Kitap Molası XXI; Kısa Devre ve Dil Sürçmesi
En büyük hayalin gerçekleşti. Ne düşünüyorsun?
-Bu da değilmiş (Kısa Devre, s. 27).
Küçürek öykü edebiyatımıza
sonradan giren ve yakın dönemde etkisini daha yoğun hissettiren bir tür olarak
karşımızda duruyor. Türün mevcudiyetini üretken bir yazar olan Ferit Edgü ile
fark etsem de bende büyük bir merak ve tetkike yönelik bir yerde bulunamadı bu
alaka. Esere karşı oluşan farkındalıkta şahsiyetin rolü olduğunu
düşünenlerdenim. Sanat eserinden sanatçıya giden kalabalık yolculukların
içinde, sanatçıdan sanat eserine varan bir güzergâh olduğuna ve aslında bunun zannedildiği
kadar küçük bir alan kaplamadığına inanıyorum. Buradan hareketle küçürek öyküye
karşı sistematik bir farkındalık geliştirmemde henüz yakinen tanışmadığım ancak
ruhen derin bir aşinalık hissettiğim Arzu Özdemir’in katkısı olduğunu söylemem
gerekiyor. Kitaplara uzun zaman ayıran,
okuduğu pek çok eserde de doygunluk arayan bir klasik olarak küçürek öykü
mizacıma çok hitap etmese de bugün bana tür konusunda ciddi bir dikkat
kazandıran iki değerli kitap üzerinde durmak istiyorum.
Arzu Hanım’ın 2021’in
Ağustos’unda Hece Yayınlarından çıkan iki eseri; Kısa Devre ve Dil
Sürçmesi. Okuduğum ilk eser 95 sayfayı içeren ve yazarın küçük kızı
Zeynep K.’ye ithaf ettiği Kısa Devre. Kitap kapağı, olağan
çizgilerden oluşan birkaç motifin yer aldığı ve yeşil, mavi, kahve tonlarının
ağırlıkta olduğu sade bir tasarıma sahip. Yazarın özgeçmişi; doğum yeri ve doğum
tarihini ihtiva eden bir satırla oluşturulmuş. Şüphesiz kapak tasarımı ve Arzu
Özdemir’in özgeçmişindeki yalın tavır, hikâyeler kadar kitabın girişinde kaleme
alınan “Çağın Ruhunu Yansıtan Edebi Tür: Küçürek Öykü” adlı metinle de uyum
yakalamış. Metin, Türk edebiyatında özellikle son yıllarda yeni bir edebi tür
olarak parlayan küçürek öykünün, Beydaba, Ezop ve Mevlana’dan bize miras kalan
bir anlatı türü olduğu ve yaşadığımız çağa uygun olarak yeniden yapılandırıldığı
üzerinde duruyor. Türün, kendi fıtratına
aykırı bir biçimde yaşamak zorunda bırakılan birey için bir takviye değeri
taşıdığına “yüklerini bırak”, “fazlalıklarını at” gibi anlam değerleri olduğuna
işaret ediyor. Yazarın, hocası Ramazan Korkmaz’ın “modern insanın süre sorunu
ve yerleşme çabası küçürek öykülerin kalkış noktasıdır” görüşüyle desteklediği
bu doyurucu izah, okurun alışık olunmayan kısalıktaki öykülere hazırlanması
adına çok değerli. Burada arka kapakta yer alan Muhammet Erdemir’in yazısına da
değinmek gerekiyor; “Doğu’nun damıtılmış, billurlaşmış hikmet geleneğiyle
Batı’nın bilinçaltından doğan anlık hayret atımlarını birleştiren öykü üslûbu”
Bu öz ifade muhatabına adeta kitabın şifresini sunuyor. Kısa Devre “Ben ya da
Kahraman Anlatıcı”, “O ya da Hâkim Anlatıcı”, “Küçük Kız ya da Gözlemci”
adlandırmaları yapılan üç bölümden oluşuyor. Kitabın özellikle ilk bölümünde
yer alan öz öykülerini çok sevdim. Öykülerin geneli kâh güldüren kâh
hüzünlendiren ancak her hâlükârda düşündüren bir alanda bulunuyor. “Hayalperest”
(s. 30), “Kayıp” (s. 32), “Örtü” (s. 35) gibi pek çok öykü ise anlamı olabildiğince
okurun muhayyilesine kilitleyen, onun çağrışım dünyasına açan ifade gücüne
sahip. Esasında okuduğumuz çalışmaları önemli kılan da bu kısa, öz ve zarif
adımlar içine saklanan uzun ve derin yollar… Yani öykü bittiğinde de etkisinin
uzun süre zihni yokluyor oluşu.
Dilimde yalnız sen varsın, derdi. Ben Farsça düşünüyor sanırdım. Neden
sonra anladım ki Türkçe düşünürmüş. (Dil Sürçmesi, s. 72)
Arzu Hanım’ın bir diğer eseri Dil
Sürçmesi de kapağında yüzünü yelpaze ile kapatan ve siyahın asaletini
taşıyan zarif bir kadının bulunduğu yağlı boya tablosundan oluşuyor. 92 sayfalık kitap “Ramazan Korkmaz’a”
ithafıyla okurunu karşılıyor. Ön sözde yazarın 2002’de yüksek lisans öğrencisi
iken tanıştığı küçürek öykü serüveni aktarılıyor. “Arzular”, “Dayatmalar”, “İlişkiler”,
“Oyunlar” başlıkları altında oluşturulan öyküler ağırlıklı olarak rüya, bakış
açısı, çıkarım, fenomenoloji, denge, arzu gibi soyut kavramlardan ilham alıyor.
Özellikle “Oyunlar” kısmında netleşen bu tavır, tevriyeli bir anlatımı da
ortaya koyuyor.
Yukarda örneğini verdiğimiz “dil”
öyküsünden hareketle eserdeki bazı öyküleri anlayabilmesi için okurun belli bir
kültür düzeyini yakalamış olması gerektiğini söylemek lazım. Şahsî kanaatim Dil
Sürçmesi’ndeki öykülerin Kısa Devre’ye göre biraz daha kapalı
olduğu yönünde. Kitapta birkaç kere okuduğum öykülerin yanında, anlık bir refleksle on sayfa öncesindeki bir
öyküye dönme ihtiyacı hissettiğim oldu. Aslında okudukça değil de düşündükçe
kendini insana açan, anlamın içinde anlam saklayan öykülerdi çoğu. Nitekim arka
kapakta yer alan Mustafa Soyuer metni de Freud’un “Dil sürçmesi yoktur;
bilinçaltında saklanılan bir gerçeğin bilinçsiz bir anda ağızdan kaçırılması
vardır.” söylemini hareket noktası alan yazarın öykülerini kurarken ağırlıklı
olarak psikanalitik kuramdan yararlandığını söylüyor.
Arzu Hanım öykülerini
oluştururken hikmetin ve ironinin geniş imkânlarından faydalanmış. Kıvrak bir
zekânın sözcüsü durumundaki metinlerin en önemli özelliklerinden biri de
saklanırken cesareti konuşturabiliyor olmaları. Bu küçük ancak derin göletlerin
nice gönülde karşılık bulması ve ummana dönüşmesi dileklerimle…
Selam ile.