Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
02 Nisan 2023

​Kitap molası XXVI; Peronda gece

“şimdi ölüm güzel, göl kıyısı, yaprak hışırtısı ve sen ve ben

bir intikam nasıl alınır dudaklara değmeden (Beni Kim Mahvedebilir, s. 44)

Gece mavisi ve lacivertin hâkim olduğu, karşıdan bakıldığında solda, kahve-mor tonlarının beslediği bir iç oda. Yolu gören ufacık pencereden anlaşılıyor özümsenenin bir oda olduğu. Bir de adlandırılmasından kapağın. Yolda, alacakaranlığın baş ucunu bekleyen bodur ağaçlar. Ağaçların yakınında uzaklara giden bir başka yol, ufukta morun salınımı.

Oldum olası severim kitapları elime alıp uzun uzun kapağını seyretmeyi… Henüz yazarı/şairi ne söylemiş bakmadan bambaşka bir masalın içine çeker o beni… Kalıbın özle bağlantısını önce kendi zihnimde kurmaya çalışırım zira borçluyumdur bu uzun nazarı, kapağı güzel tasarlayan arkadaşa… (Bu vesile ile Ayşe Ural’a selam olsun.) Elimde tuttuğum lacivert büyü Sevgili Filiz Eneç’in yakın zaman önce (Kasım 2022) Şule yayınlarından çıkan ikinci şiir kitabı Peronda Gece. Editörlüğünü Şafak Çelik’in yaptığı yetmiş bir sayfalık eser “dört kapı” ve “ölüm durağı” adını taşıyan iki bölümden oluşuyor. Mevlana’nın Mesnevî’sinden bir hikmet ile başlıyor kitap, hemen altında “Vedud” olana bir niyaz bırakılmış. Şairin ilk eseri Alışılmadık Deniz kendini uzun süre baş ucumda tutturmaya muvaffak olduğu için Peronda Gece’ye de büyük beklentilerle adım atıyorum. Yanılmıyorum. Eserin ilk şiiri, coşkulu bir hüznün nağmesi olan “Seni Tanımayacaklar”, incitici “vesvese darbeleri”, insanı “her gün tekmeleyen anlamsız uykular”, şehrin tenhalığında kalan seyyar satıcıların mahcup suretleri ile kesik kesik alınıp verilen bir nefes gibi doluyor içime… Bu keskin ve sarhoş edici kokuda bir miktar bekleyeyim istiyorum. Şiirin başlığı “Seni Tanımayacaklar” başlangıçta “seni yok sayacaklar sen daha çok var olacaksın” a telmih olarak düşünülse de içerik Sezai Karakoç’un “yanlış trenden indin seni şehrin aynasından geçirdiler” mısraı ile başlayan “İlk” şiirinin ayak izlerini gönlünde taşıyor. Bu anlamda şiirde kentlerin, tenhaların, geçip giden varlıkların iz düşümü görülüyor. Filiz Eneç’in menekşelerle, mezarlıklarla, merdivenler ve küçük pencerelerle, kabaran dalgalarla çizdiği resmin sonunda “yabancı bir gülüş”e rastlıyoruz. Henüz kitabın bu ilk şiirinden anlaşılıyor ki şairin önceki çalışmalarında yakaladığımız pitoresk yapıyı bu kitabında da bulacağız. Nitekim “dört kapı”dan geçip tüm şiirlerin içine girdiğimizde bunu görmek zor olmuyor.

sustuklarım düşmüyor yakamdan/söylemek istediğim ne varsa kurulu bir saat şimdi/ayıkken sarhoş taklidi yaptım uyurken günah (Benden Geriye, s.13)”

Eserin ikinci şiiri olan “Benden Geriye” yazıcının “her gün yürüdüğü yollar”dan, “buğulu camlar”dan, “sardunya menekşelerin şehrinden” geçerek “salyangoz toplayan çocukların kalbine” (s. 12) giderken yine bir resim çiziyor okuruna. Şiirde “avareliğim taşlıyor beni fakat düşmüyorum” mısraındakine benzeyen soyut esintiler bile bu sulu boya tablosunun önünde duramıyor. İlhamını canlı cansız bir çeşitlilikten alan ve “şey”lerle etkili manzaralar ortaya çıkaran Eneç, “Nesnelerin Evimizdeki Dili”, “Taşların Uykusu” gibi şiir adlandırmalarıyla da tavrını baskın hâle getiriyor. Hemen burada “Nesnelerin Evimizdeki Dili”nde geçen o yüksek işçiliği dikkatlere sunmak isteği uyanıyor (s. 14):

Islandıkça sevgiliyi yaklaştıran o yağmuru/bin çiçek bir bahar ülkesini/düştüğünde şebnemler sessizce ağan gecelerde/olgunlaşan erkeklerin saçlarını/daha gür parlayınca sen, daha güzel baktığında kadınlar/gizleyeceğim kendimi, kendime benzeyen herkesi

Ilık bir şebnem sabahında baharın ve yağmurun binbir tonu...

Bölüm içerisinde “beni sende aradılar yoktum”, “ölür serçe cam kenarında kar gömleği olur”, “sanki bütün sözcükler nişanı bozmuş benimle”, “bak omzundan düşen şu kalabalığa nasıl da dallarına uzanıyor”, “kendi karanlığıma yol gösterecek değilim” gibi pek çok çarpıcı mısra ise ezberlere sızacak bir içerik taşıyor.

Eserin ikinci kısmı “ölüm durağı” altına iliştirilen “Yâ Baki Entel Baki” nidası ile başlıyor. İthafların ve şiire ilham açılış mısralarının yer aldığı bu kısımda şairin benini de merkeze koyduğu sosyolojik bir içerikle karşılaşmak mümkün. “Gövdesi genişledikçe küçülen avluların” ve “açık kapılarıyla sabah duası kadar cömert evlerin (s. 51) içinden geçerek gittiğimiz “Babilin Çocukları” şiiri, “babam kırk yaşında binlerce yıldan beri/birlikte büyüdük koca bir gürültüyle (s. 53) mısralarının engin derinliğiyle babaya yazılan fakat okurunu nostalji geçidine sokan “Geçmiş Zaman Türküsü”, Ömer Seyfettin’e ithaf edilen “Sahipsiz Ölü”, Enfal Sûresi’nin dokuzuncu ayetini baş tacı yapan ve aydınlık bahçelerin ışığıyla dolan “Çanakkale Ezgisi, şairin “her gün varlığından borçlanırım/gider tablosundan düşmez adım (s. 64)” dediği “Dervişin Postu” ve tarihin duraklarında soluklanırken uygarlıklara, şairlere, mucizelere atıf yapan “Rüyanın Hâlleri” insanlığı kalbinde ağırlayan şiirlerden…

Sevgili Filiz’in Peronda Gecesi’ni kütüphaneme kaldırmadan önce çalışma masamda tutacağımı biliyorum. Bilmem ki kaç gün, kaç hafta, kaç ay…

Selam ile.