Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
04 Aralık 2022

Kitap Molası XXII; Zamanı Aşan Şehirler

Yakın zaman önce Ersin Nazif Gürdoğan’ın İz Yayıncılık’tan çıkan eseri bana ulaştı. Zamanı Aşan Şehirler 1994’te Türkiye Yazarlar Birliği gezi ödülünü almaya hak kazanmış. Elimdeki, eserin 2022’de güncellenen dördüncü baskısı. Kapakta yazarın yüz portresine yer verilmiş; kahve, beyaz ve gri tonlarının ağırlıkta olduğu gölgeli bir resim tercihi kullanılmış. 197 sayfalık eser doyurucu bir önsöz ve sonsözle birlikte beş şehri; yazarın Bakü, Şeki, Taşkent, Semerkant, Buhara ziyaretlerini anlatıyor. Şehirlerin tarihî, coğrafî ve sosyolojik özellikleri ele alınırken, içerideki yapıların mimarî özellikleri de ayrıntılı bir biçimde işlenmiş. Bütün bunların yanında yıllara dayalı birikimiyle yazar sistemlere, ekonomilere, dillere, kültürlere dair çarpıcı yorumlarda bulunmuş.

Zamanı Aşan Şehirler’in “önsöz”ü makale formatında kaleme alınmış. Bu, 20.y.y.’ın sonuna doğru Doğu Avrupa’daki gelişmelerin ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasının, dünyadaki bütün güç dengelerini nasıl değiştirdiğine dair kapsamlı ve öğretici bir metin. Yazıda yeni-dünyada devlet güçlerini dengeleyen unsurların üretimin sürükleyici gücü olduğunun altı çizilirken, savaşların da, ekonomik ve kültürel güç ordularının çarpıştığı cephelerden kuruluşların yarıştığı pazarlara yöneldiği tespiti vurgulanıyor. Kitapta sık sık yer alan bu tespit üretim ve tüketim dengesinin niteliği ile besleniyor. Önsözdeki “dünyayı bütün olarak görmenin kazandırdığı vizyon, yenilik, misyon”, “20.y.y.ı uğurlayıp 21.y.y.a girerken dünyadaki kültür ve ülkelerin güçlerinin ne ile orantılı olduğu; Orta Asya, Kafkas ve Balkan ülkelerindeki ekonomik, siyasal ve kültürel gelişmelerin Anadolu’nun bin yıllık ekonomik ve kültürel değerlerini bugüne taşımaya zorladığı” gibi çıkarımların eserin geneline yansıtıldığını söyleyebiliriz. Diğer yandan “Türkiye’de cumhuriyetin kuruluş yıllarında doruk noktasına ulaşan batılılaşma hareketi döneminin kapanması”, “ülkemizin Batı dünyasından yardım alan ülke konumundan çıkarak bütün dünyaya yardım eden ülke konumuna yükselmesi”, “20.y.y.ın iki kutuplu dünyasının 21.y.y.da çok kutuplu dünyaya dönüşme yolunda hızla ilerlemesi”, “Türk İslâm dünyasının düşünce zirvelerinin yeniden yorumlanması” gibi meselelerin altı çiziliyor. 21.yüzyılın Türklerin ve Müslümanların yüzyılı olacağı düşüncesinden hareketle Gürdoğan, Asya’nın altın şehirleri dediği Bakü, Şeki, Taşkent, Semerkant, Buhara gözlemlerini kaleme aldığını izah ediyor.

