Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
05 Şubat 2023

​Kitap Molası XXIV; Böyle Uzakta

Anlamın salt, tekdüze kalıplarından çıkarılarak zihnin çağrışım odalarına emanet edilen mısraları özlediğim bir zamanda geldi. Bunun yanında şiirin, uçsuz bucaksız vadi ve ovalarında soyut bir hüviyetle gezinme iddiasında bulunurken anlamsız, karışık, yapay, buram buram özenti kokan, en fenası da ruhu muallakta bırakan bir insicamsızlıktan uzak bir tavrı armağan getirdi. Özlenen bir uzaktı yanı başımda duran. İsmi içinden taşan, içindeki şiiri anlatan…

Böyle Uzakta Ahmet Tepe’nin Ekim 2022’de Hece Yayınları’ndan çıkan 72 sayfalık şiir kitabı… Siyah beyaz tonlarının hâkim olduğu kapak tasarımı, yapraklarını baharın son faslına devretmiş kış temsili bir ağaçla, onun göğünde yer alan on kuşu taşıyor. Şairin eşine ve çocuklarına ithaf ettiği kitap “Orada Olanlar”, “Arada Kalanlar”, “Burada Olanlar” alt başlıklarıyla üç bölümden oluşuyor. On bir şiirin yer aldığı ilk kısım gerek şiirlerinin fazlalığı gerekse çalışmaların daha uzun olmasıyla diğer kısımlardan daha kapsamlı. “Arada Kalanlar’da dokuz, “Burada Olanlar”da üç şiir yer alıyor.

Masumiyetin ve umudun perdesini aralıyor ilk bölümün ilk şiiri; “Aşk Gibi Işık Gibi”. “Sevincin munis evinden beyaz haberler bekleyen” şairin kamçı vurulan yaralara, evi gam olan fakirliğe, yamalı gülüşlerle devinip duran derbeder anılara, sürekli borç alarak ayakta duran güne rağmen aşka yüz isteyen bir yokuş çağrısını içselleştiriyor bu şiir. “Pişen ekmek kokusunda masumiyetin sesini duyan” kalemin çağıltısında hayatı kucaklayan bir vecd hâli var. Eserdeki çocuksu coşku genel içeriğin de habercisi. Nitekim kitabın ilerleyen kısımlarında hüznün ve ıstırabın konu alındığı çalışmalarda da hep o ince baharı, umudu, çocuk ruhunu duyumsuyoruz.

Aşkın, yalnızlığın, hayalin, bir hikâyenin ardına takılıp yazılan hüzün ve kadının tematik olarak yer aldığı bölüm içerisinde insanın ve insanın serüveninde şairin kendini konumladığı yerin izlerini takip ediyoruz. Bilhassa “ve İnsan” adlı eserde cennette başladığı işaret edilen yaşamın hırslar ve korkuların sırtında yeryüzüne taşınma yolculuğu anlatılırken şairin tabiat üzerinden kendini tanımlama çabasına şahit tutuluyoruz (s. 25-29); “içim yaşanmayan bir sonbahar”, “Ben de sustum, sus dedi yüzünde çiçek açmış rüzgârlar/baykuşlar gelip derisini yüzdü gecenin/kırık ve çatlak fonksiyonel bir öfkeyle bu katı çağda/yalnızca insan yalnızca ben/yalnızca berrak düşünceler mi burada?” Burada, eserdeki sorgulama hâlinin Ahmet Tepe şiirinin tipik bir özelliği olduğunu vurgulamamız yerinde olacaktır. Nitekim kitaba adını veren ve ilk bölüm içerisinde yer alan “Böyle Uzakta” da soruların tesis ettiği bir şiir;

