Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
01 Ocak 2023

Kitap Molası XXIII: Tekrarın tiryakisi zaman

Yolculamak hüzündür, karşılamak umut. Hüzün ve umut arasındaki bu zaman dilimi gidenin muhasebesini yapacağımız, geleni ise o tecrübe birikimiyle karşılayacağımız bir tefekkür aralığı. Bu sene bana hiçbir katkı sağlamayacak hasbihallerden kitapların, bilmediğim kelimelerin, orijinal cümlelerin evrenine yol almayı sevdiğim, dahası bunu içselleştirdiğim bir sene oldu. “Ne kattı, ne götürdü?” sorusuyla içime yöneldiğim ve nihayetinde yine, yeniden insanın kendisine dair yapacağı en iyi yatırımın kitaplarla hemhal olması olduğuna kanaat getirdiğim olgunluk evresi.

Yakın zaman önce değerli şair yazar İlkay Coşkun’un birkaç kitabı haneme ulaştı. İlkay Bey kitapların dünyası ile meşgul olan, onları sahaya çıkarmayı seven değerli bir okur aynı zamanda. Kıymetli hanımefendisi Vildan Poyraz Coşkun’un da yazması, çiftin bu yolda birbirlerine sağladıkları destek ve en mühimi bu yol arkadaşlığının hayata edebiyat penceresinden bakabilmesi imrenilesi… Gelen kitaplar arasında ismi ve kapağı ile dikkatimi celbeden ilk eser Sinan Ayhan ve İlkay Coşkun’un ilk baskısı Haziran 2022’de yapılan Tekrarın Tiryakisi Zaman oldu. Zaman meselesi öteden bu yana dikkatimi çekmiştir. Henüz çocukluk yıllarımda ondaki akışın kişi algısıyla doğru orantılı olup olmadığını düşünürdüm. Seneler sonra, özellikle akademik okumalarım hız kazanıp Henri Bergson, Tanpınar, Peyami Safa gibi isimlere evrildiğinde zamanın pek çok edebî ve felsefî yapının çıkış noktası olduğunu anladım.

Sinen Ayhan ve İlkay Coşkun’un bir konu bütünlüğünde birlikte kaleme aldıkları kitap KDY’den çıkmış. Yavruağzı bir arka fonun hâkim olduğu kapakta ilk göze çarpan roma rakamlarının turuncu bir halka içinde yer almaları. Siyah bir daire, gri bir zeminde küçük bir bisiklet… Hülasa kişi algısına emanet edilen soyut, şık, orijinal bir kapak… Giriş yazısı İlkay Bey’e ait. Çalışmanın Haziran 2021’de Şair Sinan Ayhan’ın önerisi ile başladığını ve ilk şiirden sonra temanın, formun ve şiir sesinin belirlendiğini belirtmiş. Şairler birbirinden gelen şiirleri birkaç defa okumuş ve birkaç gün içinde bir nazire şiiri kaleme almış. Ön sözde dikkatimi çeken Sinan Ayhan’ın eserlerinde işlediği belirtilen “bileği-metni” yani “cevher söz” kuramının bu kitapta izlerinin görüleceğinin söylenmesi ve kuram hakkında klasik şairlerin öncülüğünde değerli bilgiler sunulması. Nitekim okur, Sinan Ayhan şiirlerinin yer aldığı ilk bölüm olan “Kayıp Zamana Ağıt”a Coşkun’un anlattıklarından hareketle giriyor.

Neyi yıksak koparamıyoruz hüzünle göbek bağımızı (Makaralı Sistem/s.111)”