Bakü’nün anlatıldığı satırlara adım atar atmaz şehrin tarihi, coğrafî konumu, mevcut durumu hakkında estetik düzeyi yüksek bir bilgilendirme süreci ile karşılaşıyoruz. Nazif Gürdoğan farklı bir teknik deneyerek hem bilgi verip hem de nesri lirizmin doruklarına çıkarmaya muvaffak oluyor. Henüz yazarın ilk durağı olan Bakü’nün ele alındığı sayfalardan anlaşılıyor ki kendi içlerinde de alt başlıklar hâlinde işlenen şehirler, beraberinde büyük mesajlar taşıyor. Bakü’de petrol, şehrin en etkileyici meydanlarından birinde yer alan “Şehitler Bahçesi, Azerbaycanlılara gözdağı vermek adına yapılan Kirov heykeli ve onun kültür müzesinde sergilenen parçaları, Mehmet Emin Resulzade Üniversitesi, bayram sabahında kılınan namaz ve Taze Pir Camisi Bakü’yü şekillendiren motifler olarak karşımıza çıkıyor. Diğer yandan Bakü’den Şeki’ye geçerken değerlendirilmeyen topraklar gören seyyahın; topraktan koparılan insanların “işlenmeyen demirin paslanması gibi, paslanarak üretme isteklerini yitirdiklerini belirtmesi (s. 57)” onun ıstırabını tercüme ediyor. Şeki’nin tarihi, şehrin yıllarca Sovyet ülkelerinin içki üretim alanı olması, Azerbaycan’a yardım için gelen Osmanlı Kafkas ordusu subaylarından Yüzbaşı Gani’nin mezarı ve Meçhul Asker anıtı, buradaki büyük taş yapılarda Türk geleneksel mimarilerinin görülmesi, Evliya Çelebi’nin şehri ele alırken anlattığı yedi camiden ikisinin ayakta kalması, güzelliğiyle Anadolu’da çok örneği bulunmayan Han Sarayı ve sarayın halıları, motifleri, dış-iç duvar süslemeleri, dağlar ile işbirliği yapan üzüm bağları okurun merak ve dikkatle okuduğu konular arsında yer alıyor. Kitabın en kapsamlı ve dikkat çekici bölümlerinden birini ise “Taşkent” oluşturuyor. Geniş bir ova üzerine kurulu olan Taşkent, Özbek kültürünün bir simgesi hâline gelen takkeli gençleri (s. 98) ve geniş caddeleriyle, soğuk ve asık yüzlü binalarıyla (s. 90); ortasında yer alan Özbekistan Oteli, Lenin Heykeli, Barak Han Medresesi’yle, hülasa Türk şehirleri arasındaki önem ve kıymeti ile kitapta geniş bir yer tutuyor. Taşkent’ten Semerkant’a Aral’ı besleyen Ceyhun ve Seyhun nehirlerinin canlılık kazandırdığı ovalar üzerinden giden Gürdoğan dünyada pamuk yetiştiriciliğinin başında gelen Semerkant’ı ise “açık üniversite” olarak tasvir ediyor. Dünyanın hiçbir şehrinde zamanın buradaki gibi algılanmadığının altını çizen (s. 122) yazar, şehrin bir gözünün hiçbir yerde eşi görülmemiş Registan Meydanı’na, diğer gözünün yeni Semerkant’a baktığını bildiriyor. Camileri, türbeleri, medreseleri ile bu eski yüzün şehrin yenilikleri sönük bıraktığını anlatan yazar Buhari’nin türbesi; Türk mavisi, lale soğanı simgesi ile Timur’un türbesi, Gorki bulvarı, Uluğ Bey medresesi gibi yapılar hakkında da değerli izlenimlerini kaleme alıyor. Son olarak anne tarafından Buharalı olduğunu öğrendiğimiz Mehmet Akif’in “o mübarek, o muazzam topraklar” dediği (s. 157) Buhara, Osmanlı Devleti’nin kültürel temellerini atan Horasan erenlerini yetiştiren şehir olarak (s. 158) kitaptaki yerini alıyor. Bahaddin Nakşıben’in şehrin yirmi kilometre dışında kalan türbesi, yedi yüzlü yılların başında Müslümanların yöneticisi tarafından yaptırılan Cuma Camisi, merkezde bulunan Mir Arap Medresesi şehrin özellikli yapıları olarak akılda kalıyor.

Eser ele alınan konular hakkında pek çok yabancı yazar ve kaynağa atıfta bulunuyor. Sayfalarda derin bir okuma birikimi ile karşılaşılıyor. Diğer taraftan Azerbaycan ve Özbekistan’ın şairleri, edebiyatçıları, gazeteleri ele alınıyor. Rusya ve komünist yönetimlerin beldelere etkileri ve şehir müdavimlerinin direnişleri içselleştiriliyor. Nazif Hocanın izlenimlerini aktardığı şehirlerle dünyanın belli başlı şehirleri arasında, bilhassa Türkiye’nin şehirleri üzerinden bir ilişkilendirme yapması ise eserin en çarpıcı farklılıkları arasında.

Selam ile.