Kitap Molası XXII; Zamanı Aşan Şehirler
Yakın zaman önce Ersin Nazif
Gürdoğan’ın İz Yayıncılık’tan çıkan eseri bana ulaştı. Zamanı Aşan Şehirler 1994’te Türkiye Yazarlar Birliği gezi
ödülünü almaya hak kazanmış. Elimdeki, eserin 2022’de güncellenen dördüncü
baskısı. Kapakta yazarın yüz portresine yer verilmiş; kahve, beyaz ve gri
tonlarının ağırlıkta olduğu gölgeli bir resim tercihi kullanılmış. 197 sayfalık
eser doyurucu bir önsöz ve sonsözle birlikte beş şehri; yazarın Bakü, Şeki,
Taşkent, Semerkant, Buhara ziyaretlerini anlatıyor. Şehirlerin tarihî, coğrafî
ve sosyolojik özellikleri ele alınırken, içerideki yapıların mimarî özellikleri
de ayrıntılı bir biçimde işlenmiş. Bütün bunların yanında yıllara dayalı
birikimiyle yazar sistemlere, ekonomilere, dillere, kültürlere dair çarpıcı
yorumlarda bulunmuş.
Zamanı Aşan Şehirler’in “önsöz”ü makale formatında
kaleme alınmış. Bu, 20.y.y.’ın sonuna doğru Doğu Avrupa’daki gelişmelerin ve
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının, dünyadaki bütün güç dengelerini nasıl
değiştirdiğine dair kapsamlı ve öğretici bir metin. Yazıda yeni-dünyada devlet
güçlerini dengeleyen unsurların üretimin sürükleyici gücü olduğunun altı
çizilirken, savaşların da, ekonomik ve kültürel güç ordularının çarpıştığı
cephelerden kuruluşların yarıştığı pazarlara yöneldiği tespiti vurgulanıyor.
Kitapta sık sık yer alan bu tespit üretim ve tüketim dengesinin niteliği ile besleniyor.
Önsözdeki “dünyayı bütün olarak görmenin kazandırdığı vizyon, yenilik, misyon”,
“20.y.y.ı uğurlayıp 21.y.y.a girerken dünyadaki kültür ve ülkelerin güçlerinin
ne ile orantılı olduğu; Orta Asya, Kafkas ve Balkan ülkelerindeki ekonomik,
siyasal ve kültürel gelişmelerin Anadolu’nun bin yıllık ekonomik ve kültürel
değerlerini bugüne taşımaya zorladığı” gibi çıkarımların eserin geneline yansıtıldığını
söyleyebiliriz. Diğer yandan “Türkiye’de cumhuriyetin kuruluş yıllarında doruk noktasına
ulaşan batılılaşma hareketi döneminin kapanması”, “ülkemizin Batı dünyasından
yardım alan ülke konumundan çıkarak bütün dünyaya yardım eden ülke konumuna
yükselmesi”, “20.y.y.ın iki kutuplu dünyasının 21.y.y.da çok kutuplu dünyaya
dönüşme yolunda hızla ilerlemesi”, “Türk İslâm dünyasının düşünce zirvelerinin
yeniden yorumlanması” gibi meselelerin altı çiziliyor. 21.yüzyılın Türklerin ve
Müslümanların yüzyılı olacağı düşüncesinden hareketle Gürdoğan, Asya’nın altın
şehirleri dediği Bakü, Şeki, Taşkent, Semerkant, Buhara gözlemlerini kaleme
aldığını izah ediyor.
Bakü’nün anlatıldığı satırlara adım
atar atmaz şehrin tarihi, coğrafî konumu, mevcut durumu hakkında estetik düzeyi
yüksek bir bilgilendirme süreci ile karşılaşıyoruz. Nazif Gürdoğan farklı bir
teknik deneyerek hem bilgi verip hem de nesri lirizmin doruklarına çıkarmaya
muvaffak oluyor. Henüz yazarın ilk durağı olan Bakü’nün ele alındığı sayfalardan
anlaşılıyor ki kendi içlerinde de alt başlıklar hâlinde işlenen şehirler, beraberinde
büyük mesajlar taşıyor. Bakü’de petrol, şehrin en etkileyici meydanlarından
birinde yer alan “Şehitler Bahçesi, Azerbaycanlılara gözdağı vermek adına
yapılan Kirov heykeli ve onun kültür müzesinde sergilenen parçaları, Mehmet
Emin Resulzade Üniversitesi, bayram sabahında kılınan namaz ve Taze Pir Camisi
Bakü’yü şekillendiren motifler olarak karşımıza çıkıyor. Diğer yandan Bakü’den
Şeki’ye geçerken değerlendirilmeyen topraklar gören seyyahın; topraktan
koparılan insanların “işlenmeyen demirin paslanması gibi, paslanarak üretme
isteklerini yitirdiklerini belirtmesi (s. 57)” onun ıstırabını tercüme ediyor.