Ayhan’ın zaman bilinci merkezinde kaleme aldığı şiirlerine adım atar atmaz eserin beklentimin üzerinde bir tat bırakacağını hissettim. Özellikle aliterasyonun hâkim olduğu çalışmalarda asonanslar, sesteşlerle inşa edilen ses oyunları, tevriyelerin hükümranlığı göze çarpıyor. Bölümde yer alan mensur şiirlerde de bu tutum bozulmuyor. Antik zamandan izler taşıyan eserlerde yer yer dini motifler; ayetlere ve kutsi hadislere telmihler, peygamber kıssalarından izler, kutsal şehirler ve bilhassa rabıta, derviş, bir lokma bir hırka, naz makamı gibi tasavvufi terimler var. Zaman sarrafı edası ile işlenen ürünlerde bir okuma birikimi de göze çarpıyor. Şair, Geothe, Rimbaud, Yunus Emre, Sezai Karakoç, Nazım Hikmet, Baudelaire, Charles Dickends, Beyazıd-ı Bestami, Mevlana, Necip Fazıl Kısakürek, İsmet Özel, Herakletios, Yahya Kemal, Edgar Allan Poe gibi isimlere atıfta bulunmuş. Özellikle “Zamanın Fuzûlisi, Bakisi, “Neydi” mi, “Ne değildi” mi” adlı metin divan edebiyatımıza yaptığı göndermelerle dikkat çekiyor. “Gömlek Yakasını Dik Tutan Zamana Sone”, “Zamanın Bir Harfi misin Sen?”, “Bir Zaman Nakkaşının Perde” akış ve mana itibariyle çok beğendiğim eserler oldu. Ayrıca şiirlerden zengin bir kelime çeşitliliği ile çıktım. Yalnız burada Sinan Bey’in şiirinin bir karakteristiği olduğunu fark ettiğim mısraın alttan devam etme sıklığının okur zihnini çok zorlama/yorma tehlikesi olduğunu söylemem gerekiyor. Bir öneri olarak bunun bir parça esnetilmesi gerektiğini hatırlatmak isterim. Eserin ikinci kısmı 127.sayfada başlayan ve İlkay Coşkun şiirleriyle şekillenen “Zaman Tansığına Uzun bir Yol”

kaç kibri saklar tevazu tarafı sarmalayıp gizil ve muğlak

sesini, hâlini bihakkın dinleyecek insan nerede bulunacak (Toprak Ana Kucağına Zeyl, s. 133)”

Eserde Sinan Bey’in şiirleri arasındaki bütünlük İlkay Coşkun şiirlerini de içine alacak bir yapı sergiliyor. Bölümler arasındaki geçiş bile bu bütünlüğün büyüsünü bozamıyor. Aslında iki şair arasındaki kalem ve üslûp farkı kesintisiz bir yürüyüşün göl ve orman manzaraları gibi.

İlkay Bey’in zaman teması üzerine yoğunlaşan şiirlerinde eski uygarlıklar ve antik çağ başta olmak üzere atasözlerinden, Anadolu irfanından, yer yer Kur’an ayetlerinden ve tasavvuftan ilham alan bir tavır var. Çalışmalar “kelime oyunları ile yoğrulan hikmet” şeklinde hülasa edilebilecek bir potansiyele sahip. Nitekim zaman tansığına ulaşma çabasındaki o uzun yolda Azeri atasözleri, ayetler, Kutsi Hadis, eski atasözleri ve halk deyişleri ile birlikte Oğuz Kağan’a, Yunus Emre’ye, Neşet Ertaş’a, Baudelaire’e, Metin Eloğlu’ya, Cemal Süreya’ya, İbn Haldûn’a, Ahmet Oktay’a, Hamlet’e, İbn i Hazm’a, Enderunlu Vâsıf’a, Çehov’a, Can Yücel’e Heidegger ve Tanpınar’a atıflar mevcut. Ben özellikle İlkay Bey’in modern hece tarzında kaleme aldığı “Yaralı Zaman” ve “Tekaüt Zaman” şiirlerini çok başarılı buldum. Bununla birlikte “mensur şiir” tarzında kaleme aldığı çalışmalar Sinan Bey’in aksine denemeye daha yakın bir yapı sergiliyor. İlaveten burada, İlkay Bey şiirinin belki de bir niteliğini oluşturan hâl, hakikat, zayiat, vehim, iptidai, müptelâ gibi kelimelerin tansık, kavuştak, üzünç, öğütgec, şıvgın, yüngül, murç gibi kelimelerle aynı bölümde hatta aynı mısra içinde bulunmasının okuru yorma ve dilin farklı yapılarına hızlı geçişlerin onu şiirden koparma gibi bir tehlike arz ettiğini belirtmeliyim. Bir de sayfa altında şerh düşülen “kün tuğ olsun, bolgıl kök kurıkan (s. 183), ya da “eşik artın bilmegen, törnü bilmez” gibi dua ve atasözlerinin günümüz karşılıklarının belirtilmesinin sonraki baskılar için göz önünde bulundurulması gerektiği düşüncesindeyim.

Yazıma başlarken aklımda İlkay Coşkun’un haneme armağan ettiği kitaplarla ilgili kısa bilgiler paylaşmak vardı. Tekrarın Tiryakisi Zaman’a dair gerçekleştirdiğim okuma ve karşılaştığım orijinallikler; incelik ve güzellikler buna mani oldu. Devamını dilerim.

Selam ile.