Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
11 Nisan 2022

Kitap Molası XXI; Kısa Devre ve Dil Sürçmesi

En büyük hayalin gerçekleşti. Ne düşünüyorsun?

-Bu da değilmiş (Kısa Devre, s. 27).

Küçürek öykü edebiyatımıza sonradan giren ve yakın dönemde etkisini daha yoğun hissettiren bir tür olarak karşımızda duruyor. Türün mevcudiyetini üretken bir yazar olan Ferit Edgü ile fark etsem de bende büyük bir merak ve tetkike yönelik bir yerde bulunamadı bu alaka. Esere karşı oluşan farkındalıkta şahsiyetin rolü olduğunu düşünenlerdenim. Sanat eserinden sanatçıya giden kalabalık yolculukların içinde, sanatçıdan sanat eserine varan bir güzergâh olduğuna ve aslında bunun zannedildiği kadar küçük bir alan kaplamadığına inanıyorum. Buradan hareketle küçürek öyküye karşı sistematik bir farkındalık geliştirmemde henüz yakinen tanışmadığım ancak ruhen derin bir aşinalık hissettiğim Arzu Özdemir’in katkısı olduğunu söylemem gerekiyor. Kitaplara uzun zaman ayıran, okuduğu pek çok eserde de doygunluk arayan bir klasik olarak küçürek öykü mizacıma çok hitap etmese de bugün bana tür konusunda ciddi bir dikkat kazandıran iki değerli kitap üzerinde durmak istiyorum.

Arzu Hanım’ın 2021’in Ağustos’unda Hece Yayınlarından çıkan iki eseri; Kısa Devre ve Dil Sürçmesi. Okuduğum ilk eser 95 sayfayı içeren ve yazarın küçük kızı Zeynep K.’ye ithaf ettiği Kısa Devre. Kitap kapağı, olağan çizgilerden oluşan birkaç motifin yer aldığı ve yeşil, mavi, kahve tonlarının ağırlıkta olduğu sade bir tasarıma sahip. Yazarın özgeçmişi; doğum yeri ve doğum tarihini ihtiva eden bir satırla oluşturulmuş. Şüphesiz kapak tasarımı ve Arzu Özdemir’in özgeçmişindeki yalın tavır, hikâyeler kadar kitabın girişinde kaleme alınan “Çağın Ruhunu Yansıtan Edebi Tür: Küçürek Öykü” adlı metinle de uyum yakalamış. Metin, Türk edebiyatında özellikle son yıllarda yeni bir edebi tür olarak parlayan küçürek öykünün, Beydaba, Ezop ve Mevlana’dan bize miras kalan bir anlatı türü olduğu ve yaşadığımız çağa uygun olarak yeniden yapılandırıldığı üzerinde duruyor. Türün, kendi fıtratına aykırı bir biçimde yaşamak zorunda bırakılan birey için bir takviye değeri taşıdığına “yüklerini bırak”, “fazlalıklarını at” gibi anlam değerleri olduğuna işaret ediyor. Yazarın, hocası Ramazan Korkmaz’ın “modern insanın süre sorunu ve yerleşme çabası küçürek öykülerin kalkış noktasıdır” görüşüyle desteklediği bu doyurucu izah, okurun alışık olunmayan kısalıktaki öykülere hazırlanması adına çok değerli. Burada arka kapakta yer alan Muhammet Erdemir’in yazısına da değinmek gerekiyor; “Doğu’nun damıtılmış, billurlaşmış hikmet geleneğiyle Batı’nın bilinçaltından doğan anlık hayret atımlarını birleştiren öykü üslûbu” Bu öz ifade muhatabına adeta kitabın şifresini sunuyor. Kısa Devre “Ben ya da Kahraman Anlatıcı”, “O ya da Hâkim Anlatıcı”, “Küçük Kız ya da Gözlemci” adlandırmaları yapılan üç bölümden oluşuyor. Kitabın özellikle ilk bölümünde yer alan öz öykülerini çok sevdim. Öykülerin geneli kâh güldüren kâh hüzünlendiren ancak her hâlükârda düşündüren bir alanda bulunuyor. “Hayalperest” (s. 30), “Kayıp” (s. 32), “Örtü” (s. 35) gibi pek çok öykü ise anlamı olabildiğince okurun muhayyilesine kilitleyen, onun çağrışım dünyasına açan ifade gücüne sahip. Esasında okuduğumuz çalışmaları önemli kılan da bu kısa, öz ve zarif adımlar içine saklanan uzun ve derin yollar… Yani öykü bittiğinde de etkisinin uzun süre zihni yokluyor oluşu.

Dilimde yalnız sen varsın, derdi. Ben Farsça düşünüyor sanırdım. Neden sonra anladım ki Türkçe düşünürmüş. (Dil Sürçmesi, s. 72)

Arzu Hanım’ın bir diğer eseri Dil Sürçmesi de kapağında yüzünü yelpaze ile kapatan ve siyahın asaletini taşıyan zarif bir kadının bulunduğu yağlı boya tablosundan oluşuyor. 92 sayfalık kitap “Ramazan Korkmaz’a” ithafıyla okurunu karşılıyor. Ön sözde yazarın 2002’de yüksek lisans öğrencisi iken tanıştığı küçürek öykü serüveni aktarılıyor. “Arzular”, “Dayatmalar”, “İlişkiler”, “Oyunlar” başlıkları altında oluşturulan öyküler ağırlıklı olarak rüya, bakış açısı, çıkarım, fenomenoloji, denge, arzu gibi soyut kavramlardan ilham alıyor. Özellikle “Oyunlar” kısmında netleşen bu tavır, tevriyeli bir anlatımı da ortaya koyuyor.

Yukarda örneğini verdiğimiz “dil” öyküsünden hareketle eserdeki bazı öyküleri anlayabilmesi için okurun belli bir kültür düzeyini yakalamış olması gerektiğini söylemek lazım. Şahsî kanaatim Dil Sürçmesindeki öykülerin Kısa Devre’ye göre biraz daha kapalı olduğu yönünde. Kitapta birkaç kere okuduğum öykülerin yanında, anlık bir refleksle on sayfa öncesindeki bir öyküye dönme ihtiyacı hissettiğim oldu. Aslında okudukça değil de düşündükçe kendini insana açan, anlamın içinde anlam saklayan öykülerdi çoğu. Nitekim arka kapakta yer alan Mustafa Soyuer metni de Freud’un “Dil sürçmesi yoktur; bilinçaltında saklanılan bir gerçeğin bilinçsiz bir anda ağızdan kaçırılması vardır.” söylemini hareket noktası alan yazarın öykülerini kurarken ağırlıklı olarak psikanalitik kuramdan yararlandığını söylüyor.

Arzu Hanım öykülerini oluştururken hikmetin ve ironinin geniş imkânlarından faydalanmış. Kıvrak bir zekânın sözcüsü durumundaki metinlerin en önemli özelliklerinden biri de saklanırken cesareti konuşturabiliyor olmaları. Bu küçük ancak derin göletlerin nice gönülde karşılık bulması ve ummana dönüşmesi dileklerimle…

Selam ile.