Şeki’nin tarihi, şehrin yıllarca Sovyet ülkelerinin içki üretim alanı olması,
Azerbaycan’a yardım için gelen Osmanlı Kafkas ordusu subaylarından Yüzbaşı
Gani’nin mezarı ve Meçhul Asker anıtı, buradaki büyük taş yapılarda Türk
geleneksel mimarilerinin görülmesi, Evliya Çelebi’nin şehri ele alırken
anlattığı yedi camiden ikisinin ayakta kalması, güzelliğiyle Anadolu’da çok
örneği bulunmayan Han Sarayı ve sarayın halıları, motifleri, dış-iç duvar
süslemeleri, dağlar ile işbirliği yapan üzüm bağları okurun merak ve dikkatle okuduğu
konular arsında yer alıyor. Kitabın en kapsamlı ve dikkat çekici bölümlerinden birini
ise “Taşkent” oluşturuyor. Geniş bir ova üzerine kurulu olan Taşkent, Özbek
kültürünün bir simgesi hâline gelen takkeli gençleri (s. 98) ve geniş
caddeleriyle, soğuk ve asık yüzlü binalarıyla (s. 90); ortasında yer alan
Özbekistan Oteli, Lenin Heykeli, Barak Han Medresesi’yle, hülasa Türk şehirleri
arasındaki önem ve kıymeti ile kitapta geniş bir yer tutuyor. Taşkent’ten
Semerkant’a Aral’ı besleyen Ceyhun ve Seyhun nehirlerinin canlılık kazandırdığı
ovalar üzerinden giden Gürdoğan dünyada pamuk yetiştiriciliğinin başında gelen
Semerkant’ı ise “açık üniversite” olarak tasvir ediyor. Dünyanın hiçbir
şehrinde zamanın buradaki gibi algılanmadığının altını çizen (s. 122) yazar,
şehrin bir gözünün hiçbir yerde eşi görülmemiş Registan Meydanı’na, diğer
gözünün yeni Semerkant’a baktığını bildiriyor. Camileri, türbeleri, medreseleri
ile bu eski yüzün şehrin yenilikleri sönük bıraktığını anlatan yazar Buhari’nin
türbesi; Türk mavisi, lale soğanı simgesi ile Timur’un türbesi, Gorki bulvarı,
Uluğ Bey medresesi gibi yapılar hakkında da değerli izlenimlerini kaleme alıyor.
Son olarak anne tarafından Buharalı olduğunu öğrendiğimiz Mehmet Akif’in “o
mübarek, o muazzam topraklar” dediği (s. 157) Buhara, Osmanlı Devleti’nin
kültürel temellerini atan Horasan erenlerini yetiştiren şehir olarak (s. 158)
kitaptaki yerini alıyor. Bahaddin Nakşıben’in şehrin yirmi kilometre dışında
kalan türbesi, yedi yüzlü yılların başında Müslümanların yöneticisi tarafından
yaptırılan Cuma Camisi, merkezde bulunan Mir Arap Medresesi şehrin özellikli yapıları
olarak akılda kalıyor.
Eser ele alınan konular hakkında
pek çok yabancı yazar ve kaynağa atıfta bulunuyor. Sayfalarda derin bir okuma
birikimi ile karşılaşılıyor. Diğer taraftan Azerbaycan ve Özbekistan’ın
şairleri, edebiyatçıları, gazeteleri ele alınıyor. Rusya ve komünist
yönetimlerin beldelere etkileri ve şehir müdavimlerinin direnişleri
içselleştiriliyor. Nazif Hocanın izlenimlerini aktardığı şehirlerle dünyanın
belli başlı şehirleri arasında, bilhassa Türkiye’nin şehirleri üzerinden bir ilişkilendirme
yapması ise eserin en çarpıcı farklılıkları arasında.
Selam ile.