Bu düş, bu sır nedir bu cümbüşü serçelerin/Bu soylu ağaç, bu iman gerçeği/Bu katırcı her sabah nereye gider?/Kara taşın sakladığı büyük gizemi/Bilmemiz gereken az şeyler değil/Yavaş yavaş bir gece kadar büyür bunlar/… Kim duyar ruhumdaki büyük ihtilalin sesini?/Bu ırmak niçin, nereden gelir bu ırmak/Bu gülüş, bu fırtınalar/Bin yıl yaşayan Âdem, bu kıyamet/Ne zaman gelecek demekten vazgeç (s. 24).” Dikkat edildiğinde şair önce soruyor, son ucunda sorularından yorulan ve kendi sorularını yargılayan bir çıkmazın eşiğinde bekliyor. Pek çoğu sorularla inşa edilen şiirlerin bende oluşturduğu intibaı ise, cevapların küçük bir kâinat olan şair ruhunda mahfuz tutulduğu… Yani esasında cevabını bilmediği ve birer sorun olarak gördüğü sorular değil de, insana düşündürmeyi amaçlayan sorular şiirlerde yer tutan soruların her biri. Tecahülüarifin birer güzel örneği…

İkinci bölüm şairin “Ali Emre Ağabeye” ithafının yer aldığı “Durmadı Bulut Durmadı Deniz” adlı şiiriyle başlıyor (s. 43). Pek çok duygunun bir arada yansıtıldığı eser, insanı “kaç kara kış durdun yüzünde”, “fikrimi sormadılar cesur değildi bugün sokaklar”, “sen çocukken çok sevinmiştik sevincimiz akşamdan dönmüştü”, “sessizliğin gelmiş dizime kadar/çıkar üstünden acılarımı” gibi mısralarla derin bir yerden yakalıyor. Bununla birlikte “bir kitap adın portakal kokulu/gördüğün sendeki esenliği rabbimin”, “geçelim kaplanmamış ilkokul çocuklarının yüzlerini” mısralarıyla sadırda serin bir nağme bırakıyor. Kitap içinde en sevdiğim ve orijinal bulduğum şiirlerden biri bu. Esasında ikinci bölümdeki pek çok şiir içerik ve akış olarak bende benzer bir tesir uyandırdı. Tabiattan ilham alan bir geçmişe yolculuk, çocukluğa dönüş, içimizde ağrısını duyduğumuz ve fakat dinlemeye vakit bulamadığımız sıcak, uysal, temiz şeylerin varlığı, umudu adımlayan bir hasret… Bu duyguların her biri neden “Arada Kalanlar” sorusunu getiriyor akla. Belki de şimdide yaşarken özlem duyan bir hissiyatın adımlarını takip ettiği için… Her parçasını bir zamanda bıraktığı için… Penceresiz odaların karanlığından çıkıp gelen göçebe çocuk masalları ile (s. 46) “Eğer Bilseydin”, ince bir ihtimâlin uzun beyaz gülüyle yağmurun bize benzeyen sesini duyan ve hayata küskün duyguların kiracısı da olsa hep yerinde duran(s.49) “Gece Rüzgârlı”, içinde bir düşle uzaklardan çok uzaklardan bin çığlığa tutunan (s. 52) “Sıfırın Altında İsyanım”, kaçıyorsun haritalardan sokak sokak serzenişi ile alnını taşların sızısına dayayan duyguların “Lodos Ağrısı”, el sürülmemiş bir aşk arzusuyla (s. 57), yüzünün nurlandığı şafakta duran “Yüzümdeki Şafak” , klasik metinlerde elleri beklenen şairin(s. 60) “oysa dışardan açılan bir şey değildi sesin” deyişinde bulduğumuz o saf, o lirik çocuksuluğu “Tek Kalmanın Beyazlığı”... Her biri ıssızlığımızdan sızan ve başlıklarından da anlaşılacağı üzere acı çekerken sırtını tabiata, yani hayata yani umuda yaslayan şiirler…

Akışın hikâyeye tâbi tutulduğu “Hayal Şehrinin Boyacıları” ise “Burada Olanlar”ın girizgâhı… Ahmet Tepe’nin Böyle Uzakta adlı kitabı coşku, umut, hasret, hüzün ve bunalım, kırgınlık, kaygı, duygusal ve sosyal yoksunluk, aşk gibi temaların ışığında çağın ve çağın düne bakan yüzünün şiirdeki yansıması… Yürüyüşü daim sürsün.

Selam ile.