Kitap Molası XXIV; Böyle Uzakta
Anlamın salt, tekdüze kalıplarından çıkarılarak zihnin çağrışım odalarına emanet edilen mısraları özlediğim bir zamanda geldi. Bunun yanında şiirin, uçsuz bucaksız vadi ve ovalarında soyut bir hüviyetle gezinme iddiasında bulunurken anlamsız, karışık, yapay, buram buram özenti kokan, en fenası da ruhu muallakta bırakan bir insicamsızlıktan uzak bir tavrı armağan getirdi. Özlenen bir uzaktı yanı başımda duran. İsmi içinden taşan, içindeki şiiri anlatan…
Böyle Uzakta Ahmet
Tepe’nin Ekim 2022’de Hece Yayınları’ndan çıkan 72 sayfalık şiir kitabı… Siyah
beyaz tonlarının hâkim olduğu kapak tasarımı, yapraklarını baharın son faslına
devretmiş kış temsili bir ağaçla, onun göğünde yer alan on kuşu taşıyor. Şairin
eşine ve çocuklarına ithaf ettiği kitap “Orada Olanlar”, “Arada Kalanlar”,
“Burada Olanlar” alt başlıklarıyla üç bölümden oluşuyor. On bir şiirin yer
aldığı ilk kısım gerek şiirlerinin fazlalığı gerekse çalışmaların daha uzun
olmasıyla diğer kısımlardan daha kapsamlı. “Arada Kalanlar’da dokuz, “Burada
Olanlar”da üç şiir yer alıyor.
Masumiyetin ve umudun perdesini
aralıyor ilk bölümün ilk şiiri; “Aşk Gibi Işık Gibi”. “Sevincin munis evinden
beyaz haberler bekleyen” şairin kamçı
vurulan yaralara, evi gam olan
fakirliğe, yamalı gülüşlerle devinip
duran derbeder anılara, sürekli borç
alarak ayakta duran güne rağmen aşka yüz isteyen bir yokuş çağrısını
içselleştiriyor bu şiir. “Pişen ekmek kokusunda masumiyetin sesini duyan”
kalemin çağıltısında hayatı kucaklayan bir vecd hâli var. Eserdeki çocuksu coşku genel içeriğin de
habercisi. Nitekim kitabın ilerleyen kısımlarında hüznün ve ıstırabın konu
alındığı çalışmalarda da hep o ince baharı, umudu, çocuk ruhunu duyumsuyoruz.
Aşkın, yalnızlığın, hayalin, bir
hikâyenin ardına takılıp yazılan hüzün ve kadının tematik olarak yer aldığı
bölüm içerisinde insanın ve insanın serüveninde şairin kendini konumladığı
yerin izlerini takip ediyoruz. Bilhassa “ve İnsan” adlı eserde cennette
başladığı işaret edilen yaşamın hırslar ve korkuların sırtında yeryüzüne
taşınma yolculuğu anlatılırken şairin tabiat üzerinden kendini tanımlama
çabasına şahit tutuluyoruz (s. 25-29); “içim
yaşanmayan bir sonbahar”, “Ben de sustum, sus dedi yüzünde çiçek açmış
rüzgârlar/baykuşlar gelip derisini yüzdü gecenin/kırık ve çatlak fonksiyonel
bir öfkeyle bu katı çağda/yalnızca insan yalnızca ben/yalnızca berrak
düşünceler mi burada?” Burada, eserdeki sorgulama hâlinin Ahmet Tepe
şiirinin tipik bir özelliği olduğunu vurgulamamız yerinde olacaktır. Nitekim
kitaba adını veren ve ilk bölüm içerisinde yer alan “Böyle Uzakta” da soruların
tesis ettiği bir şiir;
“Bu düş, bu sır nedir bu cümbüşü serçelerin/Bu soylu ağaç, bu iman
gerçeği/Bu katırcı her sabah nereye gider?/Kara taşın sakladığı büyük
gizemi/Bilmemiz gereken az şeyler değil/Yavaş yavaş bir gece kadar büyür
bunlar/… Kim duyar ruhumdaki büyük ihtilalin sesini?/Bu ırmak niçin, nereden
