Kitap Molası XXIII; Keşke Toprak Olsaydım
“Kimse
şiir yazmıyor sevgilisine…”
Doğu’nun kendine has bir şiiri var. Kelime ile
iştigal eden birine her hâliyle şiir yazdırabilecek bir kudret. Karadeniz,
Akdeniz, Ege, İç Anadolu için söyleyemeyeceğim bu tesiri bir de İstanbul’da
bulurum. Daha ziyade edebî yönüyle baktığım “o beldeler” zanaatin her şubesini usta
çırak ilişkisiyle devam ettirmek suretiyle beni doğrular gibidir. Bilhassa
kadim bir tarihi ağırlayan ve uzun asırların lahzada nefes alıp verişini
ziyaretçisine tüm ihtişamıyla sunan sihirli diyarlar. Urfa da her köşesiyle bu
ezelî mirası taşır. Bize İbrahim peygamberin şuurundan bir nefha ulaştırır. Edebî
mahfillerde Urfa’nın edebî yüzü denildiğinde akla çalışkan, üretken, çok yönlü
kabiliyetiyle Mehmet Kurtoğlu gelir.
Şiir, inceleme, deneme,
biyografi, belgesel, roman ve tiyatro dalında onlarca eser kaleme alan Mehmet Kurtoğlu’nun
son şiir kitabı Keşke Toprak Olsaydım’ınıyakın zaman önce okuma imkânı buldum.
Kütüphaneme armağan edilen bu değerli kitap Mart 2022’de Çıra Yayınları’ndan
çıktı. Kapak, adıyla uyum teşkil eden kahverengi ve sade bir tasarıma sahip…135
sayfa hacminde olan eserde şairin daha evvel yayımlanmış olan dört beş şiir
kitabından seçmeler olmakla birlikte 2000’li yılları ihtiva eden yeni
çalışmaları var. Nitekim kitabın ilk altmış üç sayfasını 90’lı yıllara ait şiirler
teşkil etmekte iken “Hüseyin” adlı çalışma ile 2000’li yılların şiirlerine
–biri istisna- geçiş yapılmış. Altındaki tarihlere bakıldığında pek çoğunun
Urfa’da yazıldığı fark ediliyor. Kitaba adını veren ilk şiir “Keşke Toprak
Olsaydım” 1996 imzalı. Şairin “vahyin inceliğinde yazılan bir şiir” olduğunu
imlediği; peygamberler tarihinden aldığı ilhamı Kuran-ı Kerim ve Mezmurlar gibi
kutsal kitaplarla desteklediği bu ilk ürün sevgi-nefret, öfke-merhamet,
şehvet-nedamet, dünya-ukba arasında sıkışan bir duygu hâlini arz ediyor.
Toprağa sığınma arzusu, bu ahvalin bir neticesi…
Bununla birlikte kitaptaki pek çok eser
peygamberler tarihi ışığında yazılmış. Başta rahmet peygamberine ithaf edilen
ve Necip Fazıl’dan mülhem “O ve Ben” olmak üzere kaleme alınan pek çok şiirde ilk
insan Âdem babamızdan itibaren İbrahim, İsmail, Yusuf, Eyüp peygamberlere
telmih var. Diğer taraftan “Aliya” şiiriyle Bosna, “Caharkale” ile Çeçenistan,
“İçimdeki Dünya” ile Endülüs ve Bosna, Cezayir ve Tunus, Afrika ve Çeçenistan,
“Savaşın Şehitleri” ile Kudüs, Bağdat, Mekke, Medine, “Çöl İklimi” ile mahzun
beldelerin dirileceği güne beslenen umudu okumak mümkün. Hülasa şairin mazlum
İslâm coğrafyalarının çığlığını hissettirmeye yönelik şiirler her biri; bir
öfkeden koparcasına sese bürünen bir isyan… Esasında Mehmet Kurtoğlu’nun kitaba
aldığı çalışmalar hangi açıdan bakılırsa bakılsın çağın eleştirisi
diyebileceğimiz ürünler. “Yorgun”da da şairin ağzından çıkmayan sözlere,
çıkmadan yorulduğu yokuşlara, eyleme dönüşemeyen fikre yapılan gönderme
“cübbeye sıkışan din” ve “şehirli duyguların kuşattığı köy” ile özelden genele
varan bir tutum sergiliyor. Kitapta kadın, hasret, aşk, din, çocukluk,
doğu-batı, vecd ve iman, şehir temaları etrafında çoğunlukla eleştirel bir tavır
görülüyor. Şüphesiz bunu Kurtoğlu’nun göze batmayan, bağırmayan ve tenkite açık
olan mizacıyla izah edebiliriz. Onun eleştirel tabiatı şiirlerine de aksetmiş.
Keşke Toprak Olsaydım’da ismin merkeze alındığı
şiirler de var. Rabia’ya, Eyüp peygambere, Nietzsche’ye, Hayyam’a, anneye ve
kadınlara yazılan çalışmaları şairin kızı Sıdıka’ya, Adeviye’nin aziz
şehitlerine ve A. Vahap Akbaş’a ithaf ettiği şiirler takip ediyor. Şair
şiirlerinde Doğu’yu içselleştirdiği kadar Batı medeniyetinin filozof ve
şairlerine göndermelerde bulunuyor. Dostoyevski,
Shakespeare, Kafka, Camus bu isimlerden birkaçı.
Keşke Toprak Olsaydım’ın şiirleri
genel itibariyle akıcı ve açık. Bu açıklığı 90’lı yılların şiirlerinde daha çok
görmek mümkün… 2000’li yılların ürünleri ise daha olgun, oturmuş ve derinlikli. Biz
de kavramlara kanıyla şekil veren (s. 65), çarmıha gerilen müjdeye (s. 68)
konuşurcasına seslenen, mısralarda biriken tüm öfkeye rağmen “yazmadık kitabını
savaşın ve yazdık divanını aşkın (s. 111)” mısraıyla kendine sitemlenen ve “gönlünü
eski bir şehrin sokaklarında çaldırdığı” (s. 74) halde kalbini, dili çözülmemiş
bir lahit telakki eden (s. 114) Kurtoğlu’na güzel armağanı için teşekkür
ediyor, mürekkebinin hızını ve ahengini kaybetmemesini diliyoruz.
Selam ile.