” mısralarına yer verilen A. Ali Ural üstlenmiş.

Bir Kulübe ormanın kapısında duran iki farklı misafirle, gönüllerimizin merakına dokunarak başlar. İlk misafir, çocukluktan başlayan uzun bir sürecin köklerine gönderdiği gönüllü; “yeryüzünün bağlarını bahçelerini gezmiş ve sonunda bir kulübe yapmak için ata topraklarına dönmüş bir mimar”. İkincisi peşindeki gölgeden ormana kaçan, alımlı ama yaralı genç bir kadın… Her ikisinin de yolu ormanı mesken tutan ormancı ve karısıyla kesişir. Mimar kulübesini inşa ederken, kadın peşindeki Avcı’dan ormancının evine sığınır. Avcının esere dâhil olması mimar, kadın ve ormancı ile hanımına göre daha sonraysa da (s. 53) romanın şahıs kadrosu böylece oluşturulur. Karakterlerin hikâyeleri ise huş ağaçları, gülleri, kiraz ağaçları, servileri, yıldızlara yakın tepeleri, kuşları, fotoğrafçılık yapan cevizi, kocayemiş yaprağı, sincabı, kaplumbağası, nar bülbülü, serçesi ve onlarcasıyla ormanın aydınlanan yüzüyle birlikte aydınlanır. Romanda ormanın büyüsüne kendimizi teslim ederken her karakterin dönüşümüne tanık tutuluruz. Olay akışı içerisindeyken yani mimar nezdinde onun çocukluğuyla, babasıyla en mühimi de ustası ile tesis ettiği münasebeti, mimarın şahsiyetini biçimlendiren geçmiş zamanlar üzerinden adımlarken… Avcı ile genç kadının yasak yürüyüşünü merakla takip ederken… Ormancı ve büyük hanımın yaşantıları ile birlikte kişiliklerini anlamlandırmaya çalışırken yazarın sıkı bir örgü oluşturduğunu fark ederiz.

Bir Kulübe akıcı olay örgüsünün yanında yoğun mesajlar taşıyan bir romandır aynı zamanda. Hümeyra Yabar mesajlarını hüzün, sevinç, umut, hasret, aşk gibi insani duygular üzerinden verirken usta-çırak bağlantısı üzerinden de ortaya koyar. Köklerini topraklarında arayan mimarın geriye dönüş tekniğiyle sık sık ustasını yâd etmesi, saygı, edep ve teslimiyet içerisinde ilerleyen mürşit-mürit ilişkisini akıllara getirir. Böylece bir usta olan marangoz metodik tutumu ve öğretileri ile yer yer, saygılı, idealist, nazik ve uyumlu bir insan olarak ele alınan mimarın önüne geçer. Bilhassa ağaçların dilinin usta tarafından çözümlenebilmesi, mimarın, atölyeye getirilen bir ağaç karşısında heyecanlanan ustasını uzun uzun gözlemlemesi eserin sunduğu çarpıcı örnekler arasındadır. Hülasa ustasının öğütleri kulübeyi yapan mimara rehberlik ederken, okura da ışık tutar. Kitapta yaratılış; tabiat ve insan üzerinden kurulan ilişki ve tabiatın insan fıtratına sızan hâlleriyle her fırsatta karşımıza çıkar. Anasır-ı erbaa denilen dört unsura sıklıkla atıfta bulunulur.

Eserde kulübe ve ekmek yapımı, suyun hafızası, mimarın okuduğu Robinson üzerinden yapılan kodlamalar ve onun kitaba -kendi hayatıyla mukayese ederek- eleştirel bakması, çocuklukta hemhâl olunan gereçlerin ve oynanan oyunların karakter inşasındaki rolü gibi pek çok mesele derinlikli bir biçimde ele alınır. Elbette bu yaklaşımda Yabar’ın psikolog duyarlılığı ile meselelere eğilmesinin katkısı büyük. Bütün bunlara ilave olarak Avcı’nın bebeğini doğuran Cemre’nin doğum esnasında yaşadığı manevi iklimin anlatıldığı satırlarla (s. 174-177) mevlid-i şerifin esere dâhil edilişi önemlidir. Mehmet adlı bebeği olan yedi kadından alınıp dikilen “Yedi Mehmet Gömleği” (s. 182), bitkilerin, çiçek tozlarının şifa için kullanımı ve ağaç türleri hakkında yapılan geniş bilgilendirme dikkat çeken detaylar arasındadır.

Bir Kulübe sonuç kısmıyla birbirinin karşısına tevafuk eseri çıktığı düşünülen insanların birbirini nasıl tamamladığı ve bir diğerinin hayatına nasıl dokunduğu üzerinde durur. Mimarın bir gün ayrılmak üzere inşa ettiği kulübesinde geçirdiği dört mevsim kimilerinde, onun özüne dönmesi olarak yorumlanırken kimilerince riyazet ve uzletin karşılığı olarak okunmaya müsaittir. Belki de hayalin hasrete emanet ettiği bir sözün yerine getirilmesi… Nereden baksak değerli…

Sevgili Hümeyra Yabar’a ince armağanı için teşekkür ediyor, yükselen ışığının nice yolu aydınlatmasını diliyorum.

Selam ile.