gelir bu ırmak/Bu gülüş, bu fırtınalar/Bin yıl yaşayan Âdem, bu kıyamet/Ne
zaman gelecek demekten vazgeç (s. 24).” Dikkat edildiğinde şair önce
soruyor, son ucunda sorularından yorulan ve kendi sorularını yargılayan bir çıkmazın
eşiğinde bekliyor. Pek çoğu sorularla inşa edilen şiirlerin bende oluşturduğu intibaı
ise, cevapların küçük bir kâinat olan şair ruhunda mahfuz tutulduğu… Yani
esasında cevabını bilmediği ve birer sorun olarak gördüğü sorular değil de,
insana düşündürmeyi amaçlayan sorular şiirlerde yer tutan soruların her biri. Tecahülüarifin
birer güzel örneği…
İkinci bölüm şairin “Ali Emre
Ağabeye” ithafının yer aldığı “Durmadı Bulut Durmadı Deniz” adlı şiiriyle
başlıyor (s. 43). Pek çok duygunun bir arada yansıtıldığı eser, insanı “kaç
kara kış durdun yüzünde”, “fikrimi sormadılar cesur değildi bugün sokaklar”,
“sen çocukken çok sevinmiştik sevincimiz akşamdan dönmüştü”, “sessizliğin
gelmiş dizime kadar/çıkar üstünden acılarımı” gibi mısralarla derin bir yerden
yakalıyor. Bununla birlikte “bir kitap adın portakal kokulu/gördüğün sendeki
esenliği rabbimin”, “geçelim kaplanmamış ilkokul çocuklarının yüzlerini”
mısralarıyla sadırda serin bir nağme bırakıyor. Kitap içinde en sevdiğim ve
orijinal bulduğum şiirlerden biri bu. Esasında ikinci bölümdeki pek çok şiir
içerik ve akış olarak bende benzer bir tesir uyandırdı. Tabiattan ilham alan
bir geçmişe yolculuk, çocukluğa dönüş, içimizde ağrısını duyduğumuz ve fakat
dinlemeye vakit bulamadığımız sıcak, uysal, temiz şeylerin varlığı, umudu
adımlayan bir hasret… Bu duyguların her biri neden “Arada Kalanlar” sorusunu
getiriyor akla. Belki de şimdide yaşarken özlem duyan bir hissiyatın adımlarını
takip ettiği için… Her parçasını bir zamanda bıraktığı için… Penceresiz odaların karanlığından çıkıp
gelen göçebe çocuk masalları ile (s. 46) “Eğer Bilseydin”, ince
bir ihtimâlin uzun beyaz gülüyle yağmurun bize benzeyen sesini duyan ve hayata
küskün duyguların kiracısı da olsa hep yerinde duran(s.49) “Gece
Rüzgârlı”, içinde bir düşle uzaklardan çok uzaklardan bin çığlığa tutunan (s.
52) “Sıfırın Altında İsyanım”, kaçıyorsun
haritalardan sokak sokak serzenişi ile alnını taşların sızısına dayayan duyguların
“Lodos Ağrısı”, el sürülmemiş bir aşk
arzusuyla (s. 57), yüzünün nurlandığı
şafakta duran “Yüzümdeki Şafak” , klasik
metinlerde elleri beklenen şairin(s. 60) “oysa dışardan açılan bir şey
değildi sesin” deyişinde bulduğumuz o saf, o lirik çocuksuluğu “Tek Kalmanın
Beyazlığı”... Her biri ıssızlığımızdan sızan ve başlıklarından da anlaşılacağı
üzere acı çekerken sırtını tabiata, yani hayata yani umuda yaslayan şiirler…
Akışın hikâyeye tâbi tutulduğu
“Hayal Şehrinin Boyacıları” ise “Burada Olanlar”ın girizgâhı… Ahmet Tepe’nin Böyle
Uzakta adlı kitabı coşku, umut, hasret, hüzün ve bunalım, kırgınlık,
kaygı, duygusal ve sosyal yoksunluk, aşk gibi temaların ışığında çağın ve çağın
düne bakan yüzünün şiirdeki yansıması… Yürüyüşü daim sürsün.
Selam